Mavi Yeşil ya da Renk Körlüğü…
... “rengi Mavi-Yeşildi değil mi?” diyorum/demek istiyorum, ağzımdan “Mavi/Beyaz” çıkıyor ya da öyle demiş olabileceğimi düşünüyorum. “Yeşildi” diyor “açık Yeşildi, koyu Yeşil değildi”. “Mavi-Yeşildi” diyorum ben, tekrardan Mavi-Yeşil diyeceğim yerde öyle düşünüp Mavi-Beyaz dedim galiba ağzımdan öyle çıktı diye düşünüyorum. “Yeşildi” diyor “açık Yeşildi hatta Mavi-Yeşil de denebilir. İçinde biraz Mavilik de vardı”… “Mavi-Yeşildi” diyorum…”
Renk körüsünüz, bazı renkleri görmüyorsunuz, yıllar yıllar boyu görmüyorsunuz bazı renkleri, ya da görüyorsunuz da birbirinden ayıramıyorsunuz gördüğünüz renkleri... çocukluğunuz, gençliğiniz, olgunluk çağınız... ne kadar farklı isimlendirilen çağlarda yaşamış olursanız olun tüm çağları renk körü olarak geçirmişsiniz ta ki bir gün doktora gidene kadar. O güne kadar neden gitmediniz ki doktora? Belli ki durumunuzu hem siz hem de çevrenizdeki tüm insanlar kabullenmişler... “mutabık kaldık; sizin Ork olmadığınız konusunda mutabık kaldık...”
Doktora gidiyorsunuz, şok şok şok... altyazılar üstyazılar geçiyor ekrandan flaş haber: Aslında renk körü değilsiniz! Tüm renkleri birbirinden ayırabiliyor tüm tonları ile birlikte görebiliyorsunuz sadece küçük bir fark var. ( ben diyeyim 7 siz deyin 9 kız doğuran bir Erzurumlu kadın; bana göre 8. size göre 10. çocuğununda kız doğduğunu “illa da erkek isterim” diyen bir “herif”e nasıl anlatır? “herif mi oldu herif mi?” ‘ bey bey bi burnu var aynı sennn’ “herif mi oldu herif mi?” ‘ bi ağzı var hık demiş burnundan düşmüş, aynı sen’... uzun uzun aynı soruya her seferinde verilen farklı bir cevap... son cevap ise... ‘ bi yeri var... sadece o ben...’ ) bir olay Trakya da diğer olay Erzurumda geçse de... değil mi ki “ Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez/ Gönülden gönüle gider yar oy yar oy yar oy yar/ Yol gizli gizli Yol gizli gizli” ve değil mi ki “ ikilik yok birlik var” ve yine... “atom altı dünya da..” “kuantum fiziğine felsefesine göre” ve yine değil mi ki “ehli tasavvuf vel tarikat ve dahi... bilumum Hint, Fars, Pers, Japon, Çin öğreti ve masalları ve dahi mitolojileri... eee haklarını yemeyelim; saygıdeğer Joseph Campbell mitoloji alanında Carl Gustav Jung psikoloji alanında.... ve hepsine bedel son defa aşk ile bir daha ve değil mi ki büyük Türk düşünürü Mahsun Kırmızıgül’ün yıllar yıllar önce avaz avaz çığırdığı gibi “ Hepimizzzzz kardeşizzzzz bu kavgaaaaaa ne diyeeee?”...
Geçen kısmın özeti; Erzurumlu herifin çocuğunun her yeri “ bir yeri hariç” aynı babasıdır, muhtemelen aynı saatlerde Trakya’lı herifin ( orada da ‘herif’ tabiri kullanılır mı bilinmez; ama hani bir sırma saçlık yapalım sempatik bir hava olsun diye...(ilgili açıklama için bakınız: Vizontele, Belediye Başkanı’nın evinde yenen “ Last Supper”vari bir tabirle “ First Dinner” deyip geçelim) ) de aslında renk körü olmadığı... sadece renkleri öğrenirken, ( sebep olanlar utansın) herkesin “kırmızı” dediğine o “yeşil” deyip geçmiştir belki de işin içine ‘hurufiler, üç harfliler, beş harfliler karışmıştır... “ beş harflileri duymadınız mı? Yahu... doğu batı kuzey güney... tüm yönleri aynı çatı altında ( aynı çatı: Nasrettin Hoca’nın eşeğinin kuyruğunun altı “meraklısına... tamam mecazi bir anlatımdır. Nasrettin Hoca ben değilim ki eşeği hiiiççç değilim.” toplamaya gayret ettiğimiz için bizim “cin”lerimize üç harfli deyip, elin “demon”larına ya da “satan”larına neden beş harfli deyip geçmeyelim?... Olan; olması gereken O mudur yoksa başka olasılıklar da aynı anda var ve mevcut mudur bilinmez, bilinse de tarafımızdan dile getirilmesi uygun görülmez... ... ... ...
Olan olmuş, kahramanımız ( no unforth no.... we needs a hero...) ömrünün çoğunu kendisinin dışındaki belki de tüm tanıdıklarının ve dahi tanımadıklarının mavi dediklerine yeşil diyerek ve öyle bilerek geçirmiştir.
“ ....Adların büyülü ya da uğurlu anlamlarından ötürü dikkatle seçildikleri kültürlerde bir kimsenin gerçek adını bilmek, o kişinin hayat yolunu ve ruhsal özelliklerini bilmek demektir... Clarissa P. Estes; Kurtlarla Koşan Kadınlar. Syf 140.
Adem'e eşyanın bilgisi verildi. Yeryüzünden getirtilen kuşların hayvanların isimleri meleklere sorulduğunda melekler: "Biz, ancak bize bildirileni biliriz." demişlerdi. Adem ise tek tek her bir hayvanın ismini bildirdi (onlara isim koydu). Adem'e secde edilmesi emredildiğinde melekler secde ettiler; iblis: "Ben ateşten Adem ise topraktan yaratıldı; ben O'ndan üstünüm secde etmem." dedi...”
Sanırım bir açıdan dünyanın en rahat insanı idi Adem. O’nun ak dediği ak oldu kara dediği kara... gördüğü her “şey”e isim verdi, gönlünce ve dilediğince... eşi ve çocukları da onun ak dediğini ak bellediler kara dediğini de kara... Kırılma anı Babil miydi gerçekten bilinmez; belki de daha öncesinde kırılma anları vardı. Her ne kadar Babillilerin tanrı ya da tanrılarla boy ölçüşmek için zigguratları yaparak göğe merdiven dayamaya çalıştıkları... ceza olarak herkese farklı bir dil verildiği, herkesin konuştuğu ama hiç kimsenin birbirini anlamadığı...
Tamam Babilliler kadar kötü değil durumumuz; evet itiraf ediyorum Babillilerden bin kat beter bir haldeyiz... gerçekten öyle miydiler bilinmez; ancak burdan bakınca “bana göre” durum şu merkezde... sanki O’nların kelime ve kavramları daha azdı birbirlerine daha yakınlardı. Hem “hal” diliyle hem de “kall” diliyle bilir ve tanırlardı birbirlerini, bizden bizlerden kat kat daha fazla... hergün yeni kelime kavram duygu düşünce bitki hayvan... velhasılı yeni şeyler keşfedip duruyoruz ve herbirine de “ad” vermemiz lazım. Ama sorun şurda ki; ne isim veren layüs’el bir Adem var ortada ne de ona tabi Havva ile Adem/Havva oğulları/kızları... herkes herşeyi sorguluyor, 2, 3, 5 kişi bir araya gelip konuşmaya çalıştığında kullanılan hiçbir kelimenin üzerinde varılan bir mutabakat yok...
“ mutabık kaldık... sizin Ork olmadığınız konusunda mutabık kaldık...” Yüzüklerin Efendisi 2/ İki Kule... Merry ile Pippin, Fangorn ormanında Ağaçsakalla karşılaşırlar... Ork olmadıklarını Hobbit olduklarını... Orta dünya da büyük bir savaş koptuğunu... Sauron’u; Saruman’ın ihanetini, Gandalf’ın düşüşünü... Anlatıp bir an önce “iyilerin” yanında savaşa katılmaları gerektiğini söylerler Ağaçsakal’a. Ağaçsakal, Ent meclisini toplayacağını; durumu müzakere edeceklerini söyler... Ent meclisi toplanır saatlerce konuşurlar... Ağaçsakal hobbitlerin yanına gelir ve der ki: “Mutabık kaldık... sizin Ork olmadığınız konusunda mutabık kaldık”... savaş kararının alındığını ya da daha ciddi elle tutulur gözle görülür bir toplantı yapıldığını düşünen Hobbitlere ise : “Kadim Ent lisanında bir tek lakırdı bile boşuna edilmez...” der Ağaçsakal.
Evet, kabul ediyorum bir taraftan... dünya hercü merc içinde... “acil”, “önemli” “öncelikli” o kadar halledilmesi gereken iş/olay/durum var ki... sizin/bizim/onların ork olup olmadığı konusunda mutabakat aramaya ne gerek var? Kelime ve kavramlara takılmaya ne gerek var? Düşünmeye anlamaya ve kavramaya çalışmaya... ortak bir dil aramaya ne gerek var? Çıkalım Fangorn’dan dışarı... önce Saruman’a sonra da Sauron’a haddini bildirelim!!!
Ortak kelime ve kavramlar olmadan, birbirimizin “gerçekten” ne düşündüğünü ne anlatmak istediğini anlayamadan öğrenemeden nereye kadar yol alabiliriz ki...