McDonalds’ta Müslüm Gürses Dinlemek(I)
Müziğin Türkiye’deki serüvenini tarihsel arka planıyla beraber değerlendirdiğimizde göreceğiz ki, toplumun ekonomik ve siyasi durumu en az nüfusun şehirli ve köylü olması kadar etkilidir. Meşrutiyetle beraber başlayan batılılaşma serüveni, hemen hemen her alanda olduğu gibi müzikte de kültürümüzü olumsuz etkilemiş, eskiyle olan bağlar kesilmiş, batılı müzisyenler ve batı müzik kültürü toplumumuza dayatılmaya başlanmıştır.
Doğal süreci içerisinde gelişemeyen bu etkileşim, o dönemde bir yığın taklitten başka bir şey kazandırmamıştır, müziğimize. Sanat musikisi dinleyen sarayla türkü dinleyen avam anlayışı, opera ve balo sever bürokrasi ile gelenekten beslenmeye çalışan, halk olarak Cumhuriyet’e aktarılmıştır. Bu kopukluk ve müzikal mirastan mahrum bırakılmışlık Mikro olarak yöresel tınıları içinde barındıran, makro olarak batı sound’undan müzik ve kültür anlayışından uzak Türk müziğine içinde barındırdığı müzikal ve kültürel zenginliği bir kenara itip, uyduruk kantolarla, komik beşliler dinlemeyi dayatmıştır.
Kültürel etkileşim, siyasi ve ekonomik durum 60’lı yılların ortalarına doğru hızla kentlere göç eden köylü nüfusu, daha önce karşılaşmadığı yüzlerce modern problem sistematiğiyle karşı karşıya getirmiştir. İlk başlarda çok fazla yadırganan bu durum, ne zaman ki içselleştirilmeye başlandı ve ne zaman ki bedenlerdeki kentleşme zihinlerdeki köylülükle çatışmaya başladı, işte o zaman müzikte kavramsal bir karşılıkla özdeşleşti. Arabesk,
neydi arabesk! Arap müziğinin ritmik ve melodik yapısından etkilenmiş bir müzikle, kentsel dönüşüme ayak uyduramamanın izahı diyebileceğimiz gibi, hiç Arap müziğine bulaşmadan geçmişiyle bağları koparılmış ve geleceğiyle ilgili yapılan planlamalardan bunalmış bir millete zoraki ürettirilmiş bir üslup ta diyebiliriz.
Arabeskin düzenleme mantığı içerisindeki çok yenilikçi ve farklı duruşunu modern müzikten, gayri meşru biçimde yararlanışıyla ilişkilendirebiliriz. (Ki dayatılan şeyler çok farklıdır ve resmi ideoloji halk müziği ve sanat müziği dışında reel bir gerçeklik tanımamaktadır.) Bu yenilikçi düzenleme mantığı üzerine yazılan sözler ne kadarda kentleşemeyen hatta kentleşmeye karşı direnen (düşünsel manada)köylü zihniyle şehirlere yazılmış çileli sözler olsa da Vokalistlerin mükemmel yorumları ile protest düzenleme mantığı arabeski incelenmesi gereken bir konu olarak önümüze getirmiştir.
Peki, neden Arap müziği?
Tarihsel süreç içerisinde dayatılan batı kültürüne karşı, bir ayak direme ve İslam sonrası Arap kültürüyle olan büyük etkileşimin derin izleri müziğimizde aşikâr bir şekilde görünmektedir. Makamsal zenginlikle, koma sesler ve ritmik yürüyüşler Arap müziğinin tarihsel etkileşim sürecinde Türk müziğine kazandırdıklarıdır. Tüm bu zenginliğe rağmen onlarca kültüre anavatanlık yapmış Anadolu ve binlerce yıllık bir gelenekle Anadolu ya gelen bizler, Müziğin toplumsal yönünü hep siyasi bir irade gibi algılamış, şarkılarımızı ihtilallere, darbelere ve politik gündemlere kurban etmişizdir, tıpkı arabesk düzenleme mantığının çileli sözlere kurban edildiği gibi.
Arabesk müziğin ilk icracılarına baktığımızda, sivrilen isimlerin hep Arap kültürü ile ilişkili illerimizden olduğunu görürüz. Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur vs…(Orhan Gencebay ismini ayrı bir araştırma konusu olarak gördüğümden, bu isimlere dâhil etmiyorum.)
Müslüm Gürses yaptığı müzikle ve bu müziğin icrasıyla; kentleşmeye karşı direnen hatta bedeniyle kentli olup, zihninde köyündeki âdetini, töresini, aşk anlayışını, ekmek kavgasını kente uyarlamaya çalışan insanımızın, kozmopolit yapı içerisindeki sözcüsü olmaya çalışmıştır. Eserlerini söz, düzenleme ve vokal yönünden incelersek Müslüm Gürses i neden böyle tanımladığımızı, daha rahat anlayabiliriz. Çok güçlü olan vokal yeteneği Müslüm Gürses’in müzik piyasasında kendine çok çabuk yer edinmesine, imkân sağlamıştır.
Şimdi Müslüm Gürses’i biraz tanıyalım
7 Mayıs 1953’te Urfa’nın Halfeti ilçesinin Fıstıközü köyünde dünyaya geldi. Gerçek adı Müslüm Akbaş tır. Babası Mehmet Akbaş, annesi Emine Akbaş’tı. Zeyno ve Ahmet isimlerinde iki kardeşi olan Gürses’in babası çiftçilikle uğraşıyordu ve bağlama çalıyordu. Geçim derdi onların Adana ya göçünü zorunlu kılıyordu. Gürses, İlkokuldan mezun olduktan sonra 14 yaşındayken Adana Aile Çay Bahçesi’nde düzenlenen yarışmaya katıldı ve birinci oldu.
Adana nın sıcak gecelerinde damda yatardık ve saatlerce yıldızları seyredip uzun hava söylerdim diyen Müslüm Gürses bu dönemlerde annesinin ve kardeşinin ölümleriyle iyice içine kapanır ve kendini müziğe verir. İlk 45 lik plak çalışması olan ‘’Sevda yüklü kervanlar”. “Fark etmez’’ 1969 yılında çıkardı. Ve bu eserler o dönemde herkesin diline dolandı. Gürses çok beğenilen bu eserlerin meyvelerini hasat edemeden vatan borcunu ödemek için askere gider. Gürses; askerlik dönüşünde hiç ara vermeden müzik çalışmalarına devam eder.
Müslüm Gürses’in hayatındaki en talihsiz olaylardan biri, Tarsus`tan Adana`ya dönerken geçirdiği trafik kazasıdır.
1978 yılında vuku bulan bu kazada Müslüm Gürses ölümden döndü. Alnı çok ciddi biçimde zedelendiğinden dolayı, kafasına beynini koruyacak bir plaka takıldı. İşitme duyusunun %50 sini, koku alma duyusunun tamamını ve bir gözünü bu kazada kaybeder. Sorulara geç veya ilgili görünmeyen cevaplar vermesi, sanıldığının aksine sürekli alkollü olduğundan değil, hastalığından dolayıdır. Ayrıca Müslüm Gürses bu talihsiz kazadan sonra öldü sanılarak Adana'da bir hastanenin morguna konulmuştur. Ancak Gürses’ in hayatta olduğu son anda anlaşılmış ve hemen ameliyata alınmıştır.
Gürses; Kaza sonrası bir müddet çalışmalarına ara verir ‘’Ben insan değil miyim, İsyankâr’’ gibi eserlerle müzik piyasasına öyle bir dönüş yapar ki, o artık milyonların tanıdığı bir müzisyendir. Varoşların, ezilmişlerin sesidir. On binlerce kişinin izlediği meşhur Gülhane konserleri Yeşilçam’ın dikkatini çekmiştir artık. 1979 da Senaryosunu Erdoğan Tünaş’ın yazdığı Temel Gürsu’nün yönettiği ve Oya Aydoğan’la beraber oynadıkları “İsyankâr” adlı film onun şöhretini beyaz perdeye taşımasına yetmiştir bile. Yirmibir tane filmde başrol oynayan Gürses; oynadığı her karakterde temsil ettiği akımı son derece başarılı bir şekilde karakterize etmiştir. Albüm isimleriyle ya da meşhur olan şarkının ismi ve konusuyla film yapma (dönemin en popüler film şekli) alışkanlığı birçok film ve müzik yapımcısının dikkatini çekmiş Gürses’ te bu pastadan kendine düşen payı kapmıştır.
Adem Ağabey,
çok güzel bir konuya temas etmişsiniz.
çok yeni şeyler öğrendim. Bu tür yazıları kesinlikle bekliyorum. Ayrıca size nasıl ulaşabilirim?
cevap verseniz sevinirim...
Fâni hürmetler!
Not: Müslüm Gürses ile ilgili bilgiler çarpıcıydı...
Kasım 5th, 2010 at 13:29eyvallah.info@ademtuzcu.com.tr den ulaşabilirsiniz.
Kasım 6th, 2010 at 21:36info@ademtuzcu.com.tr :=)))
Kasım 6th, 2010 at 21:37Sevgili yazar arkadaşlarım,
Yazarlarımız ve hatta üyelerimiz yönetim sayfasından birbirleriyle özel olarak mesajlaşabilirler.
İç mesajlaşma sistemi birbuçuk aydan beri hizmettedir.
Kasım 6th, 2010 at 21:49Bilgilerinize.