Mafsallarımızın Pörsümesine İnat Düşüncelerimiz Capcanlıydı
Geçen gün, kadim bir hocamızla buluşmayı bahane ederek, nostaljik, ölçülü, saygılı, sevecen, samimi, parasız pulsuz, yer yer muzip, yer yer kahkahaların şenlendirdiği bir birliktelik yaşadık. Özlediğimiz bir beyin fırtınasıydı. Sorduk açıkladı… Katıldık genişledi… Katılmadık daha da genişledi… Birbirimize katılmadık doğrularımızı test ettik… Birbirimize katıldık umudumuz arttı… Tam da bu toprakların ruhuna uygun bir ortamdı…
Toplantıda dikkatimi çekenler en önemli öge “kavramlar” üzerinde mutabakatın olmasıydı. Kavramların “kime göre neye göre”si yoktu… Kavramlar çağını insan odaklı kavrıyordu. Kavramlar, birilerine veya bir şeylere hizmet etme endişesi taşımıyordu. Kavramalar üzerinde uzlaşma olunca konuların özüne inmek mümkün, içerik derinlikli olabiliyordu.
Hocamızın yaşını yakalamıştık çoğumuz, çoğumuz akademik hoşgörüsünü de yakalamıştık… Yaş (tecrübe) ve hoşgörü bir araya gelince ayrışmalardan ziyade paydaşlıklar öne çıkıyordu haliyle… Günlük güdük siyasetin ötesine geçebiliyorduk haliyle… Haliyle söylemler, evsel değil evrensel, bireysel değil genel, öznel değil kamusal (yarar), misyoner değil vizyoner olabiliyordu… Sahip olduklarımızın şükrüyle avunmanın, ötesinde sahip olmamamız gerekenlerin inşallahının düşünsel eylemi, canlılığı içindeydik mafsallarımızı yoklayan yaşlılığın ataletine inat…
Siyaset konuşuldu masamızda, aydın olgunluğu ve şablonlardan uzak kelimelerle… Çevre konuşuldu, mülkiyet konuşuldu, çevre konuşuldu, aidiyetler konuşuldu, ekonomi konuşuldu, eğitim konuşuldu; toplumsal gelişmişliklerimiz, eksikliklerimiz, tarihsel yüzleşmelerimiz temelinde… Sanat konuşuldu misal, sanatın insanın kendini ifade etmesinin en barışçıl yöntemi olduğu… Anılarımızda Tunaya hocamızın bize tiyatro dersi aldırdığı günler canlandı. Tunaya hocamızın tiyatronun, insana özgüven verdiği, konuşma, sunuş, düşündüğünü ifade etme tekniği kazandırdığına dönük sözlerini anımsadık. Ve hatta okullarda tiyatronun ders olarak konması gerektiği konuşuldu… (Şimdilerde kişisel gelişim eğitimleri aslında bunu amaçlıyor…)
İki üç saatlik bir toplantı, gece ertesi güne taşıncaya değin devam etti farkında olmadan, düşünsel lezzetiyle… Herkes mutlu vedalaştı… Boğaza henüz sis düşmemişti… Hiç birimizin aklında ertesi günün var olma rekabeti, 17 milyonluk şehrin itiş-kakışı yoktu… Gecenin göreceli dinginliğinde, gökdelenlerin aydınlatmaları boğazın grizun kış rengine vurup vurup kaçıyordu… Biz yeniden, kaçamayacağımız memleket manzaralarına uyanmak üzere yaladığımız bir hoş seda ile dönyorduk… 19.02.2014
Asım SES