Mevlâna Kim, Siz Kim?
Günümüz anlayış ve kaosunda istismar edilen, sömürülen ve yanlış anlatılan Hazreti Mevlâna; gerçek bir “Gönül Eri”dir. Ayni zamanda da, öteler ötesini görebilen bir “Işık Ordusu Kumandanı”dır. İslâm âlimi, evliyanın büyüklerindendir. Gönülle ışık yan yana gelirse; ezelden ebede yolunuz açık, menziliniz kısa ve pâyidar olur. Sazlıktan koparılan bir kamışın feryadını, içi boş olduğu zaman ağlayan bir kalemin ızdırabını, gözyaşlarını ancak gönül ehli olanlar bilir/anlar…Hazreti Mevlâna böyle bir âlim ve evliyadır, gerisi yalandır
Hazreti Mevlâna’yı turizm ve para kazanmak hırsıyla türbe içerisine kapatanlar, eserlerini gün ışığına çıkarmayanlar, kendi görüş ve düşüncelerine göre yorumlayan/yazanlar, onu kuru/cılız “Hümanist” bir potada eritenler, ney/dümbelek çaldıranlar, raks ettirenler, gaflet ve hıyanet içindedirler.
17 Ocak 2010/Pazar günü, devlet televizyonu, ikinci kanalda izlenen Mevlana Aşkın Dansı isimli belgesel böyle bir ihanetin bedeli olarak masaya yatırılmalıdır.
Kürşat Kızbaz’ın yönettiği: "Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı"'nda Sinan Tuzcu, Burak Sergen, Özcan Deniz ve Müşfik Kenter başrollerde yer aldığı belgesel, İslam’a dayalı, büyük hatalarla dolu.. Kur’an’dan ve Peygamberden koparılmış, batıya mal edilmiş bir Mevlâna izledik bu belgeselde. Hıristiyan ilim adamlarının konuşturulduğu, Hümanist felsefenin insanı ve platonik bir aşkın esiri imiş gibi gösterilen, Mevlana’yı bilen, hakkında araştırma yapan, eserler meydana getiren âmel sahibi ilim adamlarının dışlandığı taraflı bir belgesel…
“Yüzyılları aşan evrensel barış, kardeşlik ve aşk düşünceleriyle tüm dünyada geniş kitleler tarafından sevilen ve saygı duyulan, büyük felsefi düşünür, Mevlana Celaleddin-i Rumi filmin ana konusunu oluşturuyor. Filmin temel amacını, düşünceleriyle insanlığa yön veren Mevlana’nın sevgi ve barış öğretilerinin, sinemanın etkisi ve gücüyle yorumlanması ve geniş bir izleyici kitlesine sunulması oluşturuyor.” İfadeleri, internet sitelerinde dolaşıyor. Mevlana’nın düşünceleri, aşk ve barış anlayışı, sevgi ve muhabbet incileri, Mesnevisi, yetiştirdiği öğrenciler tevhid akaidinden dışarı değildir, Şems-i Tebrizi belgeselde gösterildiği gibi boyalanmış/kınalanmış/süslenmiş/püslenmiş bir gey (özür dilerim) değildir, günümüzde ağızlarda dolaşan, yayınlanan büyük iftiralara bu belgesel yem olmaktadır.
1207 (H.604)-1273 (H.672) tarihleri arasında yaşamış Gönül Sultanı, fikir adamı, şair ve Allah/peygamber dostu, Horasan’ın Belh Şehrinde doğdu. “Sultanu’l-Ulemâ” diye bilinen Bahaeddin Veled’in oğludur. Anası Mü’mine Hâtun’dur. İran, Irak, Nişâbur, Şam, Hicaz, Anadolu ve Konya’da gençlik yılları ilim/irfan/tasavvuf meclislerinde geçti. Dünyanın en büyük fikir adamlarından biridir. 6 ciltlik Mesnevi isimli eseri, Doğu ve batı dillerine çevrilmiş, milyonlarca basılmış, Kur’an ve Hadis’ten sonra, her tasavvuf kitabına alınan Mesnevi beyitleri olmuştur. 40.380 beyitlik Divanı; dünyanın mistik ve sofiyane şiirler arasında en başta yer alır. (Daha detaylı bilgi için bakınız: İslâm Klasikleri, Mesnevî, 6 cilt, MEB.Yayınları, Çeviren:Veled İzbudak, gözden geçiren: Abdülbaki Gölpınarlı,2001/İstanbul)
“Pes zî cân kün, vasl-ı cânân-râ taleb
Bî leb-ü gâm mîgû nâm-ı rab”
(O halde, sevgiliye kavuşmayı, can-ı gönülden iste. Dudağını ve damağını oynatmadan, Rabbinin ismini kalbinden söyle.) Diye buyuran bir Allah dostu, gönüller sultanını, çalgı âletleri içerisine hapsedemezsiniz. Hakikat güneşini uydurma sözlerle/yakıştırmalarla döndüremezsiniz. Söylemediği sözleri, kendine mal edemezsiniz..
“Mevlevilik Tarikatı” Mevlâna Celâleddin-i Rumi’nin düşünceleri çevresinde kurulan bir tarikattır. Babasının düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde örgütlendirdiği için, Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled ( Ö. 1312 ) Mevleviliğin asıl kurucusu ve ikinci pîri sayılır. Mevlevilikte semâ; aşk ve cezbe için bir öğedir. Mevlâna’nın Vahdet-i Vücud (Varlık birliği) anlayışına dayanan düşünceleri; yüzyıllar boyunca etkisini sürdürmüş, günümüze kadar canlılığını koruyabilmiştir. Mevlevi Tekkeleri; tarikat faaliyetleri yanında, bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışmış, birçok şair, yazar ve bestecinin yetiştiği merkezler olmuştur. 13 Eylül 1925 tarihli bir kanunla Mevleviliğin faaliyetlerine, diğer tarikatlar gibi son verildi. 1926 yılında, Konya’daki merkez tekke ve Mevlana türbesi, müze olarak yeniden açıldı. Her Aralık ayında turistik amaçlı “Mevlevi Ayinleri” icra edilmekte, türbe ziyaretleri ve müzeye biletle girilmekte, devlet trilyonlar kazanmaktadır.
“Mevlana aşkın sesi,dansı, şiirleri aşk ateşinin külleridir” derken, Mesnevi’nin vahdet mektebi olduğu, o mektebin mayasında Kelime-i Tevhidin bulunduğu asla unutulmamalıdır. Bu akaidden mahrum, İslam’ı ve Peygamberi bilmeyen ve tanımayanların, gerçek aşk ibadetin tadını almayanların böyle bir belgesel yapmaları ticaridir, istismardır, ihanettir, yanlıştır, devlet âlet olmamalıdır.
“Hamdım, Piştim, Yandım” kelimeleri ile hayatını çizen Mevlâna’nın “Beni Kur’an’dan ve Hazreti Muhammed’den ayıranlardan bîzârım” ifadesi unutulmamalıdır. “Evrensel” kelimesinin altına saklanarak, Mevlana’yı bir yerlere götürmek, beyinleri ve imanları bulandırmamalıdır.
Hazreti Mevlâna, “Gönüller Sultanı” olarak bilinir. Hazreti Mevlâna bakınız neler söyler:
1-Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma.
2-Fazla bir şey isteme, hiç kimseden fazla olma. Herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma. Bir kimseyi dostlukla anarsan, sevinç içinde olursun. O sevinç, Cennetin ta kendisidir. Dostlar anılırken, gönül bahçen çiçek, gül ve fesleğenlerle dolar.Düşmanları andığın zaman için; diken ve yılanların istilâsına uğrar. Bütün Peygamber ve velîler böyle yaptılar. İç karakterlerini dışa vurdular. Kötüler bile onların ümmet oldu, mürîdi oldu, nefislerine mağlûp oldular. . .
3-Gönülden dile yol olduğu gibi, dilden gönüle de yol vardır. Düşmanını kırk gün hayırla an, söyle, o düşman senin dostun olur.
4-Ekmekçinin tandırı ne kadar sıcak olursa, o kadar ekmek alır; soğuk olunca ekmek alamaz. Kalbinizde arınma ne kadar çok olursa, ALLAH’ın nurunun (C. C.) parlaklığı da kalpte o nispette fazla olur.
5-“Cenâzemi görünce ayrılık, ayrılık deme; benim buluşmam, görüşmem, o zamandır.
6-“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayın; Âriflerin gönüllerindedir mezarımız bizim. ”
7- “Köyümüze ulaştın mı, bil ki susmaktır huyumuz bizim; çünkü dedikodumuzdan toz kalkıyor bizim.”
8- “Ağyardan halvet etmek gerek, yardan değil.
Kürk Kış’ın işe yarar, baharın değil. Akıl, başka bir akılla birleşti mi; nur artar, yol meydana çıkar. Fakat nefis, bir başka nefisle sevinir, gülerse; karanlık çoğalır, yol gizlenir. Ey avcı, dost senin gözündür. Onu çerçöpten arı tut. Sakın, dil süpürgesiyle ona toz kondurma. Göze tozu, toprağı hediye götürme.”
9-“Kargalar, güz mevsimi otağlarını kurdular mı, bülbüller gizlenir ve susarlar. Çünkü gül bahçesi olmayınca bülbül sükût eder. Güneşin kayboluşu, uyanıklığı öldürür.”
10- “Ağyarın başına kılıç kesil, kendine gel, tilkilik etme, aslan ol. Ki dostlar, gayretleri yüzünden senden kesilmesinler! Çünkü o dikenler, bu güle düşmandır.”
11- “Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri! Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer. Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra imse esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir. Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma, o yol alma yüzünden muradına ulaşır.
Misk kokusunu duyup bir konak yol almak, iz izleyerek yüz konaklık yol almadan, yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir.”
12- “Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur.”
13- “Piş, ol da bozulmadan kurtul. Yürü, Burhan-ı Muhakkık gibi nur ol. Kendinden kurtuldun mu tamamıyla burhan olursun. Kul yok odlumu sultan kesilirsin.”
14- “Yıllarcadır yol yürüyoruz. Fakat sonunda yine ilk konakta esiriz.
Musa’nın kavmi bir hayli yol aldıkları halde, sonunda yine kendilerini ilk adım attıkları yerde buldular.
Musa’nın gönlü bizden razı olsaydı; bu çöle bir yol, bir uc bulunurdu.
Fakat bizden tamamıyla usanmış olsaydı hiç yemeğimiz gökten gelir miydi? Bir taş parçasından kaynaklar coşar mıydı, çölde canımızı kurtarabilir miydik? Hatta bundan vazgeçtik, yemek yerine üstümüze ateş yağar, konduğumuz bu konakta alevlenir, yanardık.”
15- “Senin gözün açık, kalbin uyuyor. Benim gözüm uyuyor, gönlüme kapı açılmış!
Gönlün ayrı beş duygusu var, gönül duygusuna iki cihan da pencere.”
16- “Doğum ağrısı, gebeye bir derttir ama, çocuk için zindanın yıkılması gibidir.
Gebe, ne yapayım, nereye sığınayım? Diye ağlar.. Çocuk, kurtuluş vakti geldi diye güler.”
17- “Ölüm de halka görünmez, ölümün yolu da gizlidir. Ölüm de göze gelmez… Acayip bir çıkış yeridir.
İşte, bak kervanlar birbiri ardına ulanmış, o kapının gizli çatlağından çekip gitmede. Fakat o çatlağı ararsan göremezsin. Pek gizlidir ama, ondan bunca kişileri geçirdiler, gelin evine güvey götürür gibi götürdüler!.”
18- “Söz söyleyen kemâl sahibi olursa, söz söyleme. Sofrasını yaydı mı, sofrası her çeşit aşlarla doludur.”
19- “Ölüp rahatlaşan ölü değildir,
Ölü, yaşadığı halde ölen kişidir.”
20- “Beden minaredir, ilim ve ibadet kuşa benzer. Onu ister üç yüz tane say, ister iki tane. Orta görüşlü adam; yalnız kuşu görür, kuştan başka önde, artta hiçbir şey göremez. Tüyse, kuşta gizli olan tüydür, kuşun canı onunla kaimdir. Gagasında tüy bulunan kuşun işi, hiç eğreti olmaz. Onun bilgisi, daima canından coşar. Ne eğretidir, ne borç!.”
21- “Dargınlar barışmalıdır. Önce davranan, önce cennete gider.”
22- “Göllenmiş at idrarında yüzen saman çöpüne konan sinek; idrar birikintisini deryâ, saman çöpünü gemi, kendini de Kaptan-ı Deryâ sanır.”
(İLHAN YARDIMCININ “GÖNÜL DİBÂCESİ” KUTUP YILDIZLARINDAN NASİHAT VE VASİYETLER KİTABINDAN ALINMIŞTIR )
HAZRETİ MEVLÂNA’NIN YEDİ ÖĞÜDÜ
“Allah Sevgisi, Kur’an Sevgisi, Peygamber Sevgisi, İnsan Sevgisi” dört temel üzerine bina edilen iman, aşk, vecd, istikamet ve ballar balını bulan can pazarında: 6 ciltlik Mesnevi’ye 40 380 beyit dolduran Hazreti Mevlâna, 13 asırdan beri gönüllerde ve dillerde yaşamakta, kendisini istismar edenlerin akıbeti aydınlık olmamaktadır.
Mevlâna ney çalmamıştır, günümüzde çeşitli kalıplara dökülen, turizm adına abdestsiz ve gusülsüz yabanlara kadar ayin ismi altında çeşitli insanların döndürüldüğü mekânlara, Hümanist zihniyetlere, liberal kafalara, türbe ziyaretlerine ve müzeye hapsedemezsiniz…
Doğrudan doğruya hazreti Kur’an ve Sünnetten aldığı “İMAN, AŞK, İHLAS, VECD, İSTİKAMET, ÂMEL” içerisinde işte hazreti Mevlâna’nın yedi öğüdü:
1- CÖMERTLİK VE YARDIM ETMEDE AKARSU GİBİ OL.
2-ŞEFKAT VE MERHAMETTE GÜNEŞ GİBİ OL.
3-BAŞKALARININ AYIBINI ÖRTMEDE GECE GİBİ OL.
4- HİDDET-Ü ASABİYETTE ÖLÜ GİBİ OL.
5-TEVÂZU VE ALÇAKGÖNÜLLÜLÜKTE TOPRAK GİBİ OL.
6- HOŞGÖRÜRLÜKTE DENİZ GİBİ OL.
7- YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN,
YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL!
Yazımızı; Mevlana’yı anlamayan, istismar eden, kullanan, devirimci cüce beyinlere ithaf edilmek üzere, KEMÂLİ’nin bir şiiri ile bitirelim.
SİZ KİM?
Mevlana kim, siz kimler, aşk olmadan dönersin,
Harf-i âb-dâr da bir mim, yağ kandilde sönersin,
Karnında bir nokta cim, ebced’de üç, hünersin,
Bilir misin temel him, bilmediğin bilirsin.
NEY SAZLIKTA BİR KAMIŞ, ÇEKTİĞİN BİLEMEZSİN,
MEY İÇENLER HEP YANMIŞ, HAK AŞKI SİLEMEZSİN.
Sema deyip dönenler, nerden çıktı bu oyun?
Tarikatı bölenler, yeğin, aç karınla doyun,
Yurt çapında şölenler, yafta asılı boyun,
Ağlayıp, hem gülenler, soyun, gerçeği soyun.
NEY ÇALINMAZ ÜFLENİR, İLÂHİ NAĞMEDEN SOR,
CÂNAN İLE PÜFLENİR, GÖNÜLE DÜŞER BİN KOR.
“Ben Kur’an’ın hadimi” diyen Mevlana bu mu?
“Peygamber yol tozuyum!”, diyen Mevlana O mu
Rant kapısı kozuyum, mahut kafalar şu mu?
Gölgelerin pozuyum, çölün serâbı, şu mu?
AHENKLERİN AHENGİ, BİR SES ÇIKAR KAMIŞTAN,
MİHENKLERİN MİHENGİ, SEVGİYE SUSAMIŞTAN.
İstismar ateşini, yakan, körükleyen kim?
Menfaat gömleğini, giyenler, çıkaran kim?
“Hoşgörü” örneğini, yayanlar, yaptıran kim?
Köçeklik döneğini, koyanlar, koyduran kim?
KEMÂLİ BÖYLE DESE, KİM ANLAR, KİM ANLAMAZ?
DOĞRULARI SÖYLESE, DÖNENLER KİM, BÎ NAMAZ.