Meşruiyetin Çökmesi
Sağ olsun eski bir arkadaşım Henry Kisinger’in bir vecizesini göndermiş.
Amerika için hala akıl hocalığı yapan Kisinger, bir konuşmasında şöyle diyor. Biz neden büyük devletiz, içimizdeki hainleri öldürür, başka devletlerin hainlerini, o devletin başına getiririz.
Amerikan felsefesinin özeti diyebileceğimiz bu ifadenin, geçtiğimiz 50-60 yıl içinde uygulamasını yaşadık.
Şimdi isim isim saymayalım, bizimkiler de dâhil, birçok devlet başkanının, Amerika’da veya İngiltere’de eğitimden geçtiğini biliyoruz.
Bu anlayış ve bu felsefede bir devletin, ilânihaye emperyal bir devlet olarak kalması imkânsızdı.
Amerika’da hemen her şey, komplolar ile oluşur.
Politikalar komploların eseridir. Hisse senetlerinin düşmesi veya yükselmesinin arkasında, muhakkak bir komplo vardır. Karteller küçük şirketleri yutmak için komplo yaparlar. Şirketler işçiye verdikleri ücretleri, sendikalarla komplo içinde düzenlerler.
Petrol fiyatlarının arkasında hep bir komplo vardır.
Faiz oranlarının tespiti, LİBOR’un belirlenmesi, (Barclays) hep bir komplo düzenine bağlıdır.
Sonra dönüp, insanlığa, piyasanın her şeye kadir olduğunu, her şeyi düzene soktuğunu ifade ederler.
Deregulation dedikleri kuralsızlaştırma, sermayenin her türlü denetimin dışına çıkarılması anlamındadır.
Şimdi bu komplolar manzumesinin, çökmeye başlaması ile beraber, komplolara ortak olanların bir yaygarası başladı. Amerika çökerse, dünya da çöker.
Görüşüme katılır mısınız bilmem, ama Amerikan siyaseti önemli kararları alamaması bakımından, zaten çökmüştür. Rusya veya Çin ile savaşa karar verebilecek bir irade Amerika’da yoktur. Seçimden sonra da olmayacaktır.
Amerika’nın siyasi bir iradesinin olabilmesi için, Irak’ta, Afganistan’da, Pakistan’da başarıya ulaşmış, bir konumda olması gerekir.
On bir yıllık Afganistan savaşı her şeyi anlatır. Amerika artık sadece, örtülü (kalleş) savaşları yürütebilir.
Amerika’da 2000 yılından bu yana, işsizlik devamlı artıyor. Gayri Safi Milli Hâsıla sürekli düşüyor. Bütçe her yıl bir trilyon dolar açık veriyor. Hane gelirleri düşüyor. Ve 2000 yılından bu yana bu gidişi, Amerikan devletini yönetenler, bir türlü tersine çeviremiyorlar.
İrade olsa düzelme olmaz mı?
Amerika çökerse, dünya çökmez.
Üretim artık Asya’dadır. Üretim varsa, insanoğlu hayatını idame ettirir. Dolar olmasa da, ülkeler aralarındaki ticareti bir yol ile devam ettirirler.
Hatta kısa bir süreden sonra, ticaret daha da sağlam temellere oturduğu için artabilir de…
Birkaç rakam anlamayı kolaylaştırır.
Amerika’da çelik üretimi 90 milyon tondur. Çin’de çelik üretimi 567 milyon tondur. Amerika’da kişi başına tasarruf, %8’dir. Çin’de, %50’dir.
Yani üretim de, sermaye birikimi de Asya’dadır.
Amerika tasarruf etmeden, karşılıksız dolar basması, bu dolar ile dünya ticaretini zorlaması, krizlerin ana sebeplerinden biridir. Dolar ölçü olmaktan çıkmıştır.
Üretim ve yatırımın olduğu bir dünyada, gelişme sürer.
Amerika bastığı dolarları satabilmesi için, insanları borçlandıracak sistemler oluşturmuştur.
Bireyler kazançlarından fazla borçlandığından, krizlerden kendini sorumlu tutar. Sisteme karşı direnci kırılır. Borçlanmayı kendi kabahati olarak görür.
Buna öğrenilmiş çaresizlik de diyebiliriz.
Hâlbuki bireyin ödeyemeyeceği bir durumda olduğunu bile bile bireye borç veren suçludur. Birey kurum değildir. Birey hata yapar. Ama kurumların hatası, kurumsal hatadır. Kurumlar hata yapmazlar. Finans kuruluşları, bankalar kurumdur. Yapılan kurumsal bir işlemdir. Devletler finans kurumlarının devleti olduğu için, bu duruma bilerek göz yumar.
Emperyalizmin hâkim olduğu ülkelerde, hükümetler sorun çözmezler. Egemen çevrelerin dediklerini yaparlar. Egemen sınıflar da sermayenin hiçbir şekilde denetlenmesini istemezler. Ellerindeki medya ile de, bunun adını, özgürlük diye çağırırlar.
Eşitsiz zenginleşme, yeniden eşitsiz zenginleşme üretir.
Meşruiyetin çöktüğü yerde, herkes kendi adaletini, kendisi kurmak ister.
Savaş, kaos, çatışma, iç savaş hep buradan çıkar.