Medya Bu Kez Sınıfta Çaktı!..
Bir kez daha bir takım olaylar ve durumlar karşısında nasıl gaza gelen bir millet olduğumuz ortaya çıktı…
Herhalde bu durum, kanımızın sürekil fıkır fıkır kaynadığından kaynaklanıyor olsa gerek.
Tuttuğumuz takım galip gelir sokaklara dökülürüz...
Oy verdiğimiz parti iktidara gelir, davul zurnayı kapar sabahlara kadar çalar oynarız…
Askere gençlerimizi gönderir, gidenleri otobüs terminallerinde havalara atıp atıp sonra tutamayız da, yere çakar asker öncesi gazi sınıfına sokarız…
Örnekleri onlarla, yüzlerle, binlerle sıralamak mümkün tabii ki.
Şöyle biraz gerilere dönüp bakalım…
Geride bıraktığımız Ramazan Bayramı, hepimiz için büyük bir ıstıraba dönüştü biliyorsunuz.
PKK eşkiyası, 12 Mehmetçiğimizi şehit etmişti.
Ülke olarak ayağa kalktık, bir an önce Türk Ordusu'nun Irak'a operasyon düzenleyip, bu şehitlerimizin kanlarının yerde kalmaması için kendi çapımızda gösteriler yaptık.
Bayram, bayram olmaktan çıkıp, tüm ülke için mateme dönüştü.
Derken, bir müddet sonra bu kez 13 Mehmetçiğimiz şehit edilip, 8 askerimiz de kaçırılmıştı.
Bir kez daha yüreğimiz yandı, milletçe…
Ardından, PKK'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki siyasi uzantısı olan DTP'li bir takım kişiler, gidip akılları sıra PKK'nın elinde esir olduğunu öne sürdükleri askerlerimizi teslim alıp geri getirdiler.
Bu, bizi çok daha fazla yaraladı.
PKK'nın elinden, bir başka PKK'lının alıp gelmesi, bir Türk için, bir Türk askeri için kabul edilebilecek bir durum değildi.
Belki çok fazla yüksek sesli olarak seslendiremedik, ama büyük çoğunluğumuz esir düşen 8 askerimizin de şehit olmasını arzulamıştı.
Çünkü, yaşadıklarımız bir savaş ortamıydı adeta ve Türk askeri esir düşmemeliydi. Askerlik görevi sırasında, Türk Askeri'ne verilen ulvi değerlerden biri de buydu.
Ama olmadı. Dediğim gibi milletçe bir kez daha kahrolduk.
Fakat, bu olaylar, millet olarak bizlerin hissiyatını doruk noktasına çıkarttı.
Artık intikam alınmalıydı. PKK eşkiyasının, elini kolunu sallaya sallaya sınırlarımızdan içeri girip, at oynatır gibi baskın yapıp, askerlerimizi şehit etmesi Türk milletinin sabrını taşıran noktaya getirmişti.
Millet patlamak üzereydi.
Medya da bu konuda milletin hissiyatına tercüman olacak yayınlar yapıyor ve bir an önce karşı bir operasyonun düzenlenmesini isteniyordu.
Fakat, bu beklenti her nedense bir türlü gerçekleşmiyordu.
En büyük engel olarak karşımıza ABD çıkıyordu.
PKK eşkiyasını takip etmemek, yok etmemek için karşımıza türlü engeller çıkarıyordu.
ABD'ye olan hırsımız ise doruk noktasındaydı artık.
Sonunda iktidar siyasi bir takım girişimlerde bulunarak, ABD'yi ikna edip, sonunda Kuzey Irak'ta operasyon yapılmasının iznini kopardı.
Bizim için acıydı, ama gerçekti ne yazık ki.
Olsun, en azından intikamımızı alacaktık en azından.
Milletçe buna bile razıydık.
Genelkurmay, bu arada aylarca bu operasyonun harekat planlarını en ince detayına kadar hesaplayıp, kitapladı ve icraat gününün gelmesini bekledi.
Yalnız bir sakınca vardı ki, mevsim bir operasyon için hiç de uygun değildi.
Bu güne kadar kış aylarında harekat düzenleyen orduların nasıl büyük bir hüsrana uğradığıyla doluydu tarih…
Örnek olarak, Hitler'in Moskova seferi akıllara gelen ilk olurken, bizim de Sarıkamış faciası unutamadığımız üzüntü kaynaklarımızın başında yer alıyordu.
Doğa koşulları ile mücadele edip, yıllardır bu koşullarda yaşamaya alışık çete görüntüsündeki düşmanı yok etmek öyle kolay elde edilecek bir başarı değildi kuşkusuz.
Tüm bu olumsuz şartlara rağmen, bir sabah uyandığımızda Türk Ordusu'nun Kuzey Irak'a girdiğini öğrendik.
Ülke olarak, hepimiz büyük ikramiyeyi kazanmış gibi sevindik. Artık yılların intikamı alınacak, Mehmetçiğimizin kanı yerde kalmayacaktı.
Medya da, gazeteleriyle, televizyonlarıyla, radyolarıyla, internet siteleriyle bu harekatı destekliyor, Mehmetçiğimizin zaferi için yayınlar yapıyordu.
Zaten milletin beklentisi bu yönde olduğu için medya da veriyordu gazı, veriyordu coşkuyu!..
Manşetlerde, kimine göre hedef Kerkük-Musul, kimine göre de Kandil dağıydı.
Hergün yeni zafer naraları ile çıkıyordu gazeteler. Hainleri nerelerde kıstırdığımız, nasıl yok ettiğimiz ve nasıl büyük bir zafer kazandığımız yer alıyordu sayfalarında.
Televizyonlarda ise görüntüler birbiri ardına bomba gibi patlıyordu hafızalarımızda. Arşiv görüntüleriyle desteklenen olayların detaylandırılması, Türk milleti olarak hepimizin gururunu okşuyor, coşkumuzu doruğa çıkarıyordu.
Yer yer 1,5-2 metre karın olduğu dağlarda Mehmetçik zaferden zafere koşuyordu. Kaçamayan PKK eşkiyası ise birer ikişer, yok ediliyordu.
Hava destekli bu operasyonda 240 eşkiyanın öldürüldüğü, bu arada 24 Mehmetçik ile 3 köy korucusunun da şehit olduğu bir kez daha yüreğimize ateş düşürdü.
Bu arada açık oturumlar düzenleniyor, konunun uzmanları ekranlara çıkarılıyor ve operasyonla ilgili olarak millet bilgilendiriliyordu. Bu oturumların baş konukları da hiç şüphesiz ki emekli generaller oluyordu. Onların söyledikleri ile daha bir başka aşka, daha bir şevke geliyorduk.
Sanıyorduk ki, neredeyse Irak'ı boydan boya işgal edip, bırakın Kerkük-Musul'u, taa Basra'ya kadar inecektik!..
Dedik ya, veriyorlardı gazı, veriyorlardı coşkuyu!..
Sonrası malum, Bush efendinin açıklamaları, ABD Savunma Bakanı'nın sözleri, Zebari'nin operasyonun sona erdiğini vurgulamasının ardından, yapılan Genelkurmay açıklamasında, operasyonun sona erdiği ve operasyona katılan birliklerimizin yurda döndüğü ifade ediliyordu.
Haydaaa!.. Biz bırakın Kerkük-Musul'u, daha Kandil'e bile ulaşamadan operasyon sona eriyordu.
Böyle bir şey olamazdı. Olmamalıydı.
Herkesin kafasında, Amerika geri çekilmemizi istedi, biz de yerine getirdik diye bir düşünce hakim olmaya başladı… Sokaktaki vatandaştan, Meclis'teki tüm parlamenterlere kadar.
Genelkurmay Başkanı'nın yaptığı açıklama bile tatmin etmedi. Operasyonun sadece 8-10 gün üzerinden hesaplandığına hiçbirimiz inanmadık sanki.
Öyle ya, medyanın gazıyla öyle bir dolduruşa gelmiştik ki, artık Irak'ı almadan çıkmamamız gerekirdi oradan…
Sanki bize de yedireceklerdi ya bu pastayı!..
Tabii bu arada anlayan anlamayan herkes ahkam üzerine ahkam kesiyordu. Milletçe askeri uzman olmuştuk zira.
Bu operasyonu planlayan generaller, kurmaylar, onca yıl okuduğu, tatbikatlarla pekiştirdiği harekat planlarını yapamamış(!), anlamayan bizler onlardan çok daha askeri strateji uzmanı olmuştuk.
Bizler, teknik direktörden daha iyi çalıştırıcı, futbolcudan daha iyi oyuncu, siyasetçiden daha iyi politikacı olduğumuz için, bu durumda da kuşkusuz askeri harekat uzmanından daha da uzman olmamız kaçınılmaz bir gerçekti.
Gazeteci için de, sokaktaki vatandaş için de, açık oturumlara katılan strateji uzmanları için de durum böyleydi. Aksi düşünülemezdi.
Hatırlıyorum da, 1985 yılında müthiş bir kış yaşamıştı İstanbul. Askerdim o yıl. Açık arazide bir gün bir gecelik kış tatbikatı yapmıştık. Sadece bir gün ve bir gece kar üzerinde kalmıştık.
Gerçi, o zamanki giyim-kuşam şartları, şimdiki gibi değildi, ama sadece bir gece bize gerçeği öğretmişti. Donmamak için, sabaha kadar hareket edip, saatlerce sessiz olmaya özen gösterip, yerimizde saymıştık. Aksi takdirde donacaktık.
Kar vardı ama ısı taş çatlasa ya eksi 5 ya da eksi 7 dereceydi. Kuzey Irak'taki gibi eksi 25 derece falan değildi üstelik.
Eğer, bizim kış tatbikatımız iki gece falan sürseydi, sanırım ki çok büyük üzücü ve tatsız durumlarla karşılaşabilirdik.
Şimdi, düşünüyorum da böylesine ahkam kesenler, acaba o zor koşullarda bir gece dışarıda kalmayı becerebilirler mi?
Bu asker planlanan çerçevede 8 gün karın üstünde yatıp kalkıyor. Daha doğrusu sadece gece hareket ediyor, gündüzleri de sipere çekili-yor. Görünmemek için. Gecenin karanlığında hem yön buluyorsun, hem kara kışla boğuşuyorsun. Üstüne üstlük dondurucu soğukta eşkiya avlıyorsun.
Fakat, bizler sıcacık evlerimizde, püfür püfür stüdyolarda ahkam kesiyoruz.
Yapmayın beyler, etmeyin beyler…
Böylesine kapsamlı, böylesine heyecanlı ve de gururlu bir operasyonu, böylesine yerin dibine sokmayın.
Adınız ister Deniz Baykal olsun, ister Devlet Bahçeli.
Yiyorsa, gidin o dağlarda bir gece kalın da ondan sonra konuşun.
O dağlardaki operasyon, 10 dakika denize girip medyaya show yapmaya benzemez.
Sonunda, gazeteciler de itiraf ettiler, kendi kendilerine gaza geldiklerini…
Adeta günah çıkarttılar. "Biz… Emekli generallerin verdiği bilgiler doğrultusunda gaza gelmişiz meğerse. Bu yayınları yaparken de, milleti dolduruşa getirmişiz" diyerek, özeleştiride bulunmayı da ihmal etmediler.
Yahu, Kuzey Irak'ta dünyanın yapamadığı bir işi başarmışız. Böylesine yoğun bir kış şartlarında gerçekten olağanüstü bir durum yaratılmış ve biz bununla gurur duyacağımıza, yapılanları yerden yere vurmayı tercih ediyoruz.
Evet, Ordu'nun zaman zaman siyasete karışması, demokratik hayatımızı kesintiye uğratması, hiçbirimizin istemediği bir durum.
Ama bunun acısı da, böylesine önemli bir operasyonun ardına sığınılarak çıkarılmamalı bence.
Bahane olarak Bush'un açıklamaları öne sürülüyor. Aylarca operasyona izin vermeyen ABD'ye, operasyonun kaç günlük olacağı mutlaka söylenmiştir. Kaldı ki, dünyanın en gelişmiş ordusuna sahip ABD'nin askeri uzmanları, böylesine bir operasyonun kaç günlük olacağını bilemez mi?
Bush da, Kürt yönetimine şirin gözükmek ve "Bakın ben hâlâ sizin yanınızdayım" mesajını vermek için, "Türk Ordusu en kısa sürede çıkmalıdır" diyemez mi?
Bu uluslararası siyasette "tavşana kaç, tazıya tut" siyaseti olamaz mı?
Neden böylesine kalleş bir dünya üzerinde yapılan kahpe siyaset anlayışı içerisinde, kendi öz benliğimizi, bağrımızdan çıkan ordumuzu böylesine yıpratıyoruz?
Dünyayı kendimize güldürdüğümüzü fark edemiyor muyuz?
Medya verdi gazı, verdi coşkuyu, ama ne oldu sonunda sınıfta çaktı.
Tabii en acısı da, bunu siyasi malzeme yapanlar çaktı bana göre.
Anlaşılan, bundan sonra yapılacak operasyonun tüm detayları, hem medyaya, hem siyasetçiye verilmeli ki, beklentiler farklı olmasın.
Herkes bunları çarşaf çarşaf yayınlasın, günlerce ekranlarda konuşulsun, tartışılsın…
Haa, karşı taraf öğrenecekmiş, onlar da karşı tedbir alacaklarmış, ne gam!..
Baksanıza, operasyonun en tehlikeli icraati olan geri çekil-meyi bile hazmedemiyorlar, adamlar. Bu kış şartlarında, bu ağır koşullarda yorgun askerin dikkatinin en dağınık olduğu, hedefe açık olduğu ortamı bildirsinler ki, kolaylıkla av olsun istiyorlar.
Yazık ki, ne yazık.
Gururumuzu bile yaşatmayanlara binlerce yuh olsun.