“Maksat Muhabbet Olsun” Korosu…
Geçen hafta Ünye’de “Maksat Muhabbet Osun” adlı sanat müziği korosunun gösterisine gittim.
Prof. Ayşe Yalın tarafından organize ve yönlendirilen çeşitli yaş grubundan koro elemanlarınınhepsi tamamen amatör kişilerdi.
Koro elamanlarından ve gösteriye beni davet etmek nezaketini gösteren kadim dostum Sayın Ahmet Kabayel’in verdiği malumata göre… Her yıl Ekim Ayında çalışmalara başlayan koro… Yaz başlangıcında gerçekleştirdiği gece gösterisi ile… O yıl ki çalışmalarını sergiliyor.
Yine kadim dostumun verdiği bilgiye göre… O gecenin hâsılatı belli bir amaçla kullanılmak üzere bir derneğe bağışlanıyor. Bu yılın hâsılatı “Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği”ne bağışlanmış.
Öncelikle bu alanda çalışma yapan Sayın Yalın’ı kutluyorum. Hem Ünye’de müzik alanındaki eksikliği doldurmaya çalıştıkları… Hem de karınca kararınca bu faaliyetten gelen hâsılatı hayır işine aktardıkları için.
Ve elbette bize… Var olan ama görmezden geldiğimiz… Aslında genelde ülkemizin… Özelde de şehrimizin çok büyük eksikliğini gözler önüne serdikleri için de teşekkür ederiz.
Ve tabi ki konunun vahametini ne derece kavrayabiliriz…
O başlı başına bir muamma.
Ünye yüz küsur bin nüfuslu kadim bir şehir… Kuruluşu bin yılı aşıyor… Yani alışkanlıkları, gelenekleri olması lazım gelen bir şehir…
Birtakım temel değerleri olup… Nesiller boyu bu değerleri sürdüre gelen ve gelmesi gereken birşehir.
Ne yazık ki;
Böyle bir değerler manzumesi olmadığı gibi… Olanını da yitirdi. Düşünün bir kere… Koskoca kadim şehirde avuç içi kadar bir gösteri salonumuz… Kültürel faaliyetlerimizi sürdürecek bir küçük odamız… Ve “kimler geldi kimler geçti…” Diyebileceğimiz kadim kurumumuz…
Tarihi binamız yok.
Şöyle geleneği olan ve işi iştigal ettiği, görev bildiği konuda faaliyet gösteren otorite… İlaçlık
bir kurumumuz yok.
Yine üç tane yan yana gelip çalacak… Koro çalıştıracak saz sanatkârlarımız yok. Ve böyle bir koroya eşlik etmek için başka bir şehirden saz heyeti çağırmak zorunda
kalıyoruz.
Öyle bir şehir ki,
Böyle bir gösteride nasıl davranacağını bilmeyen seyirci nesilleri görüyoruz.
Ve bir şeyi daha görüyoruz… Kendini “en modern, çağdaş” kabul edenle… En “muhafazakâr” kabul eden aslında aynı derece yozlaşma içerisinde…
Netice,
Bana özelde Ünye’yi…
Genelde de ülkemi tarifler-misiniz? Ben size yardımcı olayım isterseniz…
Hiçbir konuda derinliği olmayan bir toplum olup çıkmışız da… Haberimiz yok.
Bir kısmımız bu ülkenin geleceğini resmi bayramlarda atasına biat ta görür… Diğeri ise içini boşalttığı dini inançlarında görür. Ve birbirlerine düşmanlığı… Hakareti...
Küçümsemeyi marifet zannederler… Marifetten öte hayatın gerçeği zannederler.
Hâlbuki bilmezler ki… Yozlaşmışlığın farklı türleridirler.
… … … … … … … …
Yazımı yazdığım gün Muhammet Ali’nin vefatını öğrendim. Onurlu insanların yaptığı gibi…
İnandığını ödün vermeden savunanlardan biriydi.
70’li yıllarda ülkemize geldiğinde sabahın alaca karanlığında onu görmek için Sultanahmet’e gitmiştim. 25 metre kadar yaklaştım. Güleç ve çok temiz bir yüzü vardı. Vücut yapısı boksör olduğunu hatırlatmayacak kadar düzgündü. Sokakta görsem boksör olduğuna inanmazdım.
Saygı duyduğum ve vefatını duyduğumda gözyaşlarımı tutamadığım çok az kişiden biriydi. Ruhu şad olsun…