Lütfen Bana “Kardeşim” Deme Arkadaşım Olmayı Beceremeyeceksin!
Bayram tatilimi memleketim olan Ordu’nun yeşil yamaçlarına yaslanmış köyümüzde geçirdim. Ordu’ya 20 km. mesafede ve fakat rakım 500 civarında olduğu için Ordu sahiline göre daha bir nefes alınabilir, daha bir yaşanılası bir yer. Küresel ısınma Doğu Karadeniz’de de bariz olarak kendisini hissettiriyor. Çocukluğumda bizim oralara kırlangıç gelmezdi, şimdi fink atıyorlar parçalı bulutlu gökyüzünde.
Bilirsiniz küslükler en fazla bayrama kadar sürmeli, bayramlarda dargınlar barışmalı derlerdi büyüklerimiz. Hz. Muhammed “Müslüman müslümanın kardeşidir” derken de en büyük savaşı kabilecilik anlayış ve geleneklerine açmıştı. Gel gör ki, öteden beri muhafazakâr-gelenekçi Sünni İslam inancında olan köyde, kardeş kardeşle, amca yeğenle, eltiler, dünürler birbirleriyle hatta baba oğulla dargınlar. Sebep ya yer paylaşımı veya dedikodulara kulak vermek. Birilerine göre marjinal olan ben mi? Valla 1000 km.lik yolu yaşlanmış anne-babamın duasını almaya gittim, her kesle barışık olmanın tadını çıkardım.
Peygamberimizin ümmetine vasiyet gibi hadisi olan, “Müslüman müslümanın kardeşidir.” anti-kabilecilik anlayışı daha Hz. Ömer’in halifeliğinde çiğnenmeye başlamış, Hz. Osman döneminde ayyuka çıkmıştır. Halife Hz. Osman amcaoğlu olan, Mekke’nin fetihten önceki son müşrik yöneticisi Ebu Sufyan ve oğullarını (misal Şam Valisi Muaviye) kollamakla suçlanmıştır. Velhasıl Araplar daha İslam Peygamberinin vefatından 10-15 yıl sonra da tekrar ümmetçilikten (Müslüman kardeşliği) kabileciliğe dönüş yapmışlardır ve bugüne kadar da bu anlayış gelmiştir. İslam dünyasında etkin ve ekol olabilecek iki unsur olan Türkler ve İranlılar ise, farklı coğrafya ve farklı kültürlere sahip oldukları için devlet ve toplum gelenekleri de farklı olmuştur; yani kabileci konfederasyonlardan ziyade merkezi bir devletin ağırlığı hep ola gelmiştir.
Daha öncede açıklamıştım, Arap baharından demokrasi çıkmasını bekleyenlerin, bu nedenle yanılabileceğini. Nitekim kabilecilik anlayışı, demokrasiyi vatandaşlar arasında sosyal bir barış için araç olarak görememiş, demokrasiyi sandığın (seçim) mutlaklığına dayalı bir çoğunluk diktası için araç olarak algılamıştır. Mısır’da % 52 ile iktidar olan İhvan hareketi de (Müslüman Kardeşler hareketi), tüm İslam entelektüelliği ve diktatörlüklere muhalif olma deneyimlerine rağmen bu Arap kabilecilik anlayışından kurtulamamıştır. Bunun sarhoşluğu veya fütursuzluğu ile hareket ederken “öteki” % 48’i ürkütmüştür. Sadece % 48’i değil, diktatörlüklerden hoşlanmayan ve fakat İslam şeriatı uygulamalarına da (özellikle işine gelmediğinde) pek yakın durmayan küresel sermayeyi de ürkütmüştür Mısır’daki İhvan iktidarı.
Ölümlerin en kötüsü insanın insanı öldürmesidir. Mısır’daki katliamlara, insan olarak kimsenin rıza göstereceğini ummak istemem. Lakin insanlık tarihi de, iktidar mücadelesinin, namluya sürülen insanla hedefteki insanın vurulması üzerine oturtulduğunu göstermektedir bize. Ve insan kanıyla demlenmiş demeçler artık inandırıcılığın ötesinde, tiksindirici geliyor bana: “….şiddetle kınıyoruz…” Eee.. Eee’si, emperyalistlerin kucağında demokrasi mücadelesi verilemez, tezini güçlendiriyor yaşananlar!
Ve eee’si, ideolojilere, dinlere, dillere dayalı “kardeşlikler” dönemi bitmiştir. Bitmiştir de, bu tür kardeşliklere dayalı iktidar mücadeleleri için ölümlere razı edilenlere yanarım. Ölümün şereflisi olmaz, illa da olacaksa insanlık onuru için ölmeyi yeğlerim; yani kula kul olmamak için, yani kendim için... 15.08.2013
Asım SES