Menora *
İsra Suresi 4. ayet: “Biz, Kitap’ta İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik.” şeklindedir. Yani Rab, yarattığı ve Peygamber gönderip Kitap halk ettiği bir halkın, bir de değil iki kez bozgunculuk yapacağını biliyordu. Pavlus’un İncil’de yer alan mektuplarına bakarsak: ‘ Her yönden çokturlar ve Tanrı’nın sözleri Yahudilere emanet edilmiştir ‘ yazdığını görüyoruz. Demek ki Pavlus Rabbin aksine bir görüşle, Tanrı sözlerinin hamisi olarak Yahudileri işaret ediyordu.
Maide Suresi 51. ayette ise ‘ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.’ buyuruyor. Tanrı bu kez Yahudilerin bozgunculuğuna Hıristiyanları da katıyor ve bizleri uyarıyor.
Kuran-ı Kerim’in büyük bir kısmını oluşturan ve Tevrat’tan alıntı halindeki kıssalarda geçen peygamberler olan Musa, İbrahim, Yusuf ve Süleyman’ın birer Yahudi olması ve son kitapta bu kadar fazla yer almaları, kısım kısım övülmeleri de dikkate değer, değil mi?
Peki; İslam âlemi kıblesinin başlangıçta Yahudilere dönük olduğunu biliyor muydunuz? Yani Hz. Muhammed (s.a.s.) peygamber oluşunun ilk on yılı boyunca kıldırdığı namazların Mescid-i Aksa’ya dönük olduğunu ve o dönemler Mekke inananlarının namazlarını Mescid-i Aksa yönüne kıldıklarını biliyor muydunuz? Neyse ki Bakara Suresi 144. ayetle durum değiştiriliyor ve “Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artik yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün. Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.’şeklinde hüküm geliyor da, Müslümanlar artık yönlerini Mescid-i Haram’a ( Kâbe ) dönüyorlar. Yoksa bizler hala İsrail topraklarına dönmüş bir secdeye varacaktık.
Yahudilere kızan, bozguncu olarak niteleyen ancak Hıristiyanlara göre sözlerinin emanet edildiği ve Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın sahipleri, peygamberler hamisi, vaat edilmiş toprakların efsanesi Yahudiler… Bu gün ‘terörist ülke ‘ ilan ettiğimiz İsrailoğulları. Hitler’in soykırıma uğrattığı, tarih boyunca oradan oraya sürülmüş ve kendilerin sözü verilmiş toprakları uğruna birlik ve beraberliklerini hiç bozmamış Yahudiler. Dünyanın her coğrafyasına lobileri, cemaatleri olan ve gizli servislerinden silah üretimlerine, insan kaçakçılığından uyuşturucu ticaretine kadar her yerde yüzümüze gülen siyah takkeli Yahudiler. Ne Tevrat’la çözülebildiler, ne İncil anlatabilmiş ne de Kuran’da tatmin edici bir tasvir var. Birinde ‘seçilmişler’ ilan edilmişler, diğerinde ‘ Gördüğünüz yerde öldürün’ buyurulmuş. Herhalde ben bir Yahudi olsaydım ve semavi kitapların her birinde benimle ilgili bu kadar çelişkili ve tutarsız ifadeler yer alsaydı, ne Yahudiliğim kalırdı ne de Müslümanlığım.
Armageddon, Yecüc-Mecüc, Kıyamet senaryoları ve Kızıl Deniz derken, dinler ve mitler ürünü bir takım hileli efsaneler ve sanrılarla, İsrailoğullarını bir türlü tanıyamadık. Her sıkıştığımızda ya Tevrat’a sarıldık ya Kuran’a… Şifreler, kutsal metinler, rakam kombinasyonları ve kehanetlerle boca edilmiş bir tarih ne kadar sahih olur ki? İsrailoğullarını bir türlü tanıyamadıysak, adam gibi bakmadığımızdandır. Bakalım mı?
İsrail hiç şüphesiz kuşkusuz bir şekilde, ‘dünyanın en güçlü lobi ‘ milletidir. 14 Mayıs 1948’de, kendilerine vaat edildiğine inandıkları topraklar üzerinde kurdukları ve B.M.’nin planlaması sayesinde ‘ülke’ olduklarından beri, dünyanın diğer bütün bölgelerinde bulunan Yahudi topluluklarının ekonomik, siyasi, sosyal ve politik gücünü kullandılar. Bu diğer bir anlamıyla, sizin başka ülkelerde sadece elçilikleriniz varken, Yahudilerin başka ülkelerde ‘ gözleri-elleri-beyinleri’ olduğu gerçeğidir.
İsrail, küçük toprakları üzerinden inanılmaz büyük ekonomik değerler yaratabilmiş ve çok uluslu yatırımlar için insan kaynaklarının iyi yönetildiği bir mecra haline getirilmiş, ender ülkelerden biridir. Geliri; yüksek teknolojik araç gereç üretimi, sanayi makineleri ve elmas işlemeciliği, son olarak da silah üretimine dayalıdır. Sayılan maddeler dünya ekonomisinin lokomotifleridir. Ayrıca Kibbutz adı verilen kommünal tarım çiftlikleri gıda üretiminin tamamına yakınını gerçekleştirerek ülkenin gıdada kendi kendine yetmesini sağlar. Yani ‘sürekli dışarıya ürün satabilen ve içeride kendi kendisine yeten ‘ bir ülkedir. Bunun doğal neticesi olarak, kişi başına düşen milli gelirleri Avrupa ortalamasına yakındır.
İsrail, çok uluslu şirketlere kapısı daima açık ve insan gücünü azami ölçüde kullanabilen bir ülkedir. Intel, IBM, Motorola, Google gibi firmaların İsrail’de Ar-Ge merkezleri bulunur. Bunun nedeni; silikon üretimi için ülkenin elverişli olması ve en önemlisi kişi başına düşen bilgi teknolojilerinde çalışan sayısının çok yüksek olmasıdır. NASDAQ endeksinde İsrail Firmaları en çok işlem görenler sıralamasında ABD ve Kanada’dan sonra üçüncü gelir.
Dünya ülkelerinde lobileri olan, dünya üretimi için vazgeçilmezlere sahip ve insan kaynaklarına yatırım yapan, coğrafik olarak küçük ancak üretim değerlerinden bir dev olarak, dünyanın silah pazarına da sahip bir ülkenin, Orta Doğu’da söz sahibi olmasına şaşırmak ahmaklık olsa gerek. Ve böyle bir ülkenin yeri gelince ABD’nin ortağı, yeri gelince baş düşmanı olması da gayet doğaldır. Büyük Orta Doğu Projesi’nde İsrail’in rolü başka bir yazımızın konusu ancak İsrail’in baş aktörlerden biri olduğunu kabul etmeyecek miyiz?
Mavi Marmara gemisine baskın düzenleyerek 9 sivili öldüren İsrail, Gazze’de binlercesini öldürdü ve öldürüyor. Kınamadan başka herhangi bir yaptırım uygulandığını bileniniz var mı? Davos, elçimize alçak ( konum olarak ) koltuk krizi ve Mavi Marmara hadiselerini peş peşe sıraladığınızda, büyük Türkiye! Devletinin nasıl karşılık verdiğini bilenimiz var mı?
Veremez…
Neden veremediğimizi ve veremeyeceğimizi anlamak için, yukarıdaki satırlara tekrar göz gezdirmekte fayda var. Ancak İsrail’i ve Yahudileri tanımlar ve konumlandırırken dini ifadelere, mitlere, kehanetlere ihtiyaç olmadığının anlaşıldığını umuyorum. Bir Yahudi’den nefret edecekseniz ya da İsrail devletinin zulmünden ötürü bir kaşık suda boğmak isteyecekseniz; evvela ‘en az İsrail kadar’ olacaksınız. Sırf Müslümanız diyerek Yahudilere karşı din düşmanlığı yapmak ya da semavi kitaplardaki ifadelerden yola çıkarak kanaatler edinmek yerine, siyasi, iktisadi ve askeri alanda bir konumu olan İsrail’i ‘öğrenerek’ davranmak doğru olacaktır.
Elinde afişlerle ‘Kahrolsun Yahudiler!’ diye nefretle haykıran insanlara bakıyoruz da, aklımıza Talmud geliyor. Talmud Agata’da der ki; -Göze göz, dişe diş sözü- “Eğer biri seni kör ettiyse, sen de gidip onu kör etmelisin” şeklinde anlaşılmayacaktır. Ve Yahudi kanununda böyle uygulanmayacaktır. Yahudi kanununa göre, toplumda iki kör kişinin ortaya çıkmasının kime ne yararı olacaktır?
* Yedi Kollu Şamdan.
Çok faydalı bir yazı. Tebrik ederim.
Aralık 28th, 2010 at 23:07Aramıza hoş geldin Murat Serdar.
Hakikat yazmak, hakikatleri okuyacaklar varsa güzeldir.
Aralık 29th, 2010 at 07:09Teşekkür ederim,
saygılarımla.
"Kuran-ı Kerim’in büyük bir kısmını oluşturan ve Tevrat’tan alıntı halindeki kıssalarda geçen peygamberler olan Musa, İbrahim, Yusuf ve Süleyman’ın birer Yahudi olması"
Şeklinde bir ifâdedeniz mevcut. Bu yanlış bir bilgidir. Tarih seyrine baktığımızda, Yahudiler açısından da baktığımızda, yahudilik, Hz. İbrahim'in oğlu İshak ile başlar.
İkinci bir husus, Kur'an'da ve Tevrat'ta farklı bilgilerin olduğunu, bu durumun bizi Yahudile hakkında sağlıklı bilgilere ulaştıramayacağını ima etmişsiniz.
Aralık 29th, 2010 at 09:54Burada bir çelişki mevcut:
Eğer Tevratkaynağına inanıyorsanız; Kur'an'ın verdiği bilgiyi kabul etmeyeceksiniz. Yok eğer Kur'an'ı son kitap olarak kabul ediyorsanız, Tevrat ile çeliştiği noktalarda; Zaten Tevrat tahrif edildi diye Kur'an geldi deyip Kur'an'a itibar edeceksiniz.
Ayrıca, inanan bir insan için yahudilerle ilgili yeterince kod var Kur'an'da. Pekâla Kur'an'ın Philip Morris'ten, Rockefeller'den, Shell'den bahsedecek bir hâli yok. Kur'an genetik kodları verir.
Ayrıca "gördüğünüz yerde öldürün" hükmünün de bir makamı ve yeri vardır; bu, bütün ehl-i sebte teşmil edilemez.
Sayın İbrahimi Feyzullah,
Aralık 30th, 2010 at 16:40Bilgilerin muhteviyatı çok çeşitli ve pek çoğu da kendi aralarında tereddütlü.
Vurgularınız için teşekkür ederim.