Mavi Bebek(im) Sirac Ve O
Mavi bebek(im) Sirac,
“Hoş geldin bebeğim” demeyi ne kadar da isterdim. Yıllar önce aziz dosta dediğim gibi; “ser seran-u ser çavan hati dosté aziz” demeyi bana çok gördün.
Ne vardı böyle hastalanacak!?
Ne yani sizi yara bere, hastalık ve keder olmadan göremeyecek miyiz?
Bak seni sarmama bile imkân yok. O kadar halsiz ve takatsizsin ki ben gibi...
Sen hasta ben yaralı, hayır göz ve söz yarası benimki...
Seni sarmak isterdim;
İbrahim’lerin, Yasinlerin, Şeyma’ların, Hacer’lerin yerine.
Seni sarmak isterdim parmaklıklar ardındaki ablaların, ağabeylerinin yerine.
Seni sarmak isterdim beni hiçbir yere koyamayanın yerine.
Seni sarmak ve öyle can vermek isterdim senin ve onların yerine. Çok mu duygusalım? Evet, duygu bombardımanına tabiyim Sirac’ım.
Beni en iyi anlayan da anlamıyor be Sirac’ım; bana ömrümün bu son demleri olabilecek günlerimde bile anlayış göstermeyene ne diyeyim. En iyisi aramızda kalsın ben sana dökülüyorum. Aziz Dost niyetine de olsa sana söyleyeyim, o anlardı beni diyerek sana açılıyorum.
Bak Sirac,
Seni alıp getirdiklerinde çok yakınındaydım. Seni ille de görmek istedim; sadece koklamak için. Çünkü dünyanın bütün mazlum çocuklarının cennet gibi hoş ve mübarek kokusu varmış sende dediler.
Sirac’ım,
Söyler misin bana kaç bomba sesi duydun anne karnında?
Kaç kurşun geçti yakınlarında?
Anlam veremiyordun değil mi?
Canavarlarla tanıştın dünyaya gelmeden. Şimdi bunları gözlerinle görmen için mücadele veriyorlar. Sanki çok iyi olacakmış gibi.
Doğru ya,
Tanımalısın bir bir; kim, neden, nasıl canavarları aratır gibi dolaşıyor insan olarak. Tanı ve şahit ol bunlara ve bize.
Sirac’ım,
Sahi çok mu duygusalım?
Ne yapayım elimde değil.
Anlayış bulmak istediklerimden bulamayınca yıkılıyor böyle insan çaktırmadan. Biliyor musun yaşım elli gibi. Torunlarım olacak belki ben görmeden. Ama duygusallık yaşlandığında artıyor muymuş ne öyleyim işte.
Sirac, sen geleli günler oldu. Ben öleli haftalar… Sen gülmedin günlerdir ve ben sahte gülücüklerle geçiştiriyorum. En hakiki gülücüğüm senin inadına yaşama gayretineydi. Hay Allah! dedim, bu neyin mücadelesini veriyor ki? Sonra büyükbaban geldi aklıma;
Hani felçli iken ne kadar erdemli mücadele vermişti. Üstelik hapis yatmıştı vahşetin kol gezdiği hapishanelerde. Şimdi de onun takipçileri mahpus gavur ellerinde ve hepsi de aziz dost!..
Sirac seni yordum biliyorum, seni bu ilk günlerinde kahretmem doğru değil. Ama dedin ya ben duygusallaştım Sirac’ım. Seni kendime o kadar yakın hissettim ki sorma. Tam tersine yaşamanın anlamsızlığına inandığım için. Çünkü Sirac’lar göz göre göre ölürken, ablaları, ağabeyler hapis yatarken en sevgilileri naçar beklerken ve ben de çaresiz izlerken olup bitenleri zor gelir hayat be Sirac’ım.
Hem de çok zor, çok…
E haydi hoş geldin Sirac’ım, Safalar getirdin.