Matamatik Defteri
Okul hatıralarını unutmak mümkün mü? Erkeklerde askerlikten sonra beklide en fazla unutulmaz hatıraları okul hatıralarıdır. Hele o ilk günün heyecanını hatırlamak mümkün değil. Yanımızda ana ve babamız olduğu halde okulun yolunu tutar, minicik kalbimizin bir kuş gibi çırpınışını duyar gibi oluruz. Elimizde çantamız, yanımızda büyüklerimiz, yeni bir hayat bizi beklemektedir.
Bundan kır beş yıl önce ne okullar bu günkü gibi, ne de sınıflar. Kitaplarımız, kullandığımız eşyalarımız, araç ve gereçlerimiz bu günkülere hiç ama hiç benzemezdi. Siyah bir önlük, beyaz bir yakalık, bezden bir çanta, kırmızı veya lacivert renkli kağıttan kaplıklarla kaplanmış kitap ve defterler. Üzerinde timsah resmi olan simsiyah bir kuşunkalem, derbi marka bir silgi; sayı saymak için bezden yapılmış küçücük, ağzı iplikle bağlı içinde mısır ve fasulye tohumları olan bir torba..
Fasulye tohumları ayrıca yazı yazma işinde de kullanılıyor. Parmak kalınlığında ve boyunda çubuklar yazma öğrenmek için lazım gereçlerdendi. Hepsi de tabii olarak yapılmıştı. O zamanlar şimdiki gibi plastik daha hayatımıza girmemiti. Belki renkli boncuklarımız, yap-bozlarımız, abaküslerimiz ve sayı saymaya yarayan araçlarımız yoktu. Bütün eşyalarımız kendimiz yapar, itina ile çantamıza yerleştirir mutlu bir şekilde okulumuzun yolunu tutardık.
Okul dedikse günümüzdekilere benzemezdi.Terkedilmiş bir evde bir öğretmen beş sınıf bir arada eğitim görür, öğretmenin binbir zahmetle bizlere ayırdığı zaman içersinde okuma yazma ve diğer bilgileri edindirmek için çırpınır dururdu. Biz öğretmenin gözünde ne kadar değerli olduğumuzu sezer, bunu hiç suiistimal etmezdik. Öğretmenlerimiz de bizler için çok mühim kişilerdi. Onları hem sayar, hem hayranlık beslerdik.
Benim en çok dikkatimi çeken resim defteri ve matematik defteri olmuştur. Resim defteri yine günümüzdeki gibi idi. Aşağı yukarı şeklinden ne işe yaradığı belli oluyordu. Ya matematik defteri o öylemiydi ya? Bu günkü teksir kağıdının iki misline yakın kalınlığında sarıya çalan sütlü kahverenginde, çizgisiz şekildeydi. Babalarımıza göre adı “hesap defteri” idi. Biz elimizdeki ağaçtan yapılmış cetvellerle kendimize göre çizgiler çizer, süslemeler yapardık. Erkeklerin defteri kızlara göre daha sade olurdu. En azından içinde çiçek resimleri olmazdı.
Diğer bütün defterler beyaz kağıttan olmasına rağmen matematik defterinin teksir kağıdından oluşu, hem deftere hem de o derse ayrı bir kıymet kazandırırdı. Çünkü diğerlerinin adı defter, onunki ise matematik veya hesap defteri idi. Matematiği iyi olanlara “hesabı kuvvetli” derlerdi ve hesabı kuvvetli öğrenci olmak ayrıcalıktı.
Matematik defteri dışındaki diğer defterler her ders için kullanılabileceği gibi eksikliğini fazlaca hissetmezdik. Kalın bir defterin önü başka arkası başka bir ders olabilirdi. Ama matematik defteri öylemiydi ya? Tükendiği zaman yenisini temin etmek hayli müşkül bir işti. Hele taşrada okuyanlar için hepten zordu. Bu yüzden hem idareli kullanmalı hem de biteceği zamanı iyi kestirmeliydi.
Hesap defterini düzenli tutmak öyle her babayiğidin harcı değildi. Önce problem yazılacak, sonra çözümü hemen altına yapılacak ve varsa öğretmenin açıklamaları en anlaşılır vaziyette not edilecek ve altı kalın bir çizgiyle çizilecekti. Soru başka çözüm başka sayfada olmayacak ileriki zamanlarda çalışmayı ve tekrarı zorlaştıracak her engel ortadan kaldırılacaktı. Velhasıl hesap defteri tutmak öyle kolay bir iş değildi.
Şimdi ne hesap defterinin kıymeti kaldı ne de diğerlerinin. Kitapların bile bir işe yaradığı yok. Her şey birkaç şıktan birini doğru işaretlemekten öteye gidemeyen bir sisteme gelmiş. Kitabın ve defterin eski kıymeti ve ağırlığı kalmamış. Renkli plastik boncuklar fasulye tohumlarının ve ağaç çubukların yerini aldı ve her şey sunileşti. Tıpkı matematik defterinin sunileşmesi gibi, tıpkı insanlar gibi…