Makedonya İzlenimleri Karanlıktan Aydınlığa (III)
İnsanın aç gözlülüğünün çevresel ve
sosyal felaketler yaşattığı insanlık tarihi…
Etnik, inançsal, kültürel, dil ve ideolojik
farklılıkların cehennem yaşattığı
topraklardayız. Yakılan ve yıkılan kentlerin ve yok edilen, sakat bırakılan, tecavüze uğrayan insanların şimdi yeni bir demokrasi, yaşam
biçimi kurmaya çalıştığı eski Yugoslavya’nın parçalanmasından sonra ortaya çıkan Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Kosava, Slovenya, Karadağ ile beraber ortaya çıkan
Makedonya’dayız… Bir ülkeden 7 ayrı ülkeye…
Bir spermin bir yumurta ile buluşarak döllenmesinden oluşuyoruz… Her birimiz mucizenin çocuklarıyız. (http://www.gazetemistanbul.com/her-birimiz-mucizenin-cocuklariyiz-makale,3173.html) Yok birbimizden farkımız.
200 ile 500 milyon spremden biriyiz…
Karanlık bir yerde, bir yumurta ile buluşuyoruz.
Zamanı geldiğinde, karanlıktan aydınlığa doğru çıkmaya başladığımızda, ağlamaya başlıyoruz.
Sonrasında ise bilinmeyen başka bir karanlığa doğru gidiyoruz.
Karanlıktan aydınlığa, aydınlıktan karanlığa…
****
Aydınlığa doğru gelirken neden ağlıyoruz?
Neden gelmemek için ayak diriyoruz, sıkı sıkı tutunuyoruz? Sadece güvende olduğumuz yerde, anne karnında kalmak için.
Çünkü ne de olsa, ekmek elden su gölden…
Boşuna değil bu deyim…
Ana karnındaki bebekler için söylenmiş gibi…
Düşünün ne “açıktım”, ne de “altımı ıslattım” diye ağlamaya ihtiyacımız var…
Tüm ihtiyaçlarımız karşılanıyor…
Ve bir gün zorla anamızdan ayrılıyoruz…
Dünyada ilk ışıkla karşılaşıyoruz, aynen öldüğünüzde bir ışıkla karşılaştığımız söylendiği gibi…
Göbek bağımızı bile zorla kesiyorlar… Yugoslav’ya gibi…
“Yeter artık, ekmek elden gölden beslenmeye” diyorlar.
Anamızdan zorla ayrıldığınız andan itibaren başlıyoruz ağlamaya…
Çünkü yeni bir dönem başlamıştır.
Artık güvensiz bir dönemdir, bunun adı.
İstemek için ağlamak gereklidir.
Başka türlü kimse sizi anlamayacaktır.
Boşuna demişler, “Ağlamayan çocuğu meme vermezler” diye.
Sonra büyümeye başlıyoruz, kendimize güvenerek ya da güvensizlikle…
****
Neden mi bunları yazdım?
Bugün yine Makedonya gezisinden izlenimlerimi yazacağım.
Dünyanın tüm çocuklarının oluşumu ve büyümesi de aynı…
Ve hiçbir çocuk doğduğu toprakları, etnik yapısını, anne ve babasını kendisi tercih etmiyorki.
Ne biz onlardan farklıyız ne onlar bizden farklı.
Fark yaşadığımız coğrafyadan kaynaklanıyor.
İnsanlığın tüm dünyaya yayıldığı yer Afrika.
Gittiğimiz yerlerde iletişim için farklı bir dil ve kültür yaratmışız.
Yaşadığımız coğrafyanın özelliklerine uyum sağlamışız.
Göl kenarında Struga’da oteldeyiz!
Dünyanın neresinde olursanız olun, insanların ihtiyaçları aynı.
Coğrafya koşullarından dolayı farklılıklarımız var.
Struga’da oteldeyiz.
Sabah kahvaltısı yapıyoruz.
Masada Büyükçekmece Kaymakamı Mustafa Hulusi Arat, Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün, Meclis Üyesi Ahmet Şahin var.
Hepimizin tabağında aşağı yukarı aynı şeyler.
Birkaç dilim ekmek, domates, peynir, bal, yağ vs…
Kimimiz süt, kimimiz çay, kimimiz portakal suyu içiyor…
Kimisinde birkaç eksik ya da birkaç daha fazla çeşit var.
Başkan Akgün’e diyorum ki; “Başkanım nedir bu dünyadaki kavga. İster zengin olun ister fakir. Ünvanınız, pozisyonuz ne olursa olsun. Hepimizin ihtiyacı bir iki dilim ekmek. Neyin kavgası ki bu?”
“Haklısın” diyor başkan ve başlıyoruz konuşmaya… Ve kahvaltımızı yaparken de koyu bir sohbete dalıyoruz.
Balkanların en güzel kentlerinden birindeyiz
Büyükçekmece ve Struga’nın kardeşliği aynı zamanda göl kardeşliğini de içerisinde barındırıyor.
İki kentte gölden zenginlik sağlıyor. Büyükçekmece’nin bir de denizi var. Ne de olsa büyük ağabey. Küçük kardeş aynı zamanda bir turizm kenti. Büyükçekmece’den fazlalığı var.
Makedonya’nın güneybatısında, Ohri Gölü’nün kenarında bulunan Struga.
Ohri Gölü oluşum açısından Balkanlar’ın en eski ve derin gölü.
İki ayrı ülke, üç ayrı kent var gölün etrafından.
Gölün kenarına kurulmuş üç şehir vardır. Bunlardan Ohri ve Struga Makedonya’nın iki, Pogradec ise Arnavutluk’un bir kenti.
Gölde 200’den fazla tür bulunuyor. Her yerde olduğu gibi, yiyebileceğimiz belli olmasına rağmen aç gözlülüğümüzden dolayı,“herşey insan için” sloganı ile çevreyi kirletmemiz dünyanın her yerinde olduğu gibi, Ohri Gölü’nünde suyu hızla azaldığı için önlem alınmazsa geleceği oldukça karanlık.
Ohri, Osmanlı 1385’den 1912’ye
kadar hüküm sürmüş!
Üsküp’de havaalanında indikten sonra Ohri’ye geçiyoruz.
Kentte, Osmanlı’dan kalma 10 cami 1 tekke bulunuyor.
Kentte 40 tane de kilise bulunuyor. Kent göl manzarası, bölgeye özgü evleri ve tarihî mimari eserleriyle ve Osmanlı’dan kalma Safranbolu evlerine benzer mimari yapısıyla çok önemli turistik bir kent.
Harabati Baba Tekkesi’nin (Sersem Ali Paşa Dergahı) önünde otobüsümüz duruyor.
Tekke’yi ziyaret ediyoruz.
“Osmanlılar, fethettikleri her toprağı bir Müslüman yurdu haline getirmek adına, camiler, külliyeler, vakfiyeler, imarathâneler, köprüler inşa etmişler. Fethedilen topraklarda en kolay ve öncelikli hareket, dervişlerin kurdukları tekkeler vasıtasıyla İslâmı yayma faaliyetleridir. Ohri’deki Halvetî-Hayâtî Tekkesi de bu kapsamda 17. Yüzyılda inşa edilmiş ve günümüze kadar faaliyetine devam edebilmiş.” Yugoslavya Tito döneminde restorant olarak kullanılmış!
“Sultan Süleyman’ın ilk eşi Mahi Devran Sultan’ın ağabeyi Server Ali Paşa bir gün bu bölgede bir tekke yapıp derviş olmak istediğini Kanuni’ye söylemiş. Ona “Sen sersem misin, buradaki her şeyi (beylerbeyi rütbesindeymiş) bırakıp da gideceksin?’’ denmiş. Sersem Ali Paşa adının da buradan geldiğine inanılıyor. Harabati Baba adı ise, Sersem Ali Paşa’nın ölümünden sonra yerine geçen dedelerden biri olan Harabati Baba’dan geliyor.”
Bektaşi Dedesi Abdülmuttalip, tekkede bize bilgi veriyor.
Tekke’nin köşesinde Amerikan Bayrağı, Türk ve Arnavut bayrakları dikkat çekiyor. Ahmet Küçük, neden Amerikan bayrağı olduğunu merak ediyor, Abdülmuttalip soruyu sormadan yanıtlıyor. Arnavutlarla aralarında Tekke için ciddi bir mücadele olduğunu anlatıyor. Amerikan bayrağının tekkeyi korumak için konulduğunu ima ediyor. Yoksa Arnavutlar’ın kendilerine yaşam hakkı vermeyeceğini söylüyor.
Tekke’nin önünde Bakırköy Belediye Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu, tarafından restore edildiğine dair büyük bir afiş dikkat çekiyor.
Kaymakam Ünal, İmamoğlu ile çatıştı ve gitti
Beylikdüzü Kaymakamı Adem Ünal soluğu Şanlıurfa’da aldı… Geldiği günden itaberen tartışmaların içersinde yer alan alanen AK Partili gibi çalışan, Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile AK Partililerin etkisinde kalarak çatışan Ünal bir yıl görev süresininin sonunda yeni kararname ile gönderildi. Beylikdüzü tarihinde bir yıl içersinde gönderilen ilk kaymakam ünvanını alan Ünal inşallah yaşadıklarından ders çıkarır. Neyse gittiği kentin belediye başkanı AK Partili olduğu için çatışma yaşamayacağından üç yıl görev süresini tamamlar.