Memleketten Acı Manzaralar
Kim ne derse desin, 78 kuşağı denilen bizim kuşak, bu ülkenin en talihsiz bir döneminde, en boş olarak yetişen ve en çok da kullanılan bir nesil olmuştur.
Bu iki kere ikinin dört ettiği kadar açıktır. Hiç kimse de kalkıp da, bizim 78 kuşağı ile ilgili efsaneler anlatmaya kalkmasın. Çünkü, o dönemi hem bir gazeteci olarak hem de aynı zamanda bir öğrenci olarak dolu dolu yaşayanlardan biri de benim.
Zaman zaman televizyonlarda bizim en yoğun kaos ortamının yaşandığı 1975 ile 1980 dönemine yönelik filmler, diziler çekilip gösteriliyor da, gördükçe bir yandan içim burkuluyor, bir yandan da kahkahalarla gülüyorum.
Abartı sanatı bu kadar mı yapılır diye!..
Dediğim gibi hem öğrenci hem de gazeteci olarak o yılları yaşayan biri olarak, hemen hemen her gün, hatta her saat İstanbul’un bir köşesinde öğrenci olayları ile içiçe yaşıyordum.
Kimisine okuduğum okulda şahit oluyordum, kimisine ise haberci olarak gidiyordum.
Benim ve bizim dönemimizin tüm öğrencilerinin okul hayatları hiçbir şey öğrenmeden geçti. Çünkü, hergün ya bir boykot vardı, ya bir direniş...
Ders mers hak getire...
Sabah sınıflara girerdik, pat diye kapı bir tekme darbesiyle yıkılırcasına açılır, içeriye yüzleri gözleri sarılı bir grup girer, “Bugün falancanın ölüm yıldönümü... Faşistler sınıfı terk etsinler!...” derlerdi...
Bir başka gün ise yine aynı şekilde sınıf kapısı tekmelenerek açılır ve bu kez diğer grup sınıfa doluşur ve bu kez de “Bugün falancayı anıyoruz, ders yapılmayacak. Komünistler okulu terk etsinler” diye ültimatom verirlerdi...
Sağ-sol yoktu, sadece faşist ve komünist vardı!..
Tabii sınıf içerisinde baskın yapan grubun eylemleri sürerken, diğer taraf bir şekilde haberleşip, örgütlenerek toplanır ve okulu basan taraftan karşılığını almak için, karşı saldırıya geçerlerdi.
Öyle ki, bu görüntüler artık hergün birkaç yerde, hatta birkaç kez tekrarlandığı için neredeyse vukuatı adiyeden olmaya başlamıştı...
Öte yandan, olaylara müdahale eden polisler de o dönemlerde farklı siyasi örgütlere üyeydiler. Sağcıların yaptığı eylemlere Pol-Derli polisler, solcuların yaptıkları eylemlere de Pol-Birli polisler gönderilirdi... Yenikapı’da bulunan toplum polisleri, sadece bu olaylara müdahale etmekle görevliydi o zamanlar. Ve dediğim gibi, olaylarda daha etkin olsun diye karşıt görüşlü polisler gönderilirdi!..
Eh artık, olaylara müdahale eden polislerin de tutum ve davranışlarını burada anlatmaya gerek yok sanırım!..
Eylemciler ile polisler arasında kıyasıya bir mücadele yaşanır, bir kez de bu müdahalelerde kan gövdeyi götürürdü...
Böyle bir ortam içerisinde okumanın imkanı olabilir miydi? Tabii ki olamazdı. Olmadı da zaten.
Sonuçta, kaçınılmaz son geldi ve Ordu yönetime el koyarak, 12 Eylül darbesini gerçekleştirdi.
Bu darbede ülkeyi yönetenlerin kabahati yıllarca sorgulandığı gibi, Ordu’nun müdahalesi de halen sorgulamalar arasında yer almaya da devam ediyor.
Ülkeyi karıştırmak isteyenlerin ilk hedefi mutlaka üniversite gençliği oluyor biliyorsunuz. Çünkü, kanların en deli şekilde kaynadığı, enerjinin en doruk noktasında olduğu ve kandırılmanın en kolay sağlandığı bir dönemdir bu dönemler...
Daha sonra yapılan araştırmalarda, her iki tarafı da aynı kişilerin, aynı ülkelerin birbirlerine düşürdüğü ortaya çıktı, ama ne yazık ki çok canlar yandı, çok analar babalar ağladı...
Gidenler geri gelmediği gibi, ölenlerin ne için öldüğü de halen anlaşılamadı. Ülkede değişen bir şey olmadığı gibi, demokrasiye de yıllarca ara verildi ve ülke de geri kalmışlık sürecinden bir türlü kurtulamadı.
................................
Önceki akşam televizyon haberlerini izliyorum.
Bir üniversitenin kapısında karşılıklı iki grup toplanmış ve birbirlerine sloganlar atarak deşarj olmaya çalışıyorlardı.
Ortada da polis...
Bir taraf “Başörtüsüne uzanan eller kırılsın...” diye bağırırken, karşı taraf ise “Başörtülü öğrenci istemiyoruz...” diye karşılık veriyordu...
İçimin nasıl cız ettiğini anlatamam.
Bir an öğrencilik dönemine döndüm...
Gözlerimin yaşardığını hissettim. Aynı bizler de böyleydik... Tek farkla, o zaman başörtüsü yerine, birbirimize faşist ya da komünist diye hitap ediyorduk.
Ama aradan yıllar geçtikten sonra, birbirlerine silah çekenler, taş atanlar neredeyse kanki olma durumuna geldi, sarmaş dolaş gezer oldu ve o günleri kendi aralarında “tatlı bir macera” olarak niteler oldular.
Bunları da hatırladıkça, üniversite öğrencilerinin şimdi de türbanlılar-türbansızlar olarak ayrışmasını çok daha büyük bir üzüntü ile izledim.
Bu ülkenin birlik ve beraberliğine kast edenler, bölecek başka bir konu bulamayınca, üniversite gençliğini bu şekilde bölmenin hesaplarını yapar oldular artık.
Tabii bundan en büyük kabahatin de siyasilerde olduğunu söylemeye de gerek yok sanırım.
Tek endişem, ülkeyi bu hale getirenler yüzünden, kına fiyatlarının tavan yapıp, petrol fiyatları ile yarışacak olması!..
Bunun devamında oluşumun da ne olacağı belli!