Mayınlar Pkk İşi mi?
Yazıma bir soru ile başlamak isterdim. Ancak sorumu sona saklıyorum.
Öncelikle belirtelim ki PKK en kanlı eylemleri gerçekleştirmiştir. Bomba atmış, mayın patlatmış, ev yakmış, asker-sivil demeden katletmiş vs. Çok iyi biliyoruz ki pek çok olayı PKK gerçekleştirmediği halde PKK eylemi diye ifade edildi. (Burada PKK “masum”dur anlamı çıkartılmasın lütfen) Kimi zaman o zamanlar adına kontrgerilla dediğimiz güruh, kimi zaman MOSSAD vs. gerçekleştirdi ve PKK ya da güvenlik güçlerine mal edildi.
Ancak, “Ateş olmayan yerde duman çıkmaz” diye bir atasözümüz vardır. Ama şunu da çok iyi bilmeliyiz ki “duman” ile “toz” karıştırılırsa doğru sonuca varılamaz. Zira toz ateş olmadan da pek çok sebeple de çıkabiliyor. Tarihler 27 Mayıs 2009’u gösterirken ülkeyi sarsan bir haber düştü ajanslara;
“7 asker PKK militanlarınca yola düşülen mayın sonucu şehit olmuştu.” Bu tür patlamalarda en iyi ihtimal vücudun bazı organlarının kopması ve gövdeden aşağı kısmının (kopmamışsa) felç olup tutmamasıdır. Ama tabi ki mayın patlamalarında bu olayda olduğu gibi ölümler de olabilir…
Şimdi bu olay uzun süre tartışılsa da özellikle ulusalcı ve milliyetçi kesim “asker böyle bir ihmalkârlık yapmaz, asker askere pusu kurmaz, askerimiz kendi evladının canına kast etmez” diyerek bu tür haberleri kasıtlı, karıştırıcı iftiralar olarak red ederler. Doğru, bizce de asker askere pusu kurmaz ve canına kast etmez. Ancak her meslekten kötü, ihmalkâr görevliler çıkabiliyor. Ordu içinde de, imamlar arasında da, eğitimciler ve diğer kesimlerde de kötü hatta başka ülkelerin menfaatleri için çalışan (ajan vs) çıkmıştır ve de çıkacaktır.
Bu olayda söz konusu görevliler telefon görüşmelerinde askeri PKK baskınlarına karşı korumak için mayın döşediklerini konuşmuşlar. Yani askeri PKK baskınlarına karşı korurken yanlış mayın yeri tespitinden, askerlerin (o gün) başındaki komutanların ihmalinden dolayı askerlerimizin başına bu felaket geliyor. Buna sebebiyet verenlerin ERGENEKON VE BALYOZ ilişkilerini yazıyor basın ve savcılık bu komutanların ilişkilerini soruşturuyor. Unutmamamız gereken diğer bir konu da bu olayla ilişkisi olan bazı görevlilerin uyuşturucu baronu Urfi ÇETİNKAYA’yla aynı masada fotoğrafları vardı. Yine bu komutanların Şemdinli olayında isimleri geçiyordu. Keza Ergenekon Terör Örgütü ile bağlantılı Vatansever Güç Birliği ile ilişkileri olanları vardı. “VKGB Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Cinali'nin, mahkeme kararıyla dinlenen telefonlarına Korgeneral Selahattin Uğurlu'nun takıldığı belirlendi. Konuşmaya göre, Cinali'nin Uğurlu'dan bir iş için yardım istediği, Uğurlu'nun da Cinali'ye olumlu yanıt verdiği saptanmıştı. 15 kişinin tutuklandığı, VKGB'ye yönelik Girdap operasyonu kapsamında gözaltına alınan Cinali'nin başka isimlerle yaptığı telefon görüşmelerinde de kapatılan DTP yöneticilerine suikast hazırlığında olduğu belirlenmişti.” İşte bu ilişkileri göz önünde bulundurmadan mayın faciasını değerlendirirsek eksik ve yanlış değerlendirmeler sonucu olayı aydınlatmaya katkımız olmaz.
Baştan alalım; O gün ne olmuştu?
“Hakkâri'nin Çukurca ilçesindeki 20. Jandarma Tugay Komutanlığı'na bağlı askerî birlik, Hantepe'ye intikal ederken araziye döşenmiş mayın patladı. Askerler Ziya Bener, Deniz Demirci, Özkan Dumlu, Cafer Çelik, Kemal Özer, Adil Yılmaz ve Oğuz Kır'ın şehit olduğu patlamada, 7 asker yaralandı.”
Haber bu…
Peki, yapılan resmi açıklamalar ne diyordu?
“Genelkurmay'ın basın bilgilendirme toplantısında da, teröristlerin Irak'ın kuzeyinden sızdığı belirtilmişti.”
Elbette ki ilk olarak akla gelen, üstlere verilen bilgi bu şekilde. Ve resmi açıklama da böyle yapılmıştı.
Peki, olaydan sonra hangi gelişmeler yaşandı? İnternete düşen iki komutanın ses kayıtları mayınların “PKK tarafından yola döşendi” haberlerinin doğru olmadığını gösterdi. Öyle ki o günlerde bu haberin doğruluğuna inanmak daha gerçekçiydi. Aksi halde bu olay PKK tarafından gerçekleştirilmemiş ise ve bir de ortalığa yayılan haber doğruysa, yani mayınların komutanlar tarafında yola “döşenmesi için emir verilmişse” korkunç bir tabloyla karşı karşıyaydık. Çünkü ister istemez “acaba başka hangi eylemler PKK’nin değil de başka güçlerin eseridir” diye soruların ve şüphelerin ardı arkası kesilmez(di). Bunu o günlerde Türkiye kaldıramazdı. Şimdi kaldırabilir mi bilemem ama bildiğim şey biz bu bölgede yaşadığımız ve bazı “şeyler” gözümüzün önünde cereyan ettiği için bu tür bilgi ve olaylara yabancı değiliz.
İşte ses kaydıyla ilgili alıntı;
“Z.E.: Komutanım uzaktan komutalı değil maalesef.
G.K.: Değil mi?
Z.E.: Değil komutanım. Uzaktan komutalı değil. Biliyorsunuz bunları korumak için ben burada sıkıntılı oldukları için kendim risk alarak geldim. Bizzat kendim yerleştirdim. Rütbelileri tek tek çağırdım, gösterdim. Bütün bölük komutanları birbirine devretsin dedim. Hep böyle tekmil verdiler, devrettik diye. Ama komutanım bu büyük bir olasılıkla bizim, yani sabah buraya gelmenizde yarar var komutanım.”
Basından alıntılara devam edelim;
“Jandarma Kriminal'in raporuna yer verilen kararda, mayının hazırlanmasında MKE'nin ürettiği 120 mm'lik havan mühimmatı ve askerî telsiz pillerinin kullanıldığı kaydedildi.”
Doğrusu PKK veya başka örgütler bu mühimmatı bir yolunu bulup elde edebilir. Bu tür eylemleri gerçekleştirip ülkede kargaşanın artması için suçu TSK’ya da atabilir. Ne var ki durum bundan ibaret değil. Soruşturma bazı ses kayıtlarını da ortaya çıkardı. Daha doğrusu önceden kamuoyuna açıklanan ses kaydı soruşturma sürecini de etkiledi.
Ses kaydı ile ilgili haber;
“…internete iki komutanın ses kayıtları düştü. Olayın ardından şehit Uzman Çavuş Ziya Bener'in kardeşi Refik Bener ile şehit Deniz Demirci'nin annesi Raziye Demirci, Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunarak ihmali görülen komutanların cezalandırılmasını istedi. Suç duyurusunda internette yayınlanan ses kayıtları delil olarak kullanıldı. ”
Van cumhuriyet savcılığı davaya kendi mahkemelerinin bakamayacağını, soruşturmanın askeri savcılık tarafından yürütülmesi gerektiğini kararlaştırdı.
Sanki 1 Nisan’ın kötü, kötü olduğundan da korkunç şakalarından biri. Hatta bazı yorumcular; Patlamanın olduğu günlerde Sayın başbakanın DTP yöneticileri ile açılım konusunu görüşecekti ve bu olay görüşmeye engel oldu. Diğer bazı yorumcularda; “bunu açılımı baltalamak için yaptılar” diyorlar.
İnanılır gibi değil; hele bir de doğruysa “askerin askere pusu kurduğu söylentileri”? Bu duruma nasıl düşülür? Hangi gerekçe –ki asla hiçbir gerekçesi kabul edilebilir değil- böyle bir cinayeti gerektirebilir? İnanın anlamak, inanmak ve kabul etmek imkânsız gibi.
Şimdi sorumu sorabilirim;
Başka hangi eylem ve cinayetler PKK işi değildir? Ortaya çıkarılsın.
Bu tablo karşısında ben ancak;
“Allah’ım ne olur aklımı koru” diyebiliyorum,
Ya siz?
slm hocam,
Nisan 12th, 2010 at 13:257 gencecik insanımızı,kardeşimiz,abimiz,çocuğumuz daha armızdan (ebedi bir varlığa) göçtü. güçlünün-güçsüzün olmadığı, insanların değişik nefslerini tatmin etmek için birbirlerini öldürmediği bir saadete uçtu.
ama geride kalanları bi kat daha şüphede bırakacak,
daha açık söylemek gerekirse nsıl haince ve bilerek öldürüldükleri su yüzüne çıktı.
kimin yaptığı, gözleri gören-kulakları duyan herkes tarafından biliniyordu. ve medyaya düşen son telefon görüşmelerinde de saman altından su yüzüne çıktığı görülüyor.
Ahmet Ay dost
Haziran 29th, 2010 at 16:54Yıllar seni biraz yıpratmış, aynenbenim gibi. yaş 70, eser sayısı 75, binlerce makale, konferans ve kabir kapısında uzatmalar. Hacer kızımızın ve dr. Ahmet beyin isteği üzerine bismillah dedik, bakalım ne kadar gidecek. Yakinen görüşelim, sitemi takip edersen memnun olurum. Bursa'da büyük hizmetlere nokta koyuyoruz. Aşıklar Yazarlar
Şairler Derneği başkanlığı yanında birçok görev var. Teneşire kadar devam. sert ve dürüst samimiyetle, doğrudan yana taraf olarak yazanlara ihtiyaç var. Sağlık, hayır ve başarılar dilerim.