content

31 May

Menderes’in Asılmasının Gerçek Nedeni Neydi?

Cumhuriyet’in özellikle ilk dönem uygulamalarıyla ilgili faturanın CHP’ye kesilmesi, CHP’nin kurucu iradenin kurumsal tezahürü olmasındandır. Bunun ilginç örneklerinden birini merhum Necip Fazıl’ın anılarında görüyoruz.

Star Gazetesi bir süredir üstad merhum Necip Fazıl’ın o meşhur dergisi “Büyük Doğu”yu -Cumartesi günleri- tıpkıbasım olarak veriyor.

Büyük Doğu’nun 27 Eylül 1946 tarihli 48. sayısının arka kapağında, dönemin CHP’li Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun emriyle Başbakan adına, Matbuat ve Umum Müdürlüğü’nce “Son Telgraf”a gönderilen “Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bazı yazı, mütalâa ima ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan sonra Din mevzuu üzerinde gerek tari­hî, gerek temsili ve gerek mütalâa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden tevakki edil­mesi ve başlamış bu gibi tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesi rica olunur” şeklindeki bu resmi yazı yer alıyor.

Bu metin; merhum üstadın diliyle, CHP’nin din düşmanlığının önemli vesikalarından biri. Kurucu iradenin İslam’a bakışının bir başka örneğini Kazım Karabekir’in anılarında okuyoruz.

Karabekir; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin faal üyesi, Serbest Cumhu­riyet Fırkası'nın kurucusu, aynı zamanda TBMM başkanlığı ve başbakanlık görevinde bulunmuş olan Fethi Okyar’ın “Türkler, İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle geri kaldılar ve İslâm kaldıkça da, bu halde kalmaya mahkûmdurlar” dediğini naklediyor.

MENDERES KUTSAL EMANETLERİ AHIRDAN ÇIKARTTI

Devleti Âli Osmanî’nin mirasının uğradığı tahribattan, Hz Peygamber s.a.v.’in mübarek bedenine temas etmiş eşyaların da aralarında bulunduğu Kutsal Emanetler’de nasibini alır.

Recep Şükrü Apukhan, “Kutsal Emanetler”e yapılan saygısızlık ve Menderes’in durumdan haberdar olunca yaptıklarını “Öteki Menderes” adlı eserinde özetle şöyle aktarıyor:

Topkapı Sarayı’ndaki özel bölümünden alınan Kutsal Emanetler, Topkapı Sarayı'nın ahırına nakledilir. Bu sırada Efendimiz Aleyhisselam’a da bin bir hakaret yapılır.

Menderes, Başbakan olarak Topkapı Sarayı’nı ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında Kutsal Emanetler bölümünü de ziyaret etmek istediğinde, görevlilerden Kutsal Emanetlerin sarayın ahır bölümüne nakledildiğini duyunca yıkılır. Gözyaşlarını tutamayan Menderes, önce iki rekât namaz kılar, sonrada Yavuz Sultan Selim'in yaptığı gibi kutsal emanetleri sırtında taşıyarak, Osmanlı’nın özel bir ihtimamla yaptığı Kutsal Emanetler Dairesi’ne taşır.

KOCATEPE CAMİİ'NİN İNŞÂ SIRRI

Selanik dönmesi olan Ahmet Emin Yalman’ın “Bütün başkentler büyük bir mabedin etrafında kurul­muştur. Bu hurafeden kendini kurtaran tek başkent Anka­ra'dır” sözlerine kızan Menderes, başkentin en merkezi tepesine “Bir cami vücuda getirebilirsek, Ahmet Emin Yalman'ı fiilen yalanlamış oluruz” diyerek, Kocatepe Camii’nin temelini atar.

CEZAYİRLİ MÜCAHİTLERE YARDIM

On yıllık Başbakanlığı döneminde devletten bir kuruş maaş almadığı tespit edilen Adnan Menderes, Rum zulmüne karşı mücadele eden Kıbrıslılar ile Fransız işgaline karşı direnen Cezayirli Müslümanlara örtülü ödenekten yardım etmiştir. Bu yardımlarda diğerleri gibi Yassıada dosyasına konur.

EZAN’IN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİ VE ASLINA RÜCÛ EDİŞİ

Hikmet Bil, “Atatürk’ün Sofrası” adlı eserinde, Mustafa Kemal Paşa; “Acaba Türk Müslümanlarını, ibadetlerini kendi anladıkları lisanla davet etsek nasıl olur?” dedi. Paşa, bir gün İstanbul’a gelmişti. Bir gece devrin tanınmış din adamlarını Dolmabahçe Saray’ında topladı. Bizzat kendi tercüme ettirdiği Türkçe ezanı hocalara muhtelif makamlarda okutturdu.

Paşa, “Ezan Türkçe okunduğu zaman tüylerim diken diken oluyor. Benim duyduğum heyecanı tüm Müslümanlar duyacaktır” dedi ve ertesi gün Diyanet İşleri Başkanlığı’na bütün müezzinlere ezanı Türkçe okumaları konusunda bir tamim gönderilmesini emretti” şeklinde bilinen hadiseyi dile getiriyor.

Hikmet Bil küçük aklıyla şu yorumu getiriyor: “Fakat memlekette inkılâp ruhu öylesine süratini almıştı ki, ortada bir kanun hükmü mevcut bulunmamasına rağmen bütün camilerde ezan Türkçe okunmaya başlandı.”

Ezan’ın Türkçe okunması konusunda bir kanun hükmü bulunmadığı halde, inkılâplar öylesine benimsenmiş ki, tüm müezzin ve imamlar ezanı Türkçe okumuşlarmış. Ne kadar zırvalarlarsa zırvalasınlar, kuşkusuz bu tür kitaplar, yakın tarihi daha iyi anlamamıza yardım ediyorlar.

Ezanı aslına uygun okumayı sürdürenler darp edilip hapsedilirken, İmam Vanlı Ahmed Türkoğlu gibi birçok kişiye "deli raporu" düzenlenerek görevlerine son verilir. Yine Türkçe ezan zulmünün sürdüğü dönemde, Muş'un Bulanık ilçesinde bir köy imamı, Türkçe ezanı bilmediği için ezanı Arapça okumayı sürdürür. Bir gün minarede ezan okurken karşı tepeden jandarmanın geldiğini görünce, başına gelecekler gözünün önüne gelmiş olmalı ki; kalp krizi geçirip ezanı bitiremeden hayatını kaybeder.

İlk günden 27 Mayıs’a kadar tüm zulümlerin suç ortağı, bir bölümünün planlayıcısı, hatta Menderes’in idamının ana sorumlularından biri olan İsmet İnönü, Ezan’ına kadar el uzatılan halkın içindeki kıpırdanmalardan tedirgin olur. Gizliden girişimler başlatır. Bu girişimlerden Bayar’da haberdardır.

Evde Kur’an bulundurmanın suç sayıldığı bir dönemde iktidara gelen Demokrat Parti, iktidarının ilk aylarında yani 14 Haziran’da, Ezan’ın artık aslına uygun ve de radyoda Kur’an-ı Kerim okunması kararlarını alır.

Menderes’i adım adım izleyen rejim, yapılanları bir bir not eder. Günü geldiğinde bu kin ve nefret, Yassıada’daki düzmece mahkemenin sözde başkanı Salim Başol’un şahsında rejimin tüm adamlarında tezahür eder.

28 Şubat 1990’da öldüğünde, zamanın SHP milletvekilleri Onur Kumbaracıbaşı, Kamer Genç ile Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar gibi isimler tarafından defnedilen Başol, (27) mayısçıların Yassıada'da Adnan Menderes'i yuha­laması için salona getirdikleri rütbeli subayların Menderes’i yuhalama talimatına uymamaları üzerine çileden çıkar.

BAŞOL: O GELSİN SENİ KURTARSIN BAKALIM NASIL KURTARACAK?

Bunun üzerine Menderes’e dönen Salim Başol; Hz Peygamber s.a.v.’e kinini şöyle kusar: “Siz 10 sene içinde o çöl bedevisinin uydurduğu ve Ata­türk'ün uzaklaştırdığı kanunları ihya için 10 milyar sarf ettiniz. Şimdi, O gelsin seni kurtarsın, bakalım nasıl kurtaracak?” diye haykırır.

İnsani değerler taşıyan hiçbir varlığın yapamayacağı ve hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği her türlü alçaklığı yapan (27) mayısçıları en çok rahatsız eden şeylerden birinin de, Kutsal Emanetlerin yerine taşınması olduğu anlaşılıyor.

Menderes’in Ezan’ı aslına döndürmesi, Kur’an-ı Kerim’in açıktan okunmasına izin vermesi, İmam Hatip Okullarının açması, Cezayirli Müslümanlara yardım etmesi gibi birçok hadise, çoğunluğu Türk ve Müslüman dâhi olmayan İslam düşmanı çevreler için önemli bir kırılmadır.

Onlara göre bundan daha büyük bir suç yoktur ve bu suçun cezasız kalması elbette düşünülemez. 27 Mayısla başlayıp, 27 Nisan’da sona eren süreç, 31 Mart’ın devamından başka ne olabilir ki?

Elbette İnönü ve avanesinin şerrinden, hem kendini hem de ülkeyi, ‘koruma kanunu’ çıkararak sağlayacağını düşünen Menderes yanılmıştır. İnönü’nün para dâhil diğer kurumlardan izinin silinmeye çalışılması da, elbette suçların(!) en büyüğünden biriydi. Menderes’in hem İslam adına yaptıkları, hem de çıkardığı koruma kanunları, ister samimiyetle, isterse de siyaseten yapılmış olsun rejim için çok önemli bir avans olmuştur.

Bütün olumlu icraatları Menderes’in ilk dönem rejiminin en önemli banisi olduğu gerçeğini değiştirmez. Menderes’e reva görülenleri alkışlayan her el, kendini bu alçak zulmün suç ortağı olmaktan kurtaramaz.

Zalimleri hem tarih, hem de insanlık affetmedi. Allah c.c. zaten affetmez. Cehennemi yaratan Allah’a hamd ve sena olsun. Zalimler için yaşasın cehennem!

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank