22 Tem
İlk yazımızda da belirttiğimiz üzere bu yazımızda kibrin çeşitlerini (Allahü teâlâya karşı, Peygamberlere karşı ve İnsanlara karşı kibir olarak) ve neticelerini paylaşacağız...
Kibir (Büyüklenmek) üç çeşittir
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir demiştik. İşleniş biçimine göre üçe ayrılır:
1- Allahü teâlâya karşı kibir:
Kibrin en kötüsü budur. Nemrut ve Firavunun kibirleri böyle idi. İlahlık iddiasında bulundular. Bazıları da imanı, ibadeti, namaz kılmayı aşağılık, gericilik sanarak kibirlenirler. Allah, O’na kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler hakkında şöyle buyuruyor: “Büyüklenerek bana ibadet etmeyenler (aşağılanmış bir hâlde) alçalmış olarak Cehenneme girecektir 40/60”. “İnsanlar çok bozuldu diyerek kendini onlardan üstün gören helak olmuştur (Müslim)”.
2- Peygamberlere karşı kibir:
Bazıları, Peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, kibirlenerek onlara uymayı kabul etmezler. Mesela Peygamberimiz (s.a.s) için dediler ki:“Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız 23/ 33-34”. ve aslında ona uymayarak hüsrana uğradılar…
3- İnsanlara karşı kibir:
Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören kibirlidir. Bu hususlar: İlim, ibadet, soy, güzellik, kuvvet, servet ve mevki ile ilintilidir.
İlim: İlim silah gibidir. Düşman ve çocuk elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazusunu arttırır. İlmi ile kibirlenmek, büyük felakettir. Hadis-i şerifte “Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir” buyruldu.
İbadet: İbadeti sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibadet edenin, kibirden kurtulması zor olur" buyrulmuştur.
Soy: Soyu ile övünmek ahmaklıktır. Kabil, Hz. Âdem’in oğlu idi. Babasının Peygamber olması, onu küfürden kurtarmadı. Ayrıca Hadis-i şeriflerde; “Atalarınız ile övünmeyi terk edin” buyrulur (Ebu Davud).
Bir gün iki kişi birbirine üstünlük taslayarak biri, "Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (s.a.s) buyurdu ki; “Hz. Musa’nın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Biri ecdadını 9 göbek geriye doğru saydı. Allah, Hz. Musa’ya, "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendisi de onuncusudur" diye vahiy etmiştir” (İ. Ahmed).
Güzellik: Bu daha çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye ve gıybete vesile olur. Hâlbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç gider. Geçici olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibirlenenin güzelliği, gübrelikte biten gül gibidir.
Kuvvet: Kuvveti ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibirlenmek de, cahilliktir. Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan çok fazladır. Mesela bir insan fil kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Hayvan bu fiziksel açılardan insandan üstündür. Hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle kibirlenmek elbette uygun olmaz.
Servet: Çok zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karun’un çok malı vardı. Malı ile beraber kahrolup gitti. Geçici olarak sahip olunan servetle, malla kibirlenmek, çok çirkindir.
Mevki için Kibir: Gelip geçici olan makam ve mevki de üstünlük sebebi değildir.
Birçok kral, sultan, Firavun mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı ile övünmesi neye yarar?
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde b. Cerrah büyük bir kalabalıkla Hz. Ömer’i karşıladı. Hz. Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:
- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?
Hz. Ömer buyurdu ki:
- Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allah, bizleri islamla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allah, bizi zelil eder, her şeyden aşağı eder.
Kibir cinnetine tutulan kimse, Hakkın cennetine giremez. Ama kibir ile temizlik ve bakımlılık arsındaki ince çizgi de çok iyi muhafaza edilmelidir.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.), bir gün şöyle buyurdular: «Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez». Bu¬nun üzerine ashaptan biri: «Bir adam, elbisesinin güzel ve ayakkabısının iyi olmasını sever. (Bu da kibir midir?)» dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.s.): «Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir hakkı reddetmek ve insan¬ları hakir görmektir» buyurdu.
“Âkil isen kimseye etme hakaretle nazar. Sırçayı gevher bil ey dil, serçeyi Anka gözet.”
“Cehennem, kibirliler için ne çirkin, ne kötü bir yerdir 16/29”.
Hz Peygamber (s.a.s.) Kıyamette Mütekebbirlerin ahvalini şöyle açıklamıştır: "Mütekebbirler kıyamet gününde, insan şeklinde küçük karıncalar gibi haşredilir. Her taraflarından zillet onları kuşatır...( Tirmizî, Kıyâme, 47)"
Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez. Küçük diye, çocuk diye geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı. Doğru söz kimden gelirse gelsin inat etmeden kabul etmeli. Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya, terbiye etmeye çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymakta ve yasak ettiği her şeyden kaçınmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve mücahede denir. Riyazet, nefsin arzularını [haram ve mekruhları] yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri [ibadetleri] yapmak demektir.
“Haydi, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin. 16/29” hitabına muhatap kalmayacak bir yaşam yaşamamız dileğiyle…
Etiketler : Manevi Hastalıklar