Mektup
Ne bir filmin, ne bir romanın, ne de bir masalın kahramanı olmaktı niyetim. Hiçbir zaman da olamadım... Ben her daim kendi hayatımın kahramanı olmayı seçtim. Bildim ki; ne bir film canlandırabilir yaşadıklarımı, ne de bir roman anlatabilir hislerimi, gerçeklerim olduğu içinde masallarda yerim olmaz benim... Bu yüzden hep kendi hayatımın kahramanı olmayı bildim.
Hep merak edilen bir yaşantım oldu. Kimine göre farklı, kimine göre sıradan, kimine göre ulaşılmaz... Fikir yürütemeyenler sorarlardı; 'anlat' derlerdi. Anlatırdım ben de ama ne zaman anlatsam yaşantımı ya bir film tadı aldılar anlattıklarımdan ya da bir roman, çoğu kişi ise bir masal dünyasında zannetti beni...
Hangi gurup doğru düşündü bilemem. Fakat ne farklıydım onlardan ne de aynı... Yaşam benim yaşantımdı içlerinde onlarında olduğu...
Her insan gibi benimde içimde hüzünlerim, sevinçlerim, hayallerim, hayal kırıklıklarım, isyanlarım oldu. Çoğu insan gibi bende çocuk yaşta öğrendim hayatın acımasızlığını. Haksızlık nedir o zaman öğrendim. Ve o zaman öğrendim güçlü olmam gerektiğini. Ama güçlü olurken de adice değil de adilce olmayı bilmem gerektiğini.
Çocuk yaşta öğrendim haksızlık nedeniyle adalete ve adaleti temsil ettiği için avukatlık mesleğine hayran bir şekilde büyüdüm Her çocuk gibi benim de hayallerim vardı, her erkek çocuğu gibi benim de en çok arabalardı hayallerimi süsleyen...
Geldiğim noktaya yoktan geldim. Acımasız hayatın merdivenlerinden çıkarken, her basamakta canım acıdı. Fakat her seferinde diğerine çıkarken ilk öncekinden daha güçlü bastım daha güçlü çıktım o basamakları. Çünkü böyle olmam gerekiyordu. En iyi duruş, en iyi görünüş bende olmalıydı. Sözlerim doğru, düşüncelerim net... Sürekli en iyi, en doğru, en dürüst, en güçlü kısaca en'lerin başı olmak hayat felsefem olmalıydı ve oldu da... Tüm bunları yaşamımın her anına yansıtmayı başardım. Hatalarım da oldu elbet ama o hatalardan ders almayı da bildim...
Yılmak, yıkılmak, bıkmak, usanmak barınmadı lügatımda. Hayatın acımasız basamaklarında güvenle ilerlerken geldiğim noktayı hiçbir zaman unutmadım. Ailemi refaha çıkartırken geçmişimden asla kopmadım. Yaşadığım semti, dostlarımı hiçbir zaman unutmadım. En sıkıntılı anlarımda onların yanına giderek rahatladım...
Sanırım en çok da herkesin yapamadığını yaptım. İnsanları oldukları gibi kabul ettim. Yaş, meslek, giyim, kuşam ayırt etmedim. Yalan insanların arasına da girdim doğru insanların arasına da... Gerçekten dostum olanları da gördüm, içten pazarlıklı olanları da... Fakat her şeye rağmen; tanıştığım, görüştüğüm herkesten kendime bir şeyler ekledim. Ekledikçe yenilendim, yenilendikçe öğrendim, öğrendikçe büyüdüm. Herkesten önce ben kendime inandım, güvendim. Kendime olan inancım ve güvenim sayesinde girdiğim her işte başarıyı yakaladım...
Beni hayatta en çok mutlu eden şeyin ise başarı olduğunu fark ettim. Başarmayı sevdim ve başaranları da...
Başarılı olmak için uğraşanlara hep destek verdim. Ve verdiğim desteklerin boşa gitmediğini her fırsatta gördüm, mutlu oldum. Her yeni işe farklı bir başarı için atıldım ve atıldığım her işte yarışım kendimleydi...
Ben büyüdükçe kabuğuma sığmaz oldum. Çevrem her geçen gün büyüdü. Farklı yerler, farklı, şehirler, farklı ülkeler, farklı insanlar tanıdım. Böylece daha çok büyüdüm...
Benimde yorulduğum anlarım oldu; insanlardan kaçtığım doğa ile baş başa kaldığım, sonra tekrar geri geldiğim... Özlemlerimde oldu elbet. Özellikle uzak ülkelerde, uzak şehirlerde kaldığım zamanlarda... Fakat gittiğim gibi gelip özlemlerimi gidermeyi de bildim...
Aşkı da tattım acısını da. Aşkın acısını tatmam her insan gibi bana da ağır geldi.Ve belki de sırf bu nedenle çoğu sabaha farklı bedenlerde uyanmaya başladım. Arada aşk olmadığı için hiç birinde yüreğim acımadı. Fakat her seferinde olmasa da genelinde acı verdim yüreklere. Bu ise kötü yanım oldu çoğu zaman...
Stresli anlarımda, stresimi attığım en iyi yer, sahibi olduğum mekânın mutfağı oldu. Ceketimi ve kravatımı çıkartıp, kollarımı sıvayıp yemek yapmaya başlamak ayrı bir huzur verdi bana...
Genç, yakışıklı ve başarılı biri oldum. Herkesin istediği ama olamadığı ve hazmedemediği...
İşte bu benim hayatım ve detaya girmediğim için daha fazlası... Farklı bir mektup oldu bu biliyorum. Ama bilmelisiniz ki artık merhabanın ya da hal hatır sormanın önemi yok bende. Giriş, gelişme ve sonuçlarımda yok artık.
Yaşantım boyunca hep büyüdüm dedim kendime. Yaşadığın, gördüğün her olay seni büyüttü, olgunlaştırdı. Özellikle insanları tanıdığımı zannediyordum. Fakat yanınızdan ayrılırken yanıldığımı gördüm. Ruh bedenden ayrılırken gözler daha net görür, kulaklar daha iyi işitirmiş. Ve ben giderken gördüm çoğu sahte göz yaşlarını, ve duydum içten içe atılan sevinç çığlıklarını. Samimi olanların yürekleri yananların sayısı ise azdı...
İşte sırf bu yüzden yazmak istedim. Benim yaşantım sizin yaşantınızdan ne farklıydı ne de aynı...
Bana verilmiş tek seferlik şansı yani hayatı, kendime olan inancım güvenim sayesinde en iyi şekilde kullandığımı gördüm.
Ne bir film, ne bir roman nede bir masaldı benim hayatım...
İçimde ki insan sevgisini hiçbir zaman öldürmeden. Yaşadıklarından ders alan, hayalleri için çırpınan, ve başaran... Yani çoğunuzun isteyip de olamadığı.
Ve ben şimdi bunun verdiği haklı gururla aranızdan ayrılıyorum...
Avukat: Serkan
Not: Serkan Gürsoy genç, yakışıklı ve de başarılı bir avukattır. Genç yaşta atıldığı hayatta bir çok başarıya imzasını atmıştır. Aslında o sadece bir avukat değil aynı zaman da bir iş adamı, bir işletmecidir. Fakat kazandığı başarıların altında hiçbir zaman ezilmemiş, insan olmayı, insanlara değer vermeyi bilmiştir. Sahtelik, iki yüzlülük, çıkar çatışması yoktur onun yaşantısında. O kendine güvenen kendine inanan biridir. Ama bencil değildir, başkalarına da inanır güvenir ve asla desteğini esirgemez. Kendisini geliştirmek, farklı yazım teknikleri denemek isteyen bir yazar aday adayına da güvenmiş ve inanmıştır.
Üstelik kendisini tanımıyorum. Tanımadığım bir insanın hayatını hikayeleştirmek istedim. Ve kendisi kabul etti. bir iki defa görüştük kendisiyle bana kendini ve hayatını anlattı. Ve çaktırmadan çevresindekilerden de bilgi aldım. Ve bu yazıyı yazdım. Elimden geleni yaptım.
Evet Serkan Gürsoy yaşıyor. Allah hayırlı uzun ömürler versin.
Güzel bir anlatım olmuş.
Eylül 16th, 2010 at 16:20Ellerinize yüreğinize sağlık
Çok teşekkür ederim Uğur Bey. Bu yazı benim için çok öenmliydi. Karşımdaki hi. tanımadığım bir insan. Ve kendisini kendi anlattıklarından ve çevresindekilerden öğrenip bu yazı yazdım. Üstelik empati kurup bir erkeğin duyguları ile hareket edip yazmam gerekiyordu; üstelik ölmüş bir erkek. Ve o erkek yaptıklarını insanların gözüne sokmaktan hoşlanmayan gayet mütevazi bir insan ve çok duygusal biri de değil. Yani anlayacağınız işim çok zordu. Beğeniniz moral verdi. Tekrar teşekkür ederim.
Eylül 16th, 2010 at 16:40Avukat çok daha derinlere hitab etmiş. Avukatın içindeki cam kırıkları kalbine fazla batmış sanırım.
Eylül 29th, 2010 at 19:17Öyküleştirilmiş mektup için teşekkürler Asuman.
Teşekkür ederim Ahmet Bey beğenmenize sevindim
Eylül 29th, 2010 at 19:31