25 Ara
Neoconlar’a yakın bir kişilik olan Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin “Halkbank konusunu dile getirmiştik. Sonuç alamadık. Şimdi imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz” şeklinde ifade ettiği belirtilen açıklamaları, operasyonun nereden yönetildiğinin göstergesi.
Her ne kadar ‘hayır böyle söylemedim’, dedi diyebilirsiniz. Basiretli olmak lazım. ‘Evet, ben söyledim’ mi diyecekti?
Koordinasyon ABD elçiliğinden yapılsa da, belli ki planlama Siyonist AIPAC ve ADL’den...
Bugünkü operasyonun failleriyle, ‘Ergenekon’ olarak tanımlanan yapıya operasyon yapan ekip aynı. O günlerde de birçok kimse ‘Ergenekon operasyonlarının amacının, devlet içindeki derin yapıyı tasfiye ederek, yerine kendi ekiplerini inşa etme çabası’ olarak değerlendirmişti.
WikiLeaks belgelerini dikkatle takip edenler, bu belgelerde Ergenekon operasyonunu yapan ekibin, Ergenekon konusunda ABD elçiliğine gidip, sunum yaptıklarını da hatırlarlar.
Eski veriler, yeni buluşmalar ile ABD elçisinin konuya dair çıkışı, operasyon öncesinde her şeyden haberdar olduğu, hatta ‘talimatlar’ verdiği tezini doğrular. CHP genel başkanının tam bu saatlerde elçiliğe çağrılması da manidar olmaktan öte, hem iktidara yönelik mesaj, hem de bir çeşit algı yönetimidir.
Her şeyin önceden planlandığının en büyük delili, Bakanlara yönelik 504 sayfalık fezlekenin tüm ifadelerden sonra 2 saatte hazırlanmış gibi sunulmasıydı. Gelişmeler göstermiştir ki, fezleke çok önceden yazılmış ve yandaş medyaya servis bile edilmiş.
Gülen, her ne kadar biz yapmadık dese de, bütün inandırıcılığını yitirmesine yol açan konuşmaları, kendisine bağlı yayın organları ve kişilerin canhıraş mücadelesi, bu ihaleyi üstlendiklerinin delili. Beddua ise, sözü biten bir suçlunun yalvarışından öte, çaresizliğin alâmetifarikası.
Sözcü, Yurt, Cumhuriyet ve Aydınlık gibi gazetelerin iktidar düşmanlığında kullandıkları dil, hoş olmasa da anlaşılabilir. Oysa Zaman, Bugün, Taraf hatta Radikal’in kullandığı dil ise ‘öç alma’ ve ‘tahrip etme’yi amaçlıyor.
Gülen’in önemli ölçüde, asker, polis ve yargıda örgütlendiğini herkes bilir. İçerden kaynaklar, konuya dair insanın kanını donduran şeyler anlatıyor. Mesela, cemaatin referansı olmadan ‘Ankara Polis Okulu’na öğrenci alınmadığı, puanı tutup girse dahi o polis adayının orada barınamadığı dile getiriliyor. Bütün bunlar, aslında yolun sonundan başka neye işaret edebilir ki?
Söz konusu operasyonun, Türkiye ve Türkiye’nin meşru iktidarı, dolayısıyla da fazla diş geçiremedikleri Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olduğundan bütün dünya emin.
ABD’deki Buzzfeed.com adlı bir haber sitesi bile, son gelişmelerin Türkiye’ye yönelik bir komplo olduğunu dile getiriyor.
Olayda birçok yerli yabancı taşeron kullanılsa dahi, bunun Siyonist bir yapım olduğu ortada. Peki neden?
Bir:İsrail ve ABD’deki muhafazakârlar (yani Hıristiyan Siyonistler olarak da adlandırılan neoconlar) özellikle Mısır, İran ve Suriye politikaları başta olmak üzere, birçok meselede artık fazla bağımsız hareket eden Türkiye’yi zayıflatmak ve eskisi gibi istediğinde tokatlamak istiyor.
İki: Bunun içinde bir Türk bankası üzerinden hükümeti zora sokuyor.
Üç: ABD’de dâhil birçok ülke mali krizi atlamazken, Türkiye, kiriz şöyle dursun, ekonomisi hızla büyüyor. Bununla da kalmayıp, bankasını küresel oyuncu yapmaya kalkıyor. Bu da küresel aktörlerin canını çok sıkıyor.
Dört: 15 yıldır taraftarlarını, örgütlerini, şirketlerini ve medyasını Pennsylvania’dan yöneten Gülen’in, taraftar devşirme için en önemli kaynağı olan dershanelere yönelik kapatma girişiminde araları iyice bozulmuşken, bu gerginlikten yararlanmak isteyen güçlerin, Gülen ve onun ekibiyle ittifak yaparak hükümeti devirmek, ya da ders vermek istemesi normal. Normal olmayan, onların kendini kullandırması.
Beş: Küresel tefecilerin kalbi olan (ve çok büyük bir manevi anlamı bulunan) Davos’ta, herkesin önünde secdeye eğildiği Yahudi lobisi ve İsrail’e karşı ‘One minute’ denilmesi, ardından gelen ‘Mavi Marmara’ süreci, egemen yapıları rahatsız etmişti. Bu gelişmelerden, Gülen’de rahatsızdı. Kaldı ki, Hüseyin Gülerce, bugün bir ABD gazetesinde yer alan mülakatında, ‘Mavi Marmara yüzünden hükümetle aralarının bozulduğunu’ itiraf ediyor.
Altı: Yok edilmesi uğruna büyük bir dünya savaşı çıkarılan Osmanlı’nın torunlarının, yeniden ‘ben de varım’ diyerek küresel sisteme meydan okuyup, ‘BM Güvenlik Konseyi’nin yapısını dahi tartışmaya açması, uzun zamandır uzak kaldığı Afrika’ya yönelmesi, Türkiye’ye yönelik ittifakları kolaylaştırdı.
Her şey çok söze hacet bırakmayacak kadar sarih. Amaç, her gün büyüyen ‘Yeni Türkiye’nin gelişimine engel olmak.
‘The Gülen Cemaati,’ ekibi, niyeti ve işbirliği kanalları açısından bilinçli ya da bilinçsiz, kamuoyu nezdinde de deşifre oldu. Kendi kendilerini afişe ettiler.
İktidara düşen şey; burnunun dikine gitmek yerine, dostu düşmanı iyi seçmek, samimi eleştirileri gözardı etmemek, doğru insanlarla çalışmak, çevrelerindeki kimselere batılı güçlerce üflenen şeytanî fikir ve önerilere uyarak hata yapmamak, içlerindeki kamu kaynaklarına el uzatanlar ile uçkuruna sahip çıkamayan kişiliksizlere, âleme ibret olacak şekilde ders vermek!
Bunu yapmazsa ‘Yeni bir Türkiye’nin inşâsı hem kolay olmayacak, hem de kalıcı.
Etiketler : 'Yeni Türkiye', İktidara düşen, The Gülen Cemaati