Medeniyetler İttifakı – I
Mumbai’nin dumanları İstanbul’da tüterken…
Bir türkü değil bu.
Bir senaryonun İstanbul’da yazılan ve oynanan bölümünün adı.
Son bir haftadır tüm dünya; G-20 Zirvesi, NATO Zirvesi ve İstanbul’daki Medeniyetler İttifakı toplantılarına kilitlenmiş durumda. Bu kilitlenmenin öncelikli nedeni insanlığı boğucu bir baskı altına alan ekonomik krize bir çare bulunup bulunamayacağına ilişkin beklentilerdir. İkinci neden ise dünyayı yönettiği varsayılan tüm güç odaklarının bu üç toplantıda aynı masa etrafında oturuyor olması ve kafalardaki “yeni yüzyıl”ın nasıl olacağına ilişkin sorulara cevap bulabilme arzusudur.
11 Eylül 2001 ile kökten bir siyasal dönüşüm sürecine giren dünya için belki de ondan da önemli olan ikinci olay Hindistan’ın Mumbai şehrinde patlayan bombalardır. Her ne kadar dünya kamuoyu bir hafta boyunca olayı “flaş haber” olarak izleyip daha sonra klasik kış uykusuna döndüyse de bu olay Ortadoğu Denkleminde sürekli bocalayan bizim gibi ülkeler başta olmak üzere tüm dünya için çok önemli siyasal gelişmelerin işaret fişeği niteliğindedir. Çünkü bu bombalar Hindistan’a özgü görünen geleneksel sorunlara dayalı olarak patlayan bombalardan ziyade ucu komşudaki nükleer silahlara kadar varan karmaşık olaylar zincirinin es geçilen bir halkasıdır. Bu noktada ABD tarafından ülkeye getirtilerek ölümüne göz yumulan Butto sonrasında Pakistan’ın nasıl istikrarsızlaştığını ve ABD’nin hedef tahtasına nasıl oturduğunu iyi incelemek gerekir.
Nisan 2009’un ilk haftasında İstanbul’da Medeniyetler İttifakı Forumu vardı. Obama bir anlamda bu forumun şeref konuğuydu. Kendisi aslında Türkiye’nin resmi olarak ikili ilişkiler kapsamındaki misafiri idi ancak Forum ile ziyaret birbirine denk getirilmişti. Bu toplantı öncesinde Obama, Ankara’daki resmi temaslarında özellikle Ermeni Diasporası ile örtüşen taleplerle karşımıza çıktı. Bu konuda kullandığı diplomatik dil oldukça başarılı sayılır. Çünkü bu çerçevede “abanın altındaki sopayı” görmeyen kalmadı. Sonuçta Obama kendisinden beklenen büyük lider rolüne uygun olarak küçük çocuklara da “hadi barışın bakalım aranızda küslük görmeyeyim” dedi. Ama Obama’yı sevimli bulmayan bir Türk vatandaşı da kalmadı. Üstelik Osmanlı’yla ilgili yaptığı tarihi hatırlatma da kendini bizden biri olarak hissetmemize yol açmış durumda. Hatta ben bu vurgunun, son zamanlarda içerde sık tekrarlanan Osmanlı Mirası söylemine güç vermek üzere ısrarla seçilmiş bir vurgu olduğunu düşünüyorum. Bu tavrıyla Obama, ABD’nin değil Avrupa ve bizim üzerimizden de İslam âleminin hatta topyekun dünyanın lideri rolü sergilemeyi tercih etti ve büyük ölçüde de başarılı oldu.
Ne yazık ki Ermenistan konusunda direnemeyen hükümet farkında olmadan da dünya haritasında önemli bir değişikliğe de imza atmış oldu. Çünkü bu girişimden son derece rahatsız olan Azerbaycan, Türkiye ile olan ilişkilerini kendi açısından minimum bir seviyeye çekecek, Baku-Ceyhan hattının işlevi azalacak daha da kötüsü önümüzdeki günlerde doğalgaz konusunda Türkiye’yi by-pas edecek, Rus–Azeri enerji nakil hatları gündeme gelecektir. Bu da Rusya ile Azerbaycan arasındaki pürüzlerin bir kenara bırakılarak, NATO ve Avrupa sınırının Azerbaycan’da son bulması demektir. Ayrıca, böylesi bir tercih ve yeni ABD-Türkiye ittifakı Rusya’yı gerecek, ortaya çıkacak gerilimden Türkiye’yi korumaya heveslenecek olan ABD, Gürcistan Krizinde olduğundan daha ileri seviyede Montrö Sözleşmesini delecektir. Hatta Boğazlar yeni bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır.
Gelelim Medeniyetlere yeniden şekil verme amacı güden foruma. Bu hafta NATO Genel Sekreterliği koltuğuna, iki medeniyet arasındaki kin ve nefreti körükleyen birisi seçildi. Hem de medeniyetlerin ittifakını ilan eden forumda. Özellikle bu sebeple Mumbai’deki bombaların dumanının İstanbul’da tüttüğünü düşünmekteyim. Çünkü İstanbul’da Rasmussen’in NATO Genel Sekreter’i olması Mumbai’deki bombaların etki alanını daha da genişleten yeni bir bombadır.
Devam edecek.