Materyalist Sağlık Sistemi: Hasta Müşteri Doktor Robot
Hekimliğin güçlü iki temeli vardır. Birincisi; insan hayatını kurtarma, ikincisi de; bu ideali gerçekleştirecek şevk ve heyecan. Bu iki temelden yoksun hekimlik duygusuz robotluktur. Sağlıkta dayatılan yeni sistem, hekimliğin bu iki temelini yok ediyor. Maneviyattan yoksun bu yeni anlayış, hayat kurtaran doktoru günah keçisi ve şamar oğlanı yapıyor. Aşağılanan, hakaret edilen, dövülen ve hatta öldürülen doktor, müstakbel katilinin hayatını neden kurtarsın? Aklından zoru mu var?
Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen sağlıkta yaşanan sorunlara neşter vurmaya devam ediyor:
Hekimliğin güçlü iki temeli vardır. Birincisi; insan hayatını kurtarma, ikincisi de; bu ideali gerçekleştirecek şevk ve heyecan. Bu iki temelden yoksun hekimlik duygusuz robotluktur.
Sağlıkta dayatılan yeni sistem, hekimliğin bu iki temelini yok ediyor. Maneviyattan yoksun bu yeni anlayış, hayat kurtaran doktoru günah keçisi ve şamar oğlanı yapıyor.
Aşağılanan, hakaret edilen, dövülen ve hatta öldürülen doktor, müstakbel katilinin hayatını neden kurtarsın? Aklından zoru mu var?
Hastayı hekimine karşı kışkırtarak iki tarafı kanlı bıçaklı hale getiren bu sakat anlayış, iki tarafı sigortalı olmaya mecbur ederek, hiçbir riske girmeden ve hiçbir emek harcamadan milyarlarca doları cebe indirmeye devam ediyor.
Hastaların kanı, canı, gözyaşı, doktorların da paha biçilmez her çeşit emek ve stresi, bu akıl oyununu kurgulayanların cebine para olarak akıyor.
Hasta değil müşteri
Hastayı para kaynağı müşteriye indirgeyen bu anlayış, korku tüneline sokulan müşteriler için satılık hastalıkları, ilaçları ve teknolojiyi dayatıyor.
Hekimlik mesleği de, hastalıkları önleyen ve sağlığı koruyan bir sanat olmaktan çıkarak alışveriş merkezi gibi dev hastanelerde, hastalara ilaç ve yüksek teknoloji giydiren konfeksiyon işine dönüşüyor.
Maneviyattan yoksun bu anlayış, hastaları, kesilip biçilen konfeksiyon ürünü, hekimleri de hayat kurtarma ve sağlığa kavuşturma şevk ve heyecanından yoksun konfeksiyon işçisi olmaya zorluyor.
Doktor yüzünüze değil bilgisayar ekranına bakıyor
Sevilen, sayılan ve kutsal otorite kabul edilen hekim algısı artık yok! Hekim yüzünüze değil bilgisayarın ekranına bakarken sizinle değil bürokratik işlemlerle ilgileniyor.
Soğuk makinaların içinde, bilgisayarların teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, borsada işlem gören ve menkul değerlere çevrilebilen hastalık dünyasında yaşıyoruz.
Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Hekimin ilgisi ve iyileştirici gücü ilaç, teknoloji ve paraya devrediliyor. Hekimin saygınlığı bile kariyeri, şöhreti ve aldığı ücreti kadar.
Materyalist sağlık sistemi
Artık hekim ve hastanın robotlaştığı, sağlığın ise metalaştığı duygusuz ve vicdansız bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni anlayış, hastalıkları önlemek yerine, gittikçe büyüyen dev bir sektör yaratıyor.
Sağlığın önündeki en büyük engel; işte bu materyalist sağlık anlayışı. Bu maddeci anlayış, sağlığı koruma yerine, sektöre para getiren tıbbi işlemlere odaklanmış durumda.
Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.
Doktorlar tüm varlıklarını hastalarına adamışlardı
Eskiden doktorlar tüm varlıklarını, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunmasına adamışlardı. Ecdad yadigarı Haseki, Haydarpaşa, Vakıf Guraba gibi hastanelerin başını çektiği Osmanlı vakıf hastaneler sisteminde, para kazanma değil, hayır işleme, sevap kazanma anlayışı hâkimdi. Bu vakıf hastaneler sistemi ticareti değil sağlığı esas alıyordu. İnsanı parçalayan parça başı performans ucubesi geçerli değildi.
Daha fazla hasta daha fazla para
Peki şimdi nasıl? Küresel sağlık sisteminin uygulandığı ülkemizde doktorlar, sağlıktan değil hastalıktan para kazanıyor. Performans adı verilen bu sistemde ne kadar hasta bakar, ne kadar ameliyat yaparsanız o kadar para kazanıyorsunuz. Daha fazla para kazanmanın yolu daha fazla hastalıktan geçiyor.
Daha fazla kâr etmek hırsıyla her alana yayılan piyasa tanrısı, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘performans’ adı verilen kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları koşturmak. Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor.
Zincir hastaneler, ithal doktorlar, milyar dolarlar
Sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu sistem; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise bu yapı için çöküş getiriyor.
Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyonlarca dolarlık sektör ne olacak? Piyasa canavarının yaşaması için artan hasta sayısının kurban olarak verilmesi gerekiyor. Kurulan acımasız sistemin temeli bu.
Hastalıkların önlenmesi, hastalıktan beslenen bu canavarı aç bırakıyor. Doktorlar ise bu canavarı beslemek ve onun kölesi olmak istemiyor. Çünkü dayatılan bu kölelik, hekimliğin ruhuna aykırı. Sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu.
Doktorla hasta arasına kara kedi gibi giren sistem
Amerika’da hekimler kendilerini korumak için aldığı ücretin önemli bir kısmını sigortaya harcıyor. Hastalar ise, hastalıkları önlemek için değil, hasta olduktan sonra tedavi olabilmek için milyarlarca doları özel sigortalara ödemek zorunda. Artan sağlık harcamaları ise, kâr etme telaşında olan sigorta şirketlerini doktor ve hastalarla mahkemelik hâle getiriyor.
Doktor ile hastanın arasına kara kedi gibi giren bu sistem, iki tarafı birbiriyle çatıştırıp kanlı bıçaklı hale getirirken, yine iki tarafı sigorta yapmaya zorlayarak milyarlarca doları hiçbir riske girmeden cebe indiriyor.
Hastaların kanı, canı, gözyaşı, doktorların emeği ve her çeşit stresi, bu sistemi kuranların cebine para olarak akmaya devam ediyor.
Hastaneler kavga dövüş mekânı oldu
Hastayı para olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor. Paranın karşılığı ise her zaman sağlık olarak dönmediği için, hastanın hekime olan saygı ve güveni sarsılıyor.
Müşteri haline getirdiği hastayı kışkırtarak çatışma ortamı yaratan bu anlayış, her iki tarafı mahkemelik hale getiriyor. Özel hastanelere verecek parası olmayan hastalar, küçültülen kamu hastanelerinde boş yatak bulamayınca faturayı doktora kesiyor.
Gün geçmiyor ki bir doktor veya bir sağlık görevlisi dövülmesin, taciz edilmesin veya öldürülmesin. Hastaneler kavga dövüş ve cinayet mekânları oldu. Doktora ve sağlık çalışanlarına şiddetin nedeni, hastaneleri Afrika’nın vahşi otlaklarına çeviren işte bu merhametsiz anlayış.
Bu anlayışın sırtlanları yavru ceylanlara saldırıyor, parçalıyor, yok ediyor ve bizler de belgesel gibi seyrediyoruz.
Toplum çöküyor
Kutsal vakıf şifahaneleri yerini alan ve kâr etmezse kapatılmakla tehdit edilen dev hastanelerde hekimler çaresiz. Bu dev hastanelerin hastalıkları önleme işlevi ise budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamalar, ülkemizi yiyip bitiren hastalık canavarının beslenmesi için gerekli. Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysaki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında değil.
Hekimler maksipuan peşinde
Ranta dayalı bu hastalık canavarının performans kırbacı ahlâki, insani ve vicdani değerleri yok ederken hekimleri maksipuan peşinde koşan paramatik robotlara dönüştürüyor. Hekimler ise yaptıkları her hizmetin parayla ölçülmesinden ve paragöz olarak anılmaktan rahatsız.
Hekimler beyinlerine taksimetre takılmasını istemiyor, bütün sıkıntı bu. Hastalıkları önlemeyi ve bilimi esas alan hekimleri çıldırtan, işte bu anlayış.
Doktorlar hayata küstü
Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Bir yanda ekonomik endişeler, öbür yanda ayaklar altına alınan bilim ve ahlâki değerler. Hekimler ise insani ve ahlâki değerlerinin aşınması karşısında sahipsiz.
Birçok hekim, bu hastalıklı sistemi değiştirecek demokratik ve bilimsel ortamı bulamadığı ve çaresiz kaldığı için böyle adaletsiz ve vicdansız bir dünyada yaşamak istemiyor. Karıncayı bile incitmeyen insancıl bir kültürün hekimleri, ahlâki ve insani değerlerini kaybetmek istemiyor. Ya doktorluğu bırakıyor, ya da bu dünyaya küsüyor. Hayat kurtarmak için çırpınan bir insan kendi hayatına neden kıysın?
Sağlığa odaklanan doktorlar, para etrafında dönen bu dünyada yaşamak istemiyor. Sağlık ve hastayı metalaştıran, pazarlama görevi verdiği hekimi de komisyoncu duruma düşüren bu sisteme, doktorlar âlet olmak istemiyor.
Herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı işte bu nedenlerden dolayı sağlık ve hayatımız önündeki en büyük engel. Bu engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası değil, tıp ve bilimi de zorla bu yola sevk eden işte bu hastalıklı sistem.
Hekimler bunalımda
Bu sistemde hastalıkların artmasına, hekimlerin de vicdan azabından bunalıma girmesine şaşmamak gerekir. Çünkü hekimler yüksek ahlaki ve insani değerlere göre yetiştiği için, zorla dayatılan bu vicdansız sisteme uyum sağlayamıyor ve bu maddeci anlayış onları derinden sarsıyor.
Hekimleri hasta eden ve öldüren işte bu çelişki. Bu hastalıklı sistem değişmediği sürece hekimler, zihinsel depresyon ve dağınıklık içinde dünyaya küsmeye ve ölmeye devam edecektir.
Hasta tedavisini olumsuz yönde etkileyen bu durum vicdani, ahlaki, insani değerler yok oluncaya ve doktorlar bu vicdansız maddeci dünyaya uyum sağlayıncaya kadar sürecektir.
• İnsanlık vicdanını ve sağlığı kanatan bu sistem mutlaka değişmelidir ama nasıl?