Milli Eğitim Bakanı’na Açık Mektup:
Milli Eğitim Bakanı'na açık mektup: Öğretmen ve Eğitim Açılımı
Saygıdeğer Bakanım,
Kabinenin atanacağı gün, "bu sefer eğitimdeki problemleri çözebilecek, bu problemleri çözerken de öğretmenlerinin arkasında duracak, onlarla birlikte çözüm arayacak bir bakanımız olur inşallah" diye çok dua etmiştim fakat açıkçası sükûtu hayala uğradım.Yapılan açıklamaların, ilköğretimde bir Türçe öğretmeni olarak benim ve diğer öğretmen arkadaşlarım tarafından nasıl algılandığını size anlatmak istiyorum, tüm samimi duygularımla..
Öncelikle Sayın Bakanım, İlköğretimlerde resmi tatil 1 Temmuz-1 Eylül arasında iki aydır. Bu iki aya ne çok ihtiyacımız olduğunu size birazcık da olsa anlatmak istiyorum. Eğitim problemleri öğretmenlerin yapmış olduğu bu iki aylık tatilden kaynaklanmamaktadır. Eğitimdeki problemlerin sebepleri alt alta sıralandığında mutlaka öğretmenler de içinde bulunacaktır; fakat etkisi ölçüldüğü taktirde en son sıralarda yer alacaktır.
Eğitimdeki sorunları tespit etme ve çözme üzerine öğretmenlerin de içinde bulunduğu çalıştaylar yapılmış mıydı ya da anketler düzenlendi mi? Evet 2010-2011 eğitim dönemi biterken ilk defa, çala kalem, anket dilinin Türkçe'ye hiç uymadığı, anlaşılırlık düzeyinin çok zayıf olduğu, bir anket doldurduk. Bu anketten çıkan sonuçlar hakkında geribildirim "öğretmenler çok tatil yapıyor, eğitim sisteminin tüm sorunu budur" mu oldu?
Öğretmenlerin toplumdaki (olmayan) saygınlığını zedeleyen konuşmalar yapılmadan önce keşke eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarını, il ve ilçe Milli Eğitim müdürlerinden ya da okul müdürlerinden ziyade bizlerden dinleseydiniz.
Öğretmenlerin mesaileri ile ilgili, internette dolaşan açıklamalar bana çok ilginç geliyor. "Diğer memurlar 8-5 çalışıyor, öğretmenleri de öğle çalıştıracağız" gb. Öğretmen diğer memurlar gibi rahat oturup, konuşa konuşa çayını kahvesini içerek iş yapan çalışanlar değil ki. Günde 6 saat derse giren, bu derslerde 45-55 kişilik ders dinlemeyi ve öğrenmeyi istemeyen çocuklara bir şeyler öğretmeye çalışan, bunun yanı sıra bir sürü eğitimde işe yaramadığını düşündüğüm evrak işleriyle uğraşan, haftada iki gün nöbet tutan, geleceğin mimarlarını yetiştirme sorumluluğunu omuzlarında taşıyan, mesai bitiminde ev işlerini yaparken, mesai ücreti almadan, yazılı sorusu, ödev performans konusu hazırlayan ki bu zamanlar öğretmenlerin mesaisi dışında "evde yan gelip yattığı" düşünülen zamanlardır, yine bu zamanlarda yazılıları okuyan ve ödevleri değerlendiren biz öğretmenlerin mesai saatlerinin hafife alınmaması gerektiğini düşünüyorum. Mesailerimizin saatle değerlendirildiği gibi yoğunluğuyla da değerlendirilmesi gerekmez mi?
Misal;
40 dakika ders. 10 dakika tenefüs. Gün içinde toplam altı ders. Bu on dakika tenefüslerde neler yok ki? Öğrencilerin okuldaki ve evindeki sorunları, ailelerin yetiştiremediği öğrencilerin tüm eğitim sorunlarını bizim çözmemiz gerektiğine dair veliler tarafından yüklenilen sorumluluk, kendimizi geliştirmek adına -müfredata rağmen-konularda ve anlatımlarında yeni çözümler üretme çabası, yarım bırakılan çay ve ihtiyaç molası...
Toplum nezdinde öğretmenlere saygı azalmıştır. Saygı duyulmayan kimselerden nasıl bir gelecek meydana getirmelerini beklersiniz? Diye bilirsiniz ki bu saygıyı sizler sağlayacaksınız. Kurumsal bir yapıda çalışılıyor. Tek başına yaptığınız iyi işler sizi, kötü işler tüm kurumu etkiliyor.
Özetin özeti gibi anlattığım tüm bu durumların göz ardı edilmemesini, kurulduğu zamandan beri desteklediğim, işinin en iyisini yapmaya çalıştığına inandığım, oyumu gözü kapalı verdiğim bir partinin bakanından değil; eğitimdeki (çoğunun bilinçli olarak planlandığını düşündüğüm) problemleri çözeceğini düşümdüğüm "öğretmenlerin" bakanından diliyorum.
Allah yolunuzu açık etsin, Başbakanımızın da dediği gibi yar ve yardıncınız olsun.
Saygılarımla,
Ayşegül Karaosmanoğlu