Mecliste Zaman Zaman Hareketlendi!..
Tesco Kipa’nın yeni garaj arazisi karşılığında Bandırma’ya yepyeni bir otobüs terminali ile yeni bir belediye sarayı yapmayı kabul ettiğini dünkü yazımızda belirtmiştik.
Bunu da, yine Bandırma Belediye Meclisi’nin son oturumunda Başkan Recep Eraydın’ın açıklamalarına dayanarak söylemiştik.
Bu konu ile ilgili görüş belirtmek için meclis üyelerinden en karizmatik kişiliğe sahip bağımsız Çetin Sever söz istedi.
Sever’i, bugüne kadar meclis toplantılarına, sade bir kıyafetle geldiğini görmedim. Meclis’in en şık üyesi olmayı bileğinin hakkıyla elde etti ve yıllardır da bunu sürdürüyor. Bu istikrarı için kendisini ayrıca kutluyorum.
Kürsüye gelip konuşmaya başlayan Sever, Başkan Eraydın’ı ses tesisatını kurduğu için kutlayarak söze başladı. Sonra, başkana övgüler yağdırdı konuşmasında!.. “Sessiz ve sakindir. Bir kez patladı o da bize denk geldi...” diyerek, sitemkârlığını da ortaya koydu.
Çetin Sever, konuşmasını yaparken hem sevdi hem dövdü!.. Dövmeyi de şiddet anlamında değil, sözlü anlamda söylediğim anlaşılmıştır sanırım. Siyasetçi kimliğini öylesine güzel konuşturuyor ki, deneyimlerini de yine iğneli sözlerle süsleyerek sergiledi.
Konuşmasının bir yerinde, Başkan Eraydın müdahalede bulununca; “Sizin ağırlığınıza söz kesmek hiç yakışmıyor!..” diyerek, son derece nükteli bir karşılık verdi. Eraydın da zaten söyleneni anladı ve bir daha da Sever’in sözünü asla kesmedi.
Yalnız, Eraydın’ın görevini bu kez Yaşar Hoca üstlendi. Konuşmasına oturduğu yerden karşılık verince, bir yandan konuşup bir yandan Yaşar Hoca’ya laf yetiştirme pozisyonunda kaldı ve bu kez de ne söyleyeceğini unuttu. “Ben ne söylüyordum yaa!..” diye şaşırdığını da saklamadı.
Dedik ya, hem sever hem döver diye. Kipa’nın istediği araziye karşılık Minerkom arazisine yapılacak yepyeni otobüs garajı için 60 değil, 100 dönüm arazi verilmesini de istedi. Bu söylerken de “Sizin zekanıza güveniyoruz. Bu işin altından kalkarsınız” deyip, şöyle yan gözle baktı ve Başkan Eraydın’ın mimik hareketlerini bir müddet kontrol etti... Sonra da “Siz ki, Bandırma’nın en iyi yerlerini aldınız ve inşaat yaptınız. Bu konuda size güvenim sonsuz” diyerek espri ile karışık geçmişte yaşanılan bir takım anlaşmazlıkların karşılığını kendi cephesinden verdi. Tüm üyeler de güldü tabii ki bu konuşmaya.
Daha sonra Nuri Taşçı çıktı. Alenen karşı çıktığını ortaya koydu. Esnaf mağdur olur diye. Başkan da, “400 kişi de ekmek yiyecek” diyerek, esnaf kaybederken, bir başka kesimin daha kazançlı çıkacağını söylemeye çalıştı. Aslında, böylesine bir yatırımın gelmesi durumunda, sadece 400 kişinin istihdam elde etmesiyle kalmayacak kuşkusuz.
Şoför esnafından, kent içi otobüslerine kadar çok farklı bir kesimin de daha iyi iş yapacağı da söz konusu.
Kentin gelişmesini birkaç esnafın iş yapamamasına bağlamak da ne kadar doğrudur bilemiyorum ama bu-nun mutlaka bir çıkış yolunun da bulunması gerekir diye düşünüyorum.
Taşçı’nın ardından çıkıp da bir değerlendirmede bulunan Lokantacılar Odası Başkanı yeni AKP’li Hamit Levent Gürer de, benzeri bir düşünceyi ortaya koydu.
Kısaca, Bandırma mı önemli, birkaç esnaf mı önemli demeye getirdi.
Açıkçası o da tavrını Bandırma’nın gelişmesi yönünde kullandı.
Ardından, Bandırma su şebekesinin özelleştirilmesi ile ilgili görüşlerini ortaya koydu Başkan Eraydın.
Her şeyi en ince detayına kadar hesaplayıp, rakamsal boyutlarıyla meclis üyelerine aktardı.
Bandırma’nın su kaybı korkunç. Ayda 700 bin YTL’lik su, arıtma tesislerinden çıktıktan ve Bandırma’ya dağıldıktan sonra kayboluyor.
Yine Eraydın’ın ortaya koyduğu hesaplara göre Gönen su projesinden dolayı bugüne kadar 19 milyon YTL borç ödenmiş. Daha da ödenecek 64 milyon YTL var. Yani toplam borç 83 milyon YTL. Kullanılan kredi miktarı ise bugünün parası ile 52 milyon YTL. Demek ki, sadece 31 milyon YTL’yi biz faiz olarak ödemişiz. Artık bu borcun Bandırma tarafından ödenmesi mümkün değil.
Bir de her ay 700 bin YTL’lik kaçağa karşın. Bu nedenle de en iyi çıkış yolunun su dağıtımını ve satışını özelleştirmek olarak görüyor Başkan Eraydın.
Bunun için de, geniş bir bilgi verdi. Bunu üstlenen firmaların olduğunu ve birkaç yerde de özelleştirildiğini dile getirdi. Zam oranlarının da TÜFE ya da TEFE’ye ayarlandığını da vurgulayarak.
Bu konuyu tekrar tartışmak için 14 Eylül’de meclisin bir kez daha toplanmasına karar verildi.
Sonra da Cinçukuru ile ilgili projesini de açıkladı. Burasının ya satılmasının ya da kat karşılığı olarak büyük bir sermaye şirketine verilmesinin altını çizdi.
Satılmasının da en mantıklı olduğunu da kendi görüşü olarak ortaya koydu. Buna ilk tepki bağımsız üye Ömer Faruk Can’dan geldi. “Neden satıyoruz? İleride burası daha da değerlenecek. Kent içinde kalan en kıymetli mülk burası” diyerek tepkisini koydu. Bu arada Can ile Eraydın arasında kısa bir tartışma yaşandı. Her ikisi de birbirlerini ne kadar sevdiklerini ortaya koydu!..
Daha sonra söz alan CHP grup sözcüsü Namık Havutça, “Başkan öyle bir projeler getirdiniz ki, abondone olduk” diyerek, bugüne kadar hiç bu kadar projeleri tartışmadıklarını da dile getirdi.
Bu arada başkan da, “Sırada iki büyük proje daha var” diyerek, bunlarla kalınmayacağını da söyledi.
Sonunda bu projelerin sadece belediye meclisi ile değil daha geniş bir katılımla görüşülüp tartışılmasına karar verilmesine karar verildi...
Bunun için de yeni oluşturulan Kent Konseyi’nin yürütme kurulu ile oda temsilcilerinin de katılacağı bir toplantıda ele alınıp, enine boyuna tartışılmasının ardından net bir karar verilmesine bağlandı.
Son olarak da bağımsız üye Ömer Faruk Can’ın verdiği 5 soru önergesi okundu. Can, Kanlıca gemisinin ne olacağını, doğalgaz fiyatlarının çok pahalı olduğunu, Badaş’tan kaç para alındığını, Bandırma’da usulüne uygun inşaatların yapılıp yapılmadığını, Eraydın’ın müteahhitlik işini yapıp yapmadığını ve kendine yeni arsalar bulmak için vatandaşı da tehdit edip etmediğini, Haldun Man’ın da AKP’ye geçerken eşinin müdür yapılmasını pazarlık konusu yaptığını öne süren soru önergelerine Başkan Recep Eraydın, hem bir yandan tepki gösterdi, hem de yazılı cevap vereceğini söyledi.
En son çok fazla konuşmayan Necdet Ceyhan’ın konuşması ile meclis oturumu noktalandı.
Bandırma’yı unutmak mümkün mü?
Geçtiğimiz günlerde işyerinin santral telefonu çalıyor.
Aynı anda kapıda da birisi kapı zilini çaldığı için, görevli arkadaş daha yakın olması nedeniyle kapıya yöneldi.
Ben de telefona yakın olduğum için açıp “......... buyrun” dedim. Karşımdaki ses “Merhaba Cihan Bey, nasılsınız?”
Ses hiç yabancı değil. Tanıdık bir ses ama bir an kim olduğunu çıkartamadım. Bu arada hani sesi algılamak için konuşursunuz da, tanımaya çalışırsınız ya, “Teşekkür ederim, siz nasılsınız?” deyip, zaman kazanıyor.
Fakat, karşımdaki daha fazla bekletmedi beni ve “Ben İsmail Gürsoy...” deyince, “Sayın Valim, nasılsınız?” diyerek daha içten bir karşılık verdim.
Doğruyu söylemek gerekirse, Bandırma Kaymakamı olduğu zaman, bizlerle dolu dolu bir 5 yıl geçiren Sayın Gürsoy, hem buradan çok büyük anılarla ayrıldı, hem de bizlere çok büyük anılar bıraktı.
Hani, bazı kentlerin unutulmaz anıları arasında, unutulmaz isimler vardır. Ancak 3-5 kişidir bunlar. Sanırım İsmail Gürsoy da, bu 3-5 kişi arasında yer alanlardan.
Ne kendisi Bandırma’yı unutabilir ne de bizler kendisini...
Zaten O da, bunu inkar etmiyor. “Ben doğum yeri olarak Antalyalı isem de, kendimi Bandırmalı olarak kabul ediyorum. Benim anılarım ve hizmetlerim arasında Bandırma’nın çok farklı bir yeri, çok ayrı bir önemi var. Unutmam mümkün mü?” diye itiraf ediyor.
Gerçekten de, Bandırma’nın kendine özgü bir büyüsü, bir cazibesi var. Kolay kolay vazgeçmek, unutmak mümkün değil.
Sanırım, eski Bandırma Kaymakamı, şimdinin İzmir Vali Yardımcısı Sayın İsmail Gürsoy da aynı duygular içerisinde.
Uzun uzun konuştuk telefonda.
Halen Bandırma’nın sorunları ile yakından ilgileniyor.
Yerel basın aracılığıyla da, Bandırma’yı yakından takip ediyor.
Fakültenin, hastanenin, yollarımızın yapılamamasının Bandırma’ya neler kaybettirdiğini çok iyi biliyor ve en az bizler kadar üzülüyor.
“Ben artık Bandırma’dan ayrıldım. Bir daha da gelmem söz konusu değil...” demiyor ve tam bir Bandırmali gibi Bandırma için yüreği atıyor.
Bunu konuşmalarından, ses tonundan, sitayişlerinden, sitemlerinden, sevinçlerinden, hüzünlerinden anlıyabiliyorsunuz. Saklayamıyor.
İsim isim arkadaşları soruyor. Tüm tanıdıklarının hatırlarını, gönüllerini almasını çok iyi biliyor.
Herkese ayrı ayrı selam söylüyor.
Zaten, insanı insan yapan özelliklerden biri de, dostluktur.
“Görevimi yaptım, bitti” mantığı ile hareket edenler unutulanlar arasında yer alırken, Gürsoy bu sınıfa dahil değil.
O, hep bir DOST olarak kalacak.