Birinci Dünya savaşının görünen yüzü olarak, 28 haziran 1914 yılında Avusturya veliahdı Arşidük Franz Ferdinand'ın Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından Saraybosna'da düzenlediği
suikast sonucu öldürülmesi anlatılır. Fakat bunun bombanın fitilini ateşleyen kıvılcım olduğundan pek söz edilmez. Olayın altında yatan sosyal, ekonomik konjonktür göz ardı edilir çoğu zaman.
Yine Aynı şekilde Osmanlı'nın Birinci Dünya savaşına girişi de, Almanya'dan satın alınan Goeben ve Breslau isimli iki geminin bandırası değiştirilip personeline Osmanlı üniforması giydirilmesinden. İsimlerinin Yavuz ve Midilli olarak değiştirilmesinden. Ardından bu gemilerin Karadeniz'e açılıp Rusya'nın,
Odesa, Sivastopol,
Novorossisk ve
Fedosya limanlarının bombalandığından. Bunun sonucu olarak da Osmanlı devletinin savaşa girdiğinden söz edilir. Yine olayların ardındaki sosyo-ekonomik durum göz ardı edilir.
II.Dünya Savaşı'nın başlangıcı olarak Almanya'nın Polonya'yı işgal ettiği 1 eylül 1939 kabul edilir. Bu savaşın sebep ve sonuçları ile ilgili bir çok kitap yazılmasına, ciltlerle savaş hakkında rakamsal verilerden söz edilmesine rağmen çok zaman üstünkörü anlatılıp geçilir. Sanki devletler spor olsun diye ya da can sıkıntısından savaşmışlar gibi.
Gerek birinci gerekse ikinci dünya savaşının ardında yatan sebeplerin çok daha eskilere dayandığını öğrenmek için keşifler, ilk sömürgecilik dönemlerine gitmek gerektiği hatta daha geriye Rönesans ve Reform hareketlerine kadar gitmek gerektiği pek düşünülmez.
Geçmişle ilgili anlatılacak bir çok konu olmasına rağmen bu güne gelmeliyiz.
Soğuk savaş döneminin ardından SSCB'nin kağıttan bir kaplan olduğunun anlaşılması dünyayı iki kutuplu sistemden tek kutuplu bir sisteme itmiştir. Bu gün tek kutuptan da gerek askeri gerekse ekonomik açıdan çok kutuplu bir sisteme geçilmiştir. Bunu bir tek ABD kabul etmiyor görünmekte ve hala projelerini tek kutuplu sisteme göre dizayn etme çabasında olduğunu eylemleriyle göstermektedir.
Ortadoğu'nun şekillendirilmesinde kendisini tek otorite olarak gören ABD bir anlamda burada da Vietnam da olduğu gibi batağa saplanmış durumdadır ve tabir yerindeyse debelendikçe batmaya devam etmektedir.
Bir Arap baharı rüzgarının Suriye'de takılıp kalacağının hesabını yapmamış olduğu açık ve net görülmekte.
Suriye'nin parçalanması için elinden gelen çabayı gösterse de bu durum sadece BDT'nin çıkarına ters düşen bir durum değildir. Suriye'nin komşuları ile birlikte, BDT için hayati öneme haizdir. Zira BDT'nin Akdeniz'deki tek üssü Suriye'dir. Bu durumun değişmesini de asla istemez. Peki Suriye'nin bölünmesi konusunda Çin, Japonya, Hindistan kimin yanında yer alır bu konuyu da çok iyi araştırmak gerekir.
Bu gün baktığınızda Suriye'de, Irak'ta kısmen de olsa Türkiye'nin doğusunda mini bir dünya savaşı yaşanmakta. Bu bölgede neredeyse olmayan ülke yok gibi görünüyor. Amerikalılar, Ruslar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar, İsrailliler. ABD ve BDT silahları ve askerleriyle olmasına karşın Japonlar dahil neredeyse tüm dünya ülkelerinin istihbarat birimleri bölgede cirit atıyor.
Filler komşunun bahçesinde tepişiyor, çimenler eziliyor. hepsi o. Bu minimal savaşın galibi kim çıkar bilinmez fakat mağlup olanlar şimdiden ortada.