Maskeli Balo
Ahmet Hakan’ın sözüydü sanırım; “Türkiye’de köşe yazarı olmak çok zor; dünyanın her yerinde konu bulmak için düşünürsün, Türkiye’de ‘bu kadar konu arasından hangisini yazayım’ diye..”Önceki gün yeni vizyona giren Toprağın Çocukları’nı izledim, bugüne niyetim sıkı bir Köy Enstitüleri - İmam Hatip kritiği yapmaktı; sabah kalktım, kararım değişti. Akşam, Balyoz davasının hükmü açıklandı, ibrem yine şaştı. Gün içinde gündeme gelen, her biri üzerinde sayfalarca yazmaya değer bir çok “malzemeyi” saymıyorum bile...
En sonunda (Balyoz’u biraz suların durulmasına bırakıp...) dün sabah Süleyman Özışık’ın zehir zemberek değindiği konuya; Twitter’da Ladyimam - İmamıngülü ismiyle arz-ı endam eden arkadaşa rotayı kırmaya karar verdim. Hem sosyal medyanın gündemine uygun, hem “hafta sonu” yazısı olacak kadar hafif...
Hem meslek gereği, hem de kişisel ilgim nedeniyle sosyal medyayla fazlasıyla haşır neşirim. Twitter’da ise, tüm diğer mecralardan daha çok vakit geçiriyor ve performans sarf ediyorum. (Elbette bunun karşılığını da alıyorum, örneğin Facebook’ta 10 Bin’e yakın takipçim varken, Twitter’da bu rakam 110 Bin civarı...)
Ladyimam - İmamıngülü de, Twitter’daki teşrik-i mesaim sonucu tanıdığım insanlardan biri... Benim “takipçilerimden” biriydi, onun yazdıkları da zaman zaman benim gözüme çarpıyordu. Bir ara mesajlaştık, konuştuk... Daha sonra tam bir bilgi / duvar kirliliğine neden olunca, ekranım “tımarhaneye” dönünce takip etmeyi kesmiştim.
Bizim memleketteki “internet muhaliflerinin, klavye solcularının” en büyük handikabı budur. Bağırır, çağırırlar, sesleri herkesten yüksek çıkar. Bir kişiyken, yüz kişilik tantana yaparlar. Lakin genel kültürleri zayıftır, en basit şeylerden bile haberleri yoktur. Okumazlar, araştırmazlar, karşısındakini dinlemezler, tartışma adabını bilmezler, başka fikirlere saygıları yoktur, hep kendi fikirleri doğrudur, kendilerinden olmayan ise gerici, onun bunun uşağı, maşa, satılmıştır. Bu arkadaşların hemen hemen hepsi Zohnerizm muzdaribidir.
(Burada yazıya ara verip “Zohnerizm nedir?” diye Google’a başvurduysan aferin, yukarıda saydıklarımdan değilsin. Çoktan küfür etmeye başladıysan, benim cemaatçi, AKP’li falan olduğumu saydırıyorsan, geçmiş olsun...)
Sanal alemde ateşli bir muhalif çizgi benimseyen, dakika başı bir şeyler yazıp, bir şeyleri eleştirip, birilerine laf sokup, birilerine cevap yetiştirip insanüstü bir performans sergileyen, Atatürk rahibesi bu hanım ablamızın yazdıklarından bir çok kişi gibi Süleyman Özışık da nasibini almış. Hatta Özışık’ın yazdığına göre, bir çok kişi de bu nedenle Özışık’a küfür dolu mesajlar atmış. Özışık da, biraz araştırıp kimliğini deşifre etmiş. Bağcılar’da görev yapan bir öğretmen, yani bir devlet memuru olduğu ortaya çıkınca, ortalık tutuşmuş.
(Ben kendisinin “atanamayan” pardon, “ataması yapılmayan” öğretmen olduğunu tahmin ediyordum, meğersem atanmışmış... Geçtiğimiz yıllarda bir başka sanal alem “kahramanı” Şebnem Berrak A. da öğretmen çıkmıştı...)
İşin doğrusunu isterseniz, kimlik deşifre edilmesi konusuna, hem etik, hem de mantık açısından karşıyım. İnternet, doğası gereği anonimliği gerektiren, anonimliğe izin veren bir yapıdır. Ancak; internetin “anonim kalmaya” imkan veren yapısı, size sunduğu “anonim kalma” hakkı; bu imkan ve hakkın arkasına saklanıp başkalarına saldırma hakkı da vermez!
Bir maskeli baloda, bir kıyafet partisinde olduğunuzu düşünün... “Normal” hayatınızda saygın bir kişisiniz ama bu baloda, kedi kostümü içerisindesiniz. “Nasıl olsa ben bir kediyim” diyerek, tipini sevmediğiniz bir insanın yüzünü gözünü tırmalamaya kalkmazsınız. Maskenizin her an kafanızdan çekilip alınabileceğini ve sonrasıyla kedi olarak değil, Ahmet / Ayşe olarak muhatap olacağınızı bilirsiniz.
İnternetteki anonimlik hakkı da, işte tam budur. “Ahmet” olarak söyleyemeyeceğini, maskenle de söylemeyeceksin ki, başın ağrımasın. Ne var ki, kimse de senin rızan olmadan başından maskeni çıkartıp almayacak. Bu çok hassas bir denge...
Benim değinmek istediğim ise, olayın bambaşka bir yanı...
Ben, solcu, hatta sosyalist dünya görüşüne sahip bir insanım. AKP’li değilim, hiç olmadım, olmayı da düşünmüyorum. AKP’ye hiç oy vermedim, daha doğrusu hiç bir sağ partiye oy vermedim, vermeyi de düşünmüyorum. Böyle giderse, sol partilere de oy vermeyi düşünmüyorum ya, neyse... Cemaatçi de değilim, bugüne kadar cami cemaatine bile katılmışlığım azdır, kaldı ki falanca hocanın cemaatine katılayım. Siyasi ve dünya görüşüm bir çok konuda AKP’den ayrı, iç ve dış politikalarının da çoğunu benimsemiyorum.
Ama... AKP’nin kendi çizgileri yönünde hareket etmesini de “doğallıkla” karşılıyorum. Yaptıkları bir çok icraatı, bir çok uygulamayı bu “doğallık” içinde buluyorum. İktidar ve muktedir olmanın, tam da bunu gerektirdiğini kabul ediyorum. Tek doğrunun benim görüşlerim olmadığını, karşımdakinin de doğruları ve kırmızı çizgileri olduğunu, bunlar için mücadele ettiğini, eline fırsat geçtiğinde de bunları ortaya koymasının çok normal olduğunu biliyorum. Demokrasiyi bu olgunlukla sindiriyorum.
Örneğin, siyasi görüşü nedeniyle kimseyi “aptallıkla” , “geri zekalılıkla” suçlamıyorum.
“Dağdaki çobanın oyu” kıyası yapmıyorum.
Kimseye “bidon kafa” demiyorum, “neresini kaşıdığıyla” ilgilenmiyorum.
Bir konuda, en az üç-dört farklı kaynaktan bilgi almadan, ecnebi deyimiyle “double-check” yapmadan adım atmıyorum.
Ağzımı açıp yorum yapmadan önce, “karşı mahalle ne diyor?” diye bir kulak kabartıyorum.
“Ben onların yerinde olsaydım...” diye bir kaç dakika bile olsa, empati kurmaya çalışıyorum.
Bunlar için, durmadan okuyorum, okuyorum, okuyorum...
Ladyimam gibi yüzlerce, binlerce, on binlerce insan var “sanal alemde”...
Ve bu insanlar öyle bir imaj yaratıyorlar ki, dışarıdan bakınca bu ülkede AKP’li olmayan, solcu, muhalif tüm insanları küfürbaz, anlayışı kıt, hoşgörüsü kıt tipler zannediyorsun.
İşte sıkıntı burada.
Ve bana göre; bugün CHP’nin, MHP’nin neden bu oy oranlarında “süründüğünün” tek nedeni de bu...
Kaan Göktaş
twitter.com/kaangkts | facebook.com/kaangkts
Kaynak : http://www.internethaber.com/maskeli-balo...-13232y.htm#ixzz27CBMZTM1