Milli Eğtim Sistemi İflas mı Etmiştir ?
Bir toplumu ayakta tutan ve toplumları güçlü kılan o toplumdaki olmazsa olmaz kurumlardır. Tüm toplumların olmazsa olmaz kurumlarından biri de eğitim kurumudur. Ülkemizde bu kurum MEB tarafından temsil edilmektedir. Milli eğitim sisteminin nüveleri Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine kadar götürülebilir. Doğu eğitim sisteminden Batı eğitim sistemine geçilmiş ve bu geçiş ismiyle tezat şekilde “Milli Eğitim” olarak isimlendirilmiştir. Bu geçiş süreci inkılâp olarak tanımlansa da aslında bir dayatma yöntemi olan devrimlerle Cumhuriyet döneminde hız kazanmıştır.
Bir toplumun müdahale edilerek değiştirilmemesi gereken iki temel yapı taşlarıyla oynanmıştır. Bu yapı taşlarının ilki dini diğeri ise dilidir. Modern bakış açısı savaşların temellendirilmesini ekonomik göstergelerle açıklasa da tüm savaşların temel iki nedeni vardır. Ya dindir ya da dil… Bir toplumdan dinini ve dilini soyutladığınızda artık bir toplum kalmaz. Bir toplumu yok etmenin ya da zayıf düşürmenin en kestirme yolu topluma dinini ve dilini ötekileştirmedir. Bu süreçte ötekileştirilen bir dil ve dinin masumlaştırılması için bazı kavramların önüne “Milli” kelimesi eklenmiştir. Milli kelimesi devrim yaşamış ülkelerde bir telkin yöntemi için kullanılmıştır. Milli Tarih, Milli Güvenlik vb… Tarihin millileştirilmesi ne demektir? Milli bir tarih anlayışı gerçekleri ne kadar yansıtabilir? Ve tabu ya da mit haline getirilmiş birçok soru tartışılmaya açılmalıdır. Milli bir anayasa yapmak ne kadar işlevselse Milli Tarih anlayışının bize kazandıracakları da o kadar işlevseldir.
Milli Eğitim Sisteminin en önemli göstergeleri okullardır. Yıllardır hatta asırlardır okulların işlevi tartışılmadan çeşitli pansuman edici yöntemler uygulandı ve uygulana gelmektedir. Ülkemizin en önemli sorunu ekonomik sorun ya da siyasi sorun değil eğitim sorunudur. Eğitim sorununu çözmeden ekonomik ve siyasi olarak güçlenemezsiniz. Eğitim modelleri ve motifleri için bazı önemli günlerin dışında sürekli batı eğitim modellerine gönderme yapılmaktadır. Eğitim Sisteminin olmazsa olmazı takip edilecek model ihtiyacıdır. Modeller düzeltilmeden eğitim sorunu çözülemez. Başka toplumlar için eğitim modeli ne kadar iyi olursa olsun şayet bize uygun modeller içermiyorsa o en iyi eğitim sistemi bize beklide telafisi mümkün olmayacak zararlar verecektir.
Model oluşturma bir süreç işidir. Seçtim takip edeceksiniz dediğinizde tüm gücünüzü denetlemek için harcamış olursunuz çünkü dayatılan modeller sürekli sorgulanacaktır. Ve model sorgulandığı an bitmiş demektir. Siz Hz Muhammed (a.s) model almışsanız sorgulayamazsınız sorguladığınızda artık o sizin modeliniz değildir. Milli eğitim sisteminin en büyük sorunu model oluşturamama sorunudur. Bu gün okulda öğrencilerin çoğu sadece birilerini taklit etmektedir. Model alma bir taklit değildir. Taklitte sadece duygular hâkimdir ve model taklit alınan kişinin ne zaman taklit edilmez olacağı belli değildir. Oysa model alma bir değer işidir model almada bir beklenti vardır. Taklitte ise sadece doyurulan bir haz vardır. Model alınan kişi sizin zihniyetiniz, inancınız değişmeden asla değişmez.
Model bulmakta tıpkı doku bulmaya benzer en iyisi en güçlüsü değil en uygunu olmalıdır. İki tür model bulma yöntemi vardır biri beşeri diğeri ise Rahmanidir. Hayat ta din de model ile başlar. Onun içindir ki Rahman model alınacak bir kitap ve model almanın metodolojisini öğreten elçiler göndermiştir. En iyi eğitim sistemleri kutsalla olması gereken bağı koparmayan eğitim sistemleridir. Bunla din eğitimi ya da dini eğitim veren kurumları kast etmiyorum. Kaldı ki dini milleştirdiğinizde ve bunu da ilahiyat olarak isimlendirdiğiniz de toplumdan dini ötekileştirdiniz demektir. İlahiyat Fakülteleri topluma dini ötekileştiren en etkin kurumdur. Genellemek her zaman insanı yanlışa götürür o nedenle hepsi mi değil takdir edilmesi gereken etkinlikleri de elbette olmuştur.
Yüz temel eser yöntemiyle model oluşturma sadece kitapçıları ve yayımcıları kazandırmıştır. Model oluşturmanın yolu okumaktan geçer okumak kutsal bir eylemdir. İnsanın serüveni de oku emriyle başlar… Okumak, yazılanları telaffuz et değil takip et anlamındadır. Okumak adım adım takip etme eylemidir… Tüm toplumların eğitim sistemlerinde ki olmazsa olmaz kitabı kutsal kitaplarıdır. Bir Hristiyanın çantasında olmazsa olmazlarından biri İncil’dir. Çantasında İncil taşıyamayanlar, buna gücü yetmeyenlerde boyunlarında haç taşır.
Eğitim bir gizem işidir. Sistem gizemini koruyorsa işlevseldir. Gizemini yitiren tüm yapılar işlevini de yitirir. Evet, okullar bundan 1980’li yıllara kadar gizemliydi ve işlevi vardı. O yıllarda okula gidenle gitmeyen çok rahatlıkla ayrılabiliyordu. Öğrenci merkezli bir öğretim olabilir öyle de olmalıdır ama öğrenci merkezli bir eğitim asla olmaz. Batı modelinden adapte edilmeye çalışılan öğrenci merkezlilik ilkesiyle ceza eğitimden soyutlanmıştır. O yıllarda ceza alan öğrencilerin nerdeyse tamamı ceza verene dua etmektedir. Eğitimin olmazsa olmazı cezadır. Ve eğitim sisteminde uygulanan ceza asla adliyelerde verilen ceza gibi olmamalıdır. Disiplin okullarda en işlevsiz mekanizmadır. Ertelenen ceza sadece kin beslemeyi güçlendirir. Ceza bir zevk alma işi değil sorumluluk bilinci hissidir. Cezanın örtük mesajı “sen benim için değerlisin” mesajıdır.
Veliler çocuklarının sadece sınavı kazanmasını istemenin ötesinde çocukları için istedikleri çok bir şey de yoktur. Bir bahçeye ektiğiniz çiçeği her sabah sulamak için zaman bulurken çocuklarına sadece veli toplantısı adı altında geleneksel hale getirilen ritüellere katılmanın dışında zaman ayırdıkları da söylenemez. Veli toplantınsın örtük mesajı “okulun paraya ihtiyacı var!” mesajıdır. Neden okulların paraya ihtiyacı var? Cevabı çok basit… Okulların işlevi olmadığı için. Kazandıran bir fabrika her zaman değerlidir. Ve ihtiyaçlarını sürekli gideren birileri vardır. Ama atıl bir fabrika için ne bireyler ne de devlet bir katkıda bulunmak istemez. Yoksa idarenin istediği ihtiyacı olduğu paranın çok fazlasını seve seve verebilirler. Ülkemizde işlevi açısından değil sadece duygusal tatmin için velilerin % 85’i ne yakını her yıl çocukları için ortalama 1000 TL vermektedir. Sadece kendi okulum için bir hesap yapayım. Okulumuzda 1200 öğrenci var ve 200 tane öğrenci veremeyeceğini düşünüyorum 1000 öğrenci 1000 TL verdiğinde çıkan rakam astronomik bir rakam bir milyon TL ve bu sadece bir yılda bir okula verilen rakam. Kısacası işlevini kaybeden tüm kurumların ihtiyaçları karşılanmaz. Bu işlevini yitiren kurumlar okullarsa o zaman sembolikte olsa varlığını sürdürürler…
Son zamanlarda gündem oluşturan ve bir pansuman yöntem olan okulları teknolojik olarak donatmak ta eğitim sistemine işlevsellik kazandıramayacaktır. Okullara kazandırılmaya çalışılan imkâna zaten öğrenciler üç beş yıldır sahip. Bunun belli zamanlarda belli mekânlarda kullanılması beklentileri karşılamayacaktır. Kısacası hiçbir teknolojik ürün zihin kadar görsel ve hızlı olamaz. Eğitim açısından kalpleriyle bağları koparılmış ya da bağ kurulamamış diğer yandan zihinleriyle bağları koparılmış ya da bağ kurulamamış kişilerin sizin yaptıklarınız anlamlı gelmeyecektir. Nedeni çok basit modelden yoksunlar. Modelden yoksun olunca da yapılanlar ya da istenilenler angaryanın ötesine geçemiyor.
Çözüm… Çözümler hep basittir sadece geç akla gelirler… En büyük yanlış; eğitim ve öğretimin aynı anda yapılmasıdır. İnsan tedrici bir yapıya sahiptir. Eğitim almamış insana öğretmeyeceksiniz. Ve modeliniz yoksa insanları eğitmeye de uğraşmayacaksınız sonu hüsran olacaktır. Duygudan yoksun bir metali bile işlerken ona şekil verirken önce fırına atarsınız sonra kalıba dökersiniz aynı anda hem fırına vermeye çalışır hem de kalıba dökmeye çalışırsanız ilk yapacağınız 112 aramak olur.
Modern hayatın en büyük göstergesi olan doyumsuzluk eğitim sisteminde de hissedilmektedir. Formel ve kutsal olandan soyutlanmış bir eğitim işlevini yitirmiştir. Biz bugün 21. yy da Batının özellikle de İskandinavya ülkelerinin formel eğitim sistemlerini modellemeye çalışırken o ülkeler artık çoktan ve ciddi şekilde informel eğitim modellerine yatırım yapmaktadırlar. Her ne kadar laik olsalar da çocuklarına ilk öğrettikleri eğitim sürecinde Hz İsa ve İncil’dir. Ve bu öğretilenlere o toplumdaki karşı kültürler hariç kimse karşı çıkmadığı gibi elerlinden geldi şekilde desteklemektedirler.
Artık o çocuk yapacaklarını ve yapmayacaklarını Hz İsa’ya daha yakın olmak için yapacaktır. Ne kadar acı ki bir sınıfa giriyorsunuz selam verince ilk söyledikleri “hocam dersimiz din kültürü değil felsefe” her ne kadar tebessüm etsem de üzücü bir durum. Çocuğa selam verip iletişime başladığınızda çocuk sizin eğitimci gizeminizi hissediyor. Bu eğitimle kutsal olanı içselleştirmek ne laikliğe ne demokrasiye ne de insanlığa aykırıdır. Hatta din eğitimi ilköğretimde zorunlu ortaöğretimde seçmeli olmalıdır. Dinle tanıştırmadığınız çocukları genç yaşta gardiyanlarla tanıştırışınız. Tüm akıl sahipleri kabul eder ki çocukların dinle tanışmaları daha mantıklıdır.
Din eğitimi ile din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarından beslenmelerini değil kutsal kitaplardan beslenmelerini söylüyorum. Çok net söylüyorum kutsal kitap hayatımıza girmediği sürece kimse kimseyi eğitemeyecektir.Belki birilerine istediğiniz davranışları öğretebilirsiniz ama o davranışın sonucu belli değildir.Bir çocuk yerlere tükürmüyordur bu güzeldir ama aç bir arkadaşının aç olması onu rahatsız etmiyordur.Diğer yandan biri namaz kılıyordur ama işçisinin hakkını vermiyordur. Bu iki örnekte eğitilmemiş iki kişiyi gösterir.
Kısacası eğitilmemiş kişilere öğretemezsiniz ve model sunamadığınız kişiyi de eğitemezsiniz. Eğitim modelle başlar…
Bilgi Aktivasyon Uzmanı
Ercan Harmancı
ercanharmanci@hotmail.com