Mektuplaşalım!
Sıkıcı ve yoğun bir günün ardından her şey sıkıntı veriyor. Bir of çekip, rutine bağlamış tüm işlerini bir kenara bırakıp, elime kitabımı alıp köşeme çekiliyorum. Ama daha ikinci satırda o da sıkıntı vermeye başlıyor. Onu da atıyorum elimden. En güzeli uyumak diyorum. Lambamı söndürmek için kalkıyorum ama bir anda dengemi kaybedip dolaba ayağımı çarpıyorum. Yere çömelip ayaklarımı ovarken, gayri ihtiyari dolabın en alt çekmecesini açıyorum. Bir çok albüm dizilmiş bana bakıyor. Elim albümlere gidiyor. Sonra albümlerin altında ki çanta gözüme çarpıyor. Albümleri ve çantayı alıp yatağına kuruluyorum. Daha ilk anda heyecan tüm ruhumu sarıyor.
Annemlerin albümlerini karıştırırken hem hayranlık duyar, hem de çok gülerdim. Aynısını ben yaşadım. Albüm sayfalarını her çevirmemde gülmeye başladım. Her fotoğrafta insan bu kadar komik çıkar mı? Hele yanımdakiler; onlarında benden kalır yanları hiç yok. Ah çekip, gülüp, her anı tek tek hatırlıyorum. O hoşluğun içerisinde çantamı açıyorum. İçinden mektuplar ve tebrik kartları çıkıyor. Her birini çıkartıp okumaya başlıyorum. Eskiler bir bir tazeleniyor beynimde. Kimi hüzünlü kimi komik. Ve fotoğraflardan daha çok etkiliyorlar.
Fakat bir şeyi fark ediyorum. Artık kimseyle mektuplaşmıyorum. Yanlış olmasın geçen yıl askere giden bir dostuma mektup yazmıştım ve de kart atmıştım. Ve o halim gözümün önüne geliyor. O gün ne çok üzülmüştüm. Tebrik kartları artık kalmamış. Bir çok yere gittim ama yok. Neredeyse hepsi tarih olmuşlar. Bir tek yerde var. Orda da seçme şansınız çok az. Mektup kağıdı deseniz o da yok. Düz renkli bir kağıt ve çok da içime sinmeyen bir kartla arkadaşımı mutlu etmeye çalışmıştım. Ama ben o kadar mutlu olmamıştım. Elimdeki mektup kağıtlarına ve kartlara bakıyorum. Hepsi birbirinden güzeller. Zira zarflarda aynı güzellikteler. Bir şey daha dikkatimi çekiyor. Tebrik kartlarının bir çoğu öylesine gönderilmiş. Yani kart beğenilmiş ve akla ilk ben gelmişim ve gönderilmiş. Göndermek için illaki özel gün beklememişler. Tıpkı mektuplarda olduğu gibi. Hatta öyle bir hale gelmiş ki; okunma ihtimali olur diye şifreli harfler geliştirmişiz.
Kart, mektup kağıdı ve zarf beğenmek o zamanlar benim için bir tutkuymuş. Her okul çıkışı neredeyse tüm kitapçılar öğrenci kaynardı. Herkes yarış halindeydi. Hatta öyle bir boyuttaydı ki; sipariş dahi verilirdi. Sırf hobi olsun diye kart biriktirenlerimizde vardı. O eski kartlardan elime iki farklı kart geçti. Birisinde Burak Kut’un, diğerinde Hakan Peker’in fotoğrafları vardı. Evet, hatırlıyorum. Ne çok severdim ikisini de. Özelliklede tam bir Burak Kut hayranıydım. Bir çok fotoğrafı vardı. Çoğunu dergilerden ve gazetelerden keserdim. Hatta bir keresinde, gazetenin biri onun tam boy posterini vermişti. O posteri almak için sabah erkenden kalkmıştım. Ve onu kuzenime satmıştım. Ama neyin karşılığında hatırlamıyorum. Tek hatırladığım sattıktan sonra çok üzüldüğüm ve geri almak için uğraştığımdı. O günlerden elimde kalan ise bayram için gönderilmiş bir kart.
Sahiden ne güzel günlerdi o günler. Her şeyin bir anlamı vardı. Her şey heyecan ve mutluluk verirdi. Şimdi ise tüm o yaşananlardan eser yok. Telefonlara gelen hazır mesajlar, facede kutlanan bayramlar, doğum günleri hiç biri mektupların yada kartların sıcaklığını vermiyor. Çünkü onları saklayamıyorsunuz. Bir anı diyemiyorsunuz. Hatırlanmak hoşa gidiyor o kadar. Zamanla o hazır mesajlar gibi oluyoruz bizde. İlerleyen günlerde unutuyoruz bile birbirimizi. Oysa mektuplar, kartlar her şeyi hatırlatıyorlar.
O günleri özledim, şimdi deseler ki hadi hep mektuplaşalım. İnanın severek yaparım. Sevdiğim herkesten bir mektup alsam. Hiç ummadığım anda biri bir kart beğense ve yollasa. İki yıl sonra açıp tekrar okusam. O an ki heyecanı tekrar yaşarım. Kaç kişi kabul eder ki; zamanla yarışıyoruz, yoğunuz, herkesin kendine göre bir işi var. Teknolojide gelişmiş ve de hızlı iken. Kim gidip, mektup kağıdı, kart ve de zarf beğensin. Sonra en güzel sözcüklerini, duygularını yazsın. Ardından postaneye gidip size yollasın. Her şeyin kolayına alışmışken neden yapalım ki?
Her şeye rağman, şanslı bir insanım ki; mektup kağıdının, kartların kokusunu biliyorum. Her şeyi saflığı ve güzelliği ile doya doya yaşadım. Yeni nesile çok üzülüyorum. Keşke onlarda o zevki tada bilseler...