Medenileşmek mi, Mankurtlaşmak mı?
Galiba 1970 yıllarının başına kadar varlardı, İngilizce öğretmek için okullarımızda arz-ı endam ederlerdi. 70’li yılların başından itibaren bölgemizden ayrıldılar. Halim-selim kişilerdi, nazik ve cana yakındılar.Kimsenin pek farkına varamadığı ama devamlı işledikleri konular vardı.Kimse pek farkına varamazdı diyorum çünkü medeni olmanın gerektirdiği davranışları sergilediklerini zannediyorduk.Zaten bizlere de öyle sunuyorlardı.Kısaca “barış elçileriydiler”.
Ben hep kendi kendime şu soruyu sormuşumdur,”birbirini takip eden iki nesil arasında bu kadar fark olur mu”? Yani anne ile kızı, baba ile oğul arasında düşüncelerden,giyimine, zevklerden yemeğe kadar bu kadar uçurum olabilir mi?Bana bu denli anlaşılmaz gelen bir başka şey ise-ki birincisinden daha da anlaşılmaz gelir- özellikle lise ve yüksek okulu okuyanların okullarını bitirip memleketlerine geri döndüklerinde büyük ölçüde değişmiş olmalarıdır.
Elbette ki kuşaklar arasında farklılıklar olacaktır, ama sahip oldukları kültürün daha tekamül edilişi şeklinde olması gerekmez mi? Mesela anne muhafazakar olduğu halde-haliyle giyimi de ona göre olacaktır- kızı ise tamamen farklı “modern”(ben buna modiren diyorum) giyimli olmasıdır. Kız bu giyim şeklini modern yada çağdaş olmanın gereği olarak görmektedir. O zaman şu soru aklımıza geliyor, “geçmişteki kültürümüz yoz muydu?”.
Halbuki okumuşların vazifesi kültürümüzün içine girmiş bir takım batıl davranışları ayıklamak ve kültürümüzü çağdaş normlara uyarlamak değil midir?
Biz millet olarak biliyoruz ki 1600’lü yıllara kadar devamlı hareket halinde olmuşuz. Orta Asya’dan çıkıp Viyana’ya kadar gitmişiz. Bu arada çeşitli kültürlerle karşılaşmışız,kaynaşmışız.Bunlar yüz yılar içerisinde olgunlaşmış bir sentez oluşturmuştur.Ama bazen da cumhuriyetin kuruluşunda olduğu gibi cebri birtakım kültürel değişimlere zorlanmışız.İşte, galiba barış gönüllüleri de bu düşüncelerin eseri olsa gerek.
Her ne hikmetse gurbet ellerde bu adamcağızların bütün dertleri bizi ”modiren” yapmaktı? Günlük hayatımızda ne varsa hepsinin içine sirayet ettiler.En önemlisi bizi kendilerine kayran kıldılar.
Burada size gayet net bir örnek vereceğim.Rusya bildiğimiz gibi çarlık ve Sovyetler Birliği zamanından beri(yaklaşık200 yıldır) Azerbaycan’ı sömürüyor.Öyle ki soyadlarının sonuna “ov” veya “yev” ekleri konulmasını mecbur kıldılar. Bu ne Gürcistan’a ne de Ermenistan’a dayatıldı.Sovyetlerin dağılmasından sonra zannettik ki artık Azeriler Rusların adını anmayacak.Gel gör ki öyle olmadığı gibi artık Rusça ilkokul müfredatlarına girdi bile.
Bana Rusya ile iyi geçinmek için devlet yönetiminin böyle bir uygulamaya gitmek zorunda kaldığını söyleyebilirsiniz.Ama halk bunu istiyorsa ve medeniyetin bir gereği olarak görmesine ne demeli!..
Bir de Türkiye’yi, düşünelim, İngilizce’yi daha ilköğretim dördüncü sınıftan itibaren çocuklarınıza okutmuyormuyuz. İngilizce’ye bu denli bağlılık acaba medeniyetin gereği mi yoksa mankurtlaşmanın mı?