Maganda Olmak Kolay mı?
Duyarsız bireylerin çoğunlukta yaşadığı bir toplumda mutlu olabilmek imkansızdır.
Sadece kendini düşünen, ihtiraslarına odaklanmış, bu uğurda bir çok güzelliği ve insani değerleri yıkıp-geçmiş maganda tipi insan yapısı, toplumumuzun belki de en büyük sorunudur.
Bu maganda tipler; ev, araba ve para sahibi olabiliyorlar.
Oluyorlar da ne oluyor?
Bunların en büyük özellikleri, camlarını iyice açtıkları araçlarında şehrin en işlek caddelerinden geçerken cd çalarlarını sonuna kadar açmalarıdır.
Bunlar, henüz yolda yürümeyi öğrenememiş kişilerdir. Zira hiç kimsenin kendilerinden rahatsız olduğunu düşünmeden büyük bir rahatlıkla yolun ortasına tükürebilirler. Laf aramızda; acaba yolun ortasında başka bir şey yapmadıkları için onlara teşekkür etmemiz gerekir mi? Sadece bu yüzden insan kendini onlara minnettar hissediyor.(!)
Hani sokaklarımızda her gün sayısı artan köpeklerimizden acayip korkuyoruz ya...
Bence bu hayvancağızlardan korkmamıza hiç gerek yok... Bu güne kadar bu zavallılardan ciddi bir zarar görmüş değiliz...
Asıl zararı, gecenin en ıssız anında aynı onlar gibi havlama sesi çıkarabilen yetenekli kişilerden görüyoruz.
Onlara dikkat edin... Göreceksiniz ki; havlamayla başlayan konuşma çabaları, bir süre sonra hırlamaya ve daha sonra da kükremeye kadar gidecektir.
Akşam olduğunda bir-iki kutu veya şişe alkollü içecek alanlar, keyif yapmakla başkalarını rahatsız etmeyi her dönemde birbirine karıştırmışlardır.
İnsan gibi eğlenenleri ve keyif yapanları tenzih ediyorum.
Ne yazık ki; bu insanlarla dip-dibe yaşıyoruz.
Bazen şöyle düşünmeden edemiyorum:
Şoför olmak isterseniz önce ehliyet alırsınız. Öğretmen olmak isterseniz önce diploma alırsınız. Yurt dışına gidecekseniz pasaport alırsınız. Bir mesleği ifa edecekseniz ustalık belgesi alırsınız.
Ben diyorum ki; şehirde yaşayacak kişilerden, kent yaşamına uyumlu olup olmadığını gösteren bir liyakat belgesi istensin...
Sırf parası-pulu, evi-arsası var diye her insan şehir merkezine sokulmasın... Ya sıkı bir programdan geçirilsin, ya da olay mahallinden uzaklaştırılsın...
Elbette böylesi polisiye tedbirlerle sorunun çözülemeyeceğini ve yapılmasını istediğim şeyin bir ütopya olduğunu ben de biliyorum. Ama gördüğüm çirkinliklerden sonra bunları düşünmeden edemiyorum.
Akşamın bir saatinde veya sabahın köründe sizi yatağınızdan hoplatacak biçimde ısrarla kornaya basanlarla bu şehir hayatı çekilir mi Allah aşkına? Yok mudur bunun bir çaresi?
Şehirde yaşamaya yeterli olmayan bu varlıkları, gruplar halinde kaldırımı işgal ederken sık-sık görürsünüz. Erkekseniz geçin bakalım o kaldırımdan...
Hadi erkeksiniz ve geçtiniz... Ya bayanlar nasıl geçecek?
Adeta kendilerinden başka hiç kimse yokmuş gibi orada ısrarla dururlar. Ve onlar oraya çakılmışlardır.
Bu familyadan olanlar acaba ne yerler, ne içerler?
İşin o kısmını bilemeyeceğim. Ama ne okumadıklarını, ne izlemediklerini çok iyi biliyorum.
Bunlar gazetelerin spor başlıklarının dışında pek bir şey okumazlar. Çünkü diğer bölümleri okurlarsa mazallah beyinleri şişebilir.
Peki kitap okurlar mı? Güldürmeyin adamı...
Eğer onları tanıyorsanız ekranda ne izlediklerini şıp diye anlarsınız zaten... Çünkü bu yapılar, vahşet içeren ne varsa bayılırlar. Kan, silah, kavga, havaya uçurma, saldırma gibi kavramlar üzerinden sorunları çözme anlayışı bunlarda meşhurdur.
Korkarım bu yapıda insan sayısı toplumumuzda fazla olmalı ki; bunu farkeden zeki yapımcılar da bu yönde çalışmalar yapıyorlar. Adamlar haklı tabi... At binenin, kılıç kuşananın...
En şaşılası durumsa şudur: Bunlar her şeyden anlarlar. Özellikle de siyasetten...
Her şeyi nasıl bildiklerini anlamak çok basittir. Söverler, küfrederler, hakaret ederler ve aşağılarlar...
Bunları duyduğunuz anda anlarsınız ki; kültür düzeyi çok yüksek biriyle karşı karşıyasınız...(!)
En masum kusurlarıysa asla dinlememektir. O kadar kusur kadı kızında da olur. HOŞÇAKALIN...