Mandacılığın Dayanılmaz Çekiciliği!
Laikler, demokratlar, AB yanlıları olarak tanımlanan bir zümre oluştu.
Aslında bu zümre Osmanlı İmparatorluğu çökerken de vardı. Daha derinlere gidersek, Batı hayranlığı Tanzimat’tan önce başladı. Osmanlının yıkılışında, Amerikan mandacılığına kadar geldi.
Halkına inanmayan, milletini bilmeyen ama Batının yaşam biçimine hayran olan bu zümre; Günümüzün Amerikancılarıdır. Amerikancı sivil toplum örgütleridir. Avrupa birliğine bağımsızlığımızı(Almanya’ya) vermeye hazır zümre…
Bu zümre kendi halkının yapıp ettiklerine karşı, her şeyin batıda yapıldığı gibi yapılmasından yanadır.
Bu zümrenin içine bakıldığında, çok farklı sosyolojik gurupların yan yana olduğunu görürüz.
Partisiz, örgütsüz ama kültürel olarak, Batı’dan yana, mandacılıktan yana olanlar vardır.
Laiklik mücadelesiyle bağımsızlık mücadelesinin bir bütün olduğunu bilmeyen aydınlar mandacıdır.
Ama asıl mandacılar; Batı’nın ürünlerini ve parasını(dolar vs.) ülkemiz halkına pazarlayanlardır.
Ülke pazarlarını uluslararası tekellere peşkeş çeken çıkar guruplarıdır, mandacı olanlar.
Mandacılık inancının temel özelliği üretmiyor olmasıdır. Osmanlı’da da, böyle bir zümre mandacıydı. Üretmeyen ithalatçılar.
Üretmek; kişiye, topluma ve millete güven veren bir şeydir.
İthalat ve hazır para güvensizliğin temel kaynağıdır.
Üretim planı olmayan toplumların geleceği yoktur.
Üretmeyen kişi ve toplumlarda, aşağılık duygusu yüksek olur. Kendine güveni olmaz.
Halkına güvenmeyen, mandacı aydın, aslında kendisine güvenmez. Kendisine güvenmeyen halka hiç güvenemez.
Üretmeyip, çıkar çevrelerinin kuyruğunda dolaşan aydın fikir, de üretemez.
Bir savaş hali veya ülkenin kaderinin belirleneceği bir durum oluştuğunda, mandacılıktan başka çıkış yolu bulamaz.
Bu kolaycılığı ile de çıkar çevrelerinin ana fikri olan Amerikancılık, bir yerlerden peyda olup gelir.
Ve lakin dünya dengeleri siyasi, askeri ve ekonomik olarak hızla değişiyor.
Kolaycı çıkar gurupları ve kolaycı aydının çıkış diye bel bağladığı dağlara kar çoktan yağdı.
Emperyalist-kapitalizm özelleştirmeyi kendisinin kurtuluşu için bir silah gibi kullanmıştı.
Gelişmekte olan ülkelerin pazarlarına ve üretim kaynaklarına bir kara saban gibi çökmüştü. Emperyalist tekeller planlı ekonomiyi uygulayamadıklarından, üretim olarak Çin’in gerisinde kaldılar.
Şimdi Çin, İngiltere’de, iki adet nükleer santral kuracak. Yani özelleştirmenin İngiltere’yi getirdiği yer; Elektrik enerjisi pazarını Çin’e terk etmek oldu. Çin elektrik üretecek ve İngiltere halkına satacak.
Aynı durum Fransa için geçerlidir.
Planlı ekonominin, piyasa ekonomisini yendiği ilk yer; İngiltere’dir. İkinci yer Amerika olacaktır.
Bu sebepten, Amerikancılar, Amerikan mandacıları artık iyi düşünmelidirler.
Amerikan vesayetinin, Türkiye’de uygulanmasını, demokrasi olarak satanlar artık iyi düşünmelidirler.
Hiç kimseye değil, üreteceksin ve kendine güveneceksin.
Üretmek iradeyi güçlendirir. Kendine olan güveni artırır.
Türkiye’deki üretmeyen Amerikancıların son umudu; HDP(PKK), FETO ve bunların kuyruğuna takılan sosyal demokratlara kalıyor.
Düşmanla birleşenler, Türk halkı ile bütünleşemezler.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr