Mega Ne ki… Ultra Mega Olması Gerekir…
Mimar olarak elbette proje yapmayı… Dolayısıyla planlamayı çok severim. Hele de mega da
oldu mu? Deyme keyfime gitsin.
Eskiden… Bizler talebe iken… Fakültemizin programı… Ve elbette biraz da zamanın gereği detaylara önem verirdik.
Devir değişti... Detaylar göz ardı edilip doğrudan sonuca odaklanılıyor. Yapısal ya da imar planlamalarının yanı sıra ekonomik alanda da bu böyle...
Mesela deniliyor ki,
“Biz Ünye Limanını büyütüp değil Ordunun Karadenizin bir numarası yapacağız. Biraz ısrar edilse Türkiye’nin bir numarası neden olmasın? Demeye getirecekler de… Ayıp kaçar diye düşünüyor olabilirler.
Projedir bu… Neden olmasın? İsteğin… Hayalin sınırı yok. Kimse de karşılığında para-pul
istemiyor nasıl olsa… Kur kurabildiğin kadar.
Lakin…
Olurluk… Yani gerçekleştirebilirlik yüzdesi ne kadar? İşte bu çok önemli… Bir de alacağın
karşılığa değer mi? Bir de işin bu yönü var.
Bu tip “mega” fikirler şöyle gelişir;
Vatandaşı gıdıklayacak… Yandaşı heyecanlandıracak… Ve bir de “ağamızın” liderini taklit
edebileceği projeler gereklidir.
Öyle ya,
Ağa dediğin Kasap mahallesinin Anasu yolunun peşinden koşacak değil ya… Şanına yakışır bir şeyler olması gerekir.
Bir an eskiye… Talebelik yıllarımıza dönelim isterseniz, Proje yaparken… Rapido kalemi… Aydınger kâğıdı… Jilet idi malzemelerimiz. Eğer hoca aydıngere değil Şöhler kartonuna çizin derse… Vay halimize. Hocaya sövmekten beter beddua ederdik. Çünkü hata olduğunda Şöhler kartonunu Aydınger kâğıdı gibi jiletle kazıyamazdık.
Renkli boya hak getire… Zaten aydıngerde ne mümkün? Her şey siyah ve beyaz… Yalındı. Yaptığımız iş meşakkatli ve yorucu idi. Ama sonuç çıktığında... Proje bittiğinde karşısına geçip bir yudum çayın üzerine bir fırt “cigara çekmek” kadar keyif ve gurur verici bir şey yoktu.
Şimdi malum, Bilgisayar programları bu meşakkatleri kaldırdı. Eğer programı biliyorsanız en kral mimar dahi elinize su dökemez.
Çünkü detaya girip “ yahu şurayı da nasıl planlasak” gibi bir derdiniz yok. Her şey sanal… Her
şey hayali… Ve her şey yaldızlı… Göz boyayıcı.
Tekrar bugüne dönelim,
Başkan… Reis… Ya da lider… Veya patron… Her ne dersek diyelim… “Gelecek ay il koordinasyon toplantısında sunabileceğimiz ne gibi projelerimiz olabilir.” Dediğinde bütün iş bilgisayarı kullanan programcının elindedir.
Zaten verileri değerlendirecek kapasiteye sahip olması da gerekmez. Zira bunlara ihtiyaç
yoktur. Çünkü sanal projelerin böyle şeylere ihtiyacı olmaz.
Oturup saatlerce göz nuru dökecek… Aydınger kazıyacak… Parmakları mürekkepten simsiyah
olacak derdi… İş bittikten sonra bir yudum çayla bir fırt “cigaraya” da ihtiyacı yoktur.
Onun projenin ciddiyeti… Derinliği konusunda derdi yoktur… Önemli olan görselliktir. Kaldı ki…
O zaten bilgisayarda “oyun oynarken” çayını da içiyor… Cigarasından fırt da çekiyor.
Çünkü onun çizim kâğıdına çay dökmek… Veya cigara külü ile yakmak tehlikesi… Yani onu korumak gibi bir derdi de yok.
Sözün özü,
Artık her şeyin hızlı ve sanal âleme kaydığı bir devirdeyiz. Ve elbette projeler düşünülmeden… Alt yapısı oluşturulmadan… Bırakalım gerçekleştirilmesini… Gerçekleştirmek gereğinin olup olmadığına bakmadan bu “sanal topluma” sunulmasının hiçbir getirisi olmadığını projeyi sunanlar da biliyor.
Muhalefete gelince… Onlar da galiba,
“Milleti neden uyutuyorsunuz dersek… Kıskançlık ve şom ağızlıkla suçlanırız.” Korkusuyla ben daha sanalını yaparım yarışına girmekten öte bir şey yapmıyorlar.
He sahi… Şu Organize Sanayi olmadan… İç Anadolu bağlantısı gerçekleşmeden liman ne işe yarar?
Bir de, Samsun ve Ordu arasında böyle bir yatırıma hangi “hınzır” akıl izin verir?