Millet Vekilliği’nin Ayar ve Kriterleri
“Halkın kendi kendisini idare etmesi” anlamına gelen demokrasi, her şeyden önce dönme ve devşirmelerin, cahil-cühelâ, din tüccarı, siyaset simsarı, politik terörist ve siyasi anarşistlerin ileri sürdüğü gibi; Hadsiz / hesapsız serbestlik, başıbozukluk ve bozgunculuk rejimi değil;, Tam aksine, evrensel hukuk, adalet ahlâkı ve nizamı âlem’e uygun bireysel, toplumsal ve kurumsal davranış biçimlerinin nomlaştığı, özleştiği ve birleştiği;, Yüce İslâm Dini’nin doğrudan emrettiği idare biçiminin adıdır.
Demokrasi, her şeyden önce ve mutlaka hak, hakkaniyet ve adalet üzerine kuruludur.
Demokrasi bir kurallar ve kaideler “akaid” rejimidir.
Kuralların esası: Evrensel Hukuk, Adalet Ahlâkı ve Medeniyettir.
Dolayısıyla “demokrasi” bir bilim ve disiplindir. Ki, bu ilim ve disiplinde: “Siyasi, iktisadi, sosyal ve sınai hayatı, kısaca “medeni ve insani yaşamı” düzenleyen Tamim, Talimat ve Yönetmelikler Kanunlara; Kanunlar Anayasa’ya; Anayasa ise, ASLA insan hakları, adalet ve evrensel hukuka aykırı olamaz” Bu silsile de bir aykırılık, uyumsuzluk ve uygunsuzluk varsa; Bahusus Ülke’de demokrasi değil; Sulta, cunta, vesayet, dikta, tasallut ve ceberrut, hırsız ve yolsuz güruhunun mafya tasallutu var demektir.
Bu nedenle “demokrasinin” iyi anlaşılması; “namuslu, dürüst ve demokrat” yaşanması gerekir. Unutmayalım ki: Yaradılışın insani boyuttaki bilinç düzlemi demokrasidir. Namuslu, dürüst ve demokrat olmayanı “insan” olarak kabul etmek mümkün değildir.
Milli “MEDENİ SİYASET” in de temeli budur.
BUNA GÖRE:
Türk siyasetinin iki asli miyarı var.
Bunlardan birincisi, TBMM’nin ruhu mesabesinde olan: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” vecizesi; İkincisi “Millet Vekili” umdesinin mucizesidir.
Yani; fundamentalist (protestan kökenli gerici, yoz ve yobaz dinî akım) Batı, Grek ve Lâtin dogmatizminin aksine, aydınlık, sıcak-samimi, insanî, muhkem ve mükemmel İslâm’ın öngördüğü: “Cumhuriyet, Demokrasi, Lâiklik” ilke ve “evrensel inkılâbın” hayata geçmiş biçimidir. Şu kadar ki; Özüne, emir ve anlamına uygun olmak koşuluyla..
Bu anlamda:
1923 -1938 dönemi: “örnek ve önder” demokrasi;
1950 -1960 dönemi: “ileri, çağdaş ve modern” demokrasi;
1960 – 2011 dönemi ise; Demokraside tornistan, demokratik gericilik, yobazlık, yalan, talan, vatandaşları aldatma-kandırma, peşkeş, batı taklitçiliği ve sahtekârlık dönemidir.
Bunun ana nedeni; Siyasetin fazilet olmaktan çıkması, politika madrabazlığının zuhuru ve artık millete “vekil” seçme imkânının verilmemesidir.
23. DÖNEM BU AND’A SADIK KALDI MI?..
Önce lütfen aşağıdaki şu andı dikkatle okuyunuz ve karar veriniz. Parlâmentoda brüt dört yıla yakın görev yapan vatandaşlarda acaba “hangisi” bu yemin’e sadık kaldı. Bunlardan kaç tanesi “and” doğrultusunda “özgür irade, kamu vicdanı, fazilet ve feragatle” faaliyet göstererek, aldığı çuvalla parayı “helâl” hanesine yazdırabildi?.........
Milletvekili Andı: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;
Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma;
Toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma;
Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Sonuç: Maalesef hiç biri!........
SÜREÇ HAKKINDA!..
Yaklaşık elli yıldır yozlaşma, bilimsel olarak yoksullaşma ve “nevi şahsına münhasır” olmaktan “ne idüğü belirsiz” olmaya doğru sür’atle seyreden politika, muhtemelen büyük bir kriz, kaos ve kırılmanın tam eşiğinde.
Üstelik bu seferki kırılma siyasi ve sosyal olduğu kadar, ekonomik de olacak gibi görünüyor. Siyaseten angaje satılmışlar, kul’a kulluk derecesinde alçalmış dikta, sulta ve cuntacı hainler, dahili/harici bedhahlar dışında herkes bunun farkında.
Yüksek Seçim Kurulu’nun, yapılan bütün itiraz ve şikâyetlere rağmen ittifakçı, hülleci ve yasa dolandırıcılarına seyirci kalması; Keza bazı bağımsızlar hakkında da, hukuken doğru, fakat stratejik olarak yanlış; Bedhahlarca veto biçiminde algılanan, isyan ve infial malzemesi yapılan tasarruf ve inisiyatifler bunun bir göstergesidir. Yani, nedeni her ne olursa olsun;
Olanlar ve olaylar devletin acze uğratıldığının açık bir göstergesidir.
Oysa “yeni ve sivil bir anayasa yapmak”. “2023 vizyonu” gibi, çok ağır ve iddialı bir vebal, misyon yüklenen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin; En azından minimum ayâr, miyar-ölçü ve kriterleri taşıyan “halis ve hakiki, gerçek” millet vekillerinden teşekkül ettirilmesi için gayret gösterilmesi ve hiç olmazsa; Cumhuriyet’in 100. yılı hatırı hürmetine “sulta-cunta” ve parti sahiplerinin; Bundan böyle namuslu, dürüst ve demokrat olmaları beklenirdi!...
EĞER MİLLET SEÇSE, (tespit ve tayin etse) İDİ!...
Millete vekil olabilmenin asgari şartları ne olurdu?
“Vicdanı hür, irfanı hür, düşünce, ifade ve iradesinde özgür, şahsiyetli, haysiyetli, yüksek ahlak ve karakter sahibi; Sahibinin sesi değil; Her şeyden önce kim olduğunu bilir, Allah’a inanır ve kendine güvenir;, Hak, adalet ve hukuk yolunda, millet hizmetinde “Türk halkı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti adına” insan hakları, özgürlük, refahı tabana yayma, barış ve demokrasi mücadelesi verir; Mücadelesinde güçlü, cesur ve kararlı..
İnsanlık ideali; bilim, bilinç ve doğrusal güç’ün gelişmesi-yükselmesi uğrunda sadakat ve samimiyetle faaliyet gösterir; alternatif çözüm ve projeler üretir “fikirde, ilimde, fen’de ve eylemde” milli davalara katkıda bulunabilecek ilmi ve fikri kapasiteyi haiz...
Doğruyu söyler, dürüstlükten şaşmaz, gerektiğinde bu uğurda (hakkaniyet, hukuk ve adalet için) dünyaya kafa tutabilecek, “adam gibi adam”; Türk’ün milli-manevi-ilmi, tarihi değerlerine sahip ve mukaddesatına saygılı, kendini Türk kültür ve medeniyeti ile “Türk Birliği’nin gelişip yükselmesine” adar...
Tepeden tırnağa kadar sağlam bir duruş ortaya koyar; İlim, irfan, vicdan, basiret ve beka ile hareket eder, sadece vicdanının sesini dinler, bilinci pusulanın ibresi gibi “asla” istikametini şaşmaz;, Yerini bilir ve onu doldurur, işini bilir ve onu severek, isteyerek, hakkıyla yapar, çalışmaktan kaçmaz, bıkmaz, yıkılmaz, usanmaz ve fakirlikten utanmaz..
Kumar borcu, diyet borcu, namus borcu olmaz, eğilmez, bükülmez; rüşvet, iltimas, yolsuzluk ve suiistimale tevessül etmez, onurlu ve erdemli, feraset ve basiret sahibi...
Kardeşe-yandaşa, yoldaşa değil; tam bir eşitlik, sorumluluk ve adaletle millete hizmet eder; Satılık olmayan; namuslu, dürüst, ilkeli-onurlu, sorumlu, çalışkan, demokrat, laik siyaset timsali; Cesur olduğunu haykırmadan cesur; gösteriş ve alâyişten uzak gece-gündüz demeden çalışan-üreten-çalıştıran, "cesaret fazilettir" diyen bir “dava adamı”
Ayrıca; Konuşmayı ve dinlemeyi bilir; Son kuruşuna kadar helal kazanır; Sadece helâl kazandığını yer; Yalnızca parasını ödeyebildiğini giyer; İcabında cesaretle, kararlılıkla ‘hayır’ demekten çekinmez ve; "ona gücüm yetmez" diye cevap vermekten utanmaz; Haklının, iyi ve doğrunun, masumun ve mazlumun yanında yer alır; “AB” yi Türkiye’den kovar, gerektiğinde; haksızdan, yolsuzdan, hırsızdan ve mücrimlerden hesap sorar; İyi insan, lkeli/onurlu/sorumlu, namuslu-dürüst; ‘devlet idaresinde millet iradesini hakim kılacak’ medeni (ilmi) cesaret, yüreklilik, inanç ve bilinçle “Yeter!... Söz milletindir…” diyen kaliteli vatandaşlar ve gerçek demokratlar olurdu.”
Haydi bakalım; Çıkartabilirseniz çıkartın, böyle birini aranızdan…