Mehmet Akif Ersoy’u Anlamak Gerek
Merhum, Milli Şair Mehmet Akif Ersoy, Mustafa Kemal Atatürk zamanında ibretlik bir Avrupa seyahati yapar.
Dönüşünde ‘orada ne gördün, ne buldun’ diye sorulur. Cevap çok açık, etkileyici ve manidardır: “-Biz İslâm’a inanıyoruz, ama yaşamıyoruz. Onlar İslâm’a inanmıyorlar, ama İslâm’ı yaşıyorlar” der. Diğer bir deyimle onlar; Sünneti İlâhiyi çözmüş ve yaşam boyutuna geçirmişler. Biz ise, sünneti Resulü dahi anlamaktan ve yaşamaktan aciz ve zavallı bir haldeyiz.
Ne kötü, ne acizlik, ne zeval.. Daha da doğrusu-açıkçası:
Bu günkü AB’ye baktığımızda, Türkiye zaviyesinden çok gerici, maddeci, mürteci ve yobaz görünmektedir. Avrupa, tıpkı Atatürk’ün Türk milletine tavsiye ettiği gibi dindardır. Hem de tahrif edilmiş, bölünmüş, parçalanmış, şeraiti Muhammedi’nin gelmesi ile birlikte ilahi hükmü ve hayatiyetini yitirmiş, bâtıl ve inzal olmasına rağmen!.. Her ne olursa olsun batı artık din olmaktan çıkmış, bu muharref öğretiye zorla veya içtenlikle yahut taklidi bir tarzda sahiptir.
Hem de, ekseriyetle samimi olarak sahiptir. Amerika, yüce yaratıcının adını doların üstüne yazmıştır. Bunların karşısında komplekse düşen, panik yapan ve panik yaratan din, iman ve ahlâk fukarası kesime, Atatürk’ün din, ahlâk, lâiklik, kadın ve aile hakkında vazettiği bazı vecize ve Türk milletine ‘vasiyet’ niteliği arz eden sözlerini hatırlatmak isterim:
GAZİ MAREŞAL, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DİYOR Kİ:
1- Mânevi kuvvet, özellikle ilim ve iman ile yüksek bir şekilde gelişir.
2- Allah birdir. Şanı yücedir. Peygamber Efendimiz Hazretleri, Allah (CC) tarafından insanlara, dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kuran’da ki; anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyiz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilâhi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Allah’tır. (1923-Atatürk’ ün S. ve D., Cilt: 2 – Türk İnkılâp Tarihi Ens. Yayını, 1952)
“Hazreti Peygamber Efendimiz, bütün Müslümanların ve kutsal kitap sahiplerinin bildirdiği üzere, Allah tarafından dini gerçekleri insanlık dünyasına duyurmaya ve anlatmaya memur edilmişlerdir ve ismi peygamberdir. Yani, haber ulaştırmakla görevlidir. Ulu Allah, Kur’an-ı Kerim’inde kendisine emirlik, saltanat ve taç vermiş değildir. Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik vazifesi ile gönderilmiştir. Tabiatıyla, gerçek vazifesini tamamen kavramış olan Cenab-ı Peygamber bütün dünya insanlarına O’nu duyurdu. Mutlaka ve hepinizce bilinmesi lâzımdır ki, o devirde, meselâ doğuda bir İran devleti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı. Diğer teşkilâtı ve kurulu devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber (bu) devletlere gönderdiği peygamberlik mektuplarında buyurmuşlardır ki; Allah bir ve ben O’nun tarafından, size gerçeği anlatmakla vazifeliyim. Hak Dini, İslâm dinidir. Ve bunu kabul ediniz... Ve hattâ ilâve etmiştir, Ben size, Hak Dini’ni kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize, sizin hükümetinize el koymuş olacağım. Siz, hangi hükümet şeklinde, hangi durumda bulunuyorsanız o yine aynı kalacaktır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz. (1923-G. M. Kemal Atatürk’ün Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Arı İnan-Türk Tarih Kurumu, 1982)
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN İKİ MESELE:
1. Seyahat dönüşü ‘muzaffer Avrupa’ hakkında ne diyor Mehmet Akif: “Biz İslâm’a inanıyoruz, ama İslâm’ı yaşamıyoruz. Onlar İslâm’a inanmıyorlar, ama yaşıyorlar.” Peki: İslâm’ı yaşamak ne demek? Milletçe mamur, müreffeh zengin ve mutlu olmak demek!.
2. İslâm Peygamberi, çağın devlet reislerine gönderdiği mektupta ne diyor? “Ben size, Hak Dini’ni kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize, sizin hükümetinize el koymuş olacağım. Siz, hangi hükümet şeklinde, hangi durumda bulunuyorsanız o yine aynı kalacaktır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz.”
Şimdi tefekkür edin ve düşünün bakalım!...