Masallar Yaşandı Bu Tende
Her yanıma bulaşmışsın. Ellerim titrer olmuş, burnumdaki sızısın... Yavaşça dokunuyorum sana, sanki kaybolacaksın.
Ölümden korkmuyorum, nereye gidersen gideyim, senden uzaklaşmak nasip olmayacak.
Balonlarım var artık, uçurtmalarım kaybolsa da üzülmem, bebeklerimi giydirip kaldırdım, çıplak kalsalar da umurumda değil... Hafif hafif sallanıyor yapraklar dallarda, çiçekler en ufak rüzgârda düşüveriyorlar yuvalarından, çekirgelerin sesiyle uyuyorum yine, uyandığımda güneş doğmak üzere ve sen yine aklımdasın.
Bire beş katıp anlatmak geliyor içimden, en sağırına bile duyurabilmek sesimi, üşüşmek istiyorum sevdanın üzerine, konduğum yerden bir tek sen kaldır beni.
Çığlıklarım bir yana, sevişlerim, sevinçlerim, seni özleyişlerim... Gitmekten bahsetmek o kadar yersiz ki, kalmaktan başka bir şey yok, kalmak; sana anlatmak için, ne kadar çok sevildiğini.
Türküler var dilimde, bazen mırıldandığım, bazen haykırdığım... Ruhumda gezindiğin anlarda, hepsi senin.
Anka kuşları, güvercinler, peri kızları... Canavarları öldürdüğünde, masallar yaşandı bu tende!.
Bileklerime taktım, ayaklarıma giydirdim, üzerime örttüm sana ait ne varsa, hiçbiride “neden” demedi. Tilkilerinle barış imzala, kulaklarının pasını sil, gözlerindeki örtüleri tek tek kaldır. Nasıl sevdiysen, öyle sevildin
Şimdi…
Bulutların üzerine çıkıp tepindiğimiz, güneşin doğmak için acele ettiği, denizlerin durulduğu, toprağın hiç kurumadığı bir yerdeyiz. Şaşkınlığın bir yana, sevincine diyecek hiçbir sözüm yok. Çıkar ağzındaki baklayı, üzerine örttüğün ne varsa kaldırıp at, sustur dünyayı...
Bugün; ruhlarımız doğmayı bekliyor, tenlerimiz ete bürünmeyi, yüreğimiz konuşmayı!.