Lüküs Hayat mı Antroposfik Hayat mı?
Hürriyet gazetesinde Mesude Erşan imzalı “Zeynep Casallini’ nin çocuğuna aşı yaptırmama kararı tartışılıyor” başlıklı haber şöyle başlıyor:
“Geçtiğimiz günlerde ikinci kere anne olan Zeynep Casallini’ nin eşi Tahsin Berk hastane çıkışında “Çocuğa hastanede aşı yaptırmadık ve ilaç verdirmedik. Çocuk felci, verem ve menenjit gibi birkaç aşı dışında gerekli olmayan aşıları yaptırmayacağız. Mesela ateşi çıkıp iyileşebileceği hastalıklarla ilgili aşıları olmayacak” dedi. Aile kararlarına gerekçe olarak her şeyin doğal seyrinde olması gerektiğini gösteriyor. Uzmanlarsa bu konuda farklı düşünüyor.”
Haberin devamında üç uzman görüşü var. Bunların üçü de aşı yaptırmama kararının “çok yanlış” olduğunu ve çocuğun hayatını riske attıklarını, hatta çocuğun başına bu yüzden bir iş gelirse dava bile edilebileceklerini söylüyorlar. Neyse ki ilaç konusunda aileye hak veriyorlar.
Her çocuk 11 aşı olmak zorunda
Sağlık Bakanlığının uygulanması zorunlu rutin aşı programında doğumdan ilköğretim sekizinci sınıfa kadar toplam 11 hastalığa karşı ücretsiz aşı yapılıyor. Bunlar hepatit B, verem, difteri, tetanos, boğmaca, çocuk felci, hemofilus influenza tip B, kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve pnömokok aşıları.
Bu aşıların hangilerinin gerekli hangilerinin gereksiz olduğunu başka bir zaman tartışmaya bırakıp bugün bu davranışın arkasında yatan sebepler üzerinde durmak istiyorum.
Antroposofik hayat tarzı yaygınlaşıyor
Ben bu alenin verdiği karara saygı duyuyor hatta onların bu her aşıyı yaptırmama kararlarının çok da yanlış olmadığını düşünüyor ve onları destekliyorum.
Zeynep Casallini’ yi de ve eşini de tanımam ama onların bu davranışlarının son senelerde Batı ülkelerinde giderek daha çok taraftar bulmaya başlayan “antroposofik hayat” kavramıyla örtüştüğünü söyleyebilirim. Bu farklı hayat tarzı tüm dünyada giderek daha çok taraftar buluyor.
Antroposofi nedir?
Antroposofik hayat, kısaca bir çeşit ‘tabii hayat’ anlamına geliyor. Antroposofi, 20. yüzyıl başlarında Avusturyalı filozof ve pedagog Rudolf Steiner tarafından geliştirilen ve ismi ‘insan olmanın bilgeliği’ veya ‘insan olmanın bilinci’ anlamına gelen bir doktrindir. Yunancada, antropo ‘insan’ ve sopho da ‘bilgelik’ demektir.
Antroposofinin amacı, teknolojinin getirdiği kolaylıkları da arkasına alarak nitelikli hayatın temellerini sadece materyalizm üzerine kuran insanların fiziksel ve ruhsal sağlıklarına yeniden kavuşmalarını ve gerçek mutluluğun yalnız dünyevi şeylerde olmadığını anlayıp sahip olduğumuz içsel zenginlikle hayatta daha mutlu olmamızı sağlamaktır.
Antroposofi, sözde üretimi artırmak için tarımda ve gıda üretiminde bilinçsizce kullanılarak bizleri zehirleyen kimyasal maddelere karşı insanlığı yüz yıl evvel uyarmış ve son zamanlarda dünyada benimsenmekte olan biyo-dinamik tarım tekniğini bu soruna bir çözüm olarak çok önceden sunmuştur.
Bu hayat tarzında hazır ve katkı maddeli yiyecekler yerine organik olarak üretilmiş ve canlı laktobasiller içeren fermente besinler tüketilir.
Çocuklara antibiyotikler ve ateş düşürücü ilaçlar çok az verilir, çocukluk çağı aşılarının birçoğu yapılmayarak çocukların bu enfeksiyonları tabii olarak geçirmeleri sağlanır.
Birçok hastalığın sebebi Batı tarzı hayat
Çocukların çeşitli bakteri ve virüslere karşı aşılanmaları, hayvanlarla temaslarının ortadan kalkması, çok temiz ortamlarda büyütülmeleri, çok fazla antibiyotik kullanılması, küçük yaşlarda geçirilen enfeksiyonların azalması, sezaryen doğumlardaki artış, anne sütü yerine mamalarla beslenme, katkı maddesi içeren yiyecek ve içeceklerin ve hazır gıda tüketiminin artması, şişmanlık, çocukların kapalı ortamlarda alerjenlere, sigara dumanı, kimyasal maddeler gibi irritanlara ve elektronik aletlerden kaynaklanan elektromanyetik alanlara daha fazla maruz kalmaları Batı tarzı hayatın temel özelliklerinden bazıları.
İşte, başta kanserler, kardiyo-vasküler hastalıklar, astım ve alerjiler olmak üzere birçok hastalığın Batı tarzı hayatla alâkalı olduğu ileri sürülüyor ve bunun kanıtları ortaya konuyor.
Antroposofik eğitim
Antroposofi, tıptan başka, eğitime, sanata, mimariye ve ziraata da uygulanıyor. Bugün dünyada bu doktrine göre eğitim veren ve Waldorf ismiyle bilinen sayıları 1000′e yaklaşan okullar ve sadece Almanya’da 500 Waldorf çocuk yuvası vardır.
Bu görüşe göre, eğitimlerin en gerçeği, organik olarak insanın, toprağın ve kültürün özünden doğar. Bu eğitim modelinde çocuklar ve gençler yani “insan olmaya çalışan ruhani varlıklar” her biri yedi yıllık üç evreden geçerler. Eğitiminin amacı bağımsız düşünebilen, kendilerini bilen, dünyada kendilerini güvende hisseden ve hünerlerini ortaya koyabilen bağımsız bireyler yetiştirmektir.
Eğitim tabii ortamda yapılır. Teknoloji ve tahta parçalarıyla hayal gücü geliştirilerek yapılan eğitim yaratıcılık ağırlıklı ve dersler öğrenciye model olabilecek kişiler tarafından veriliyor. Örneğin resim dersi, öğretmenden değil ressamdan, müzik dersi piyanistten alınıyor.
Waldorf eğitiminde, not vermek, sınıfta kalmak yoktur, ilkokulda sınıf öğretmeni tüm dersleri hazırlar ve uygular, bütün bir dönem her sabah ilk iki saat bir ana konu işlenir, ‘eyleyerek öğrenme’ uyarınca önce yazma, sonra okuma öğrenilir.
Oyunlar ve şarkılarla çocuğun ilgisi canlı tutularak dersler sadece uslu uslu oturulacak saatler olmaktan çıkarılır. Birinci sınıftan itibaren iki yabancı dil öğrenilmeye başlanır.
Ortaokulda el işi, işletme ve toplumsal çalışmalarla uygulamalı eğitime ağırlık verilir. Dil yetisi ve toplumsal iletişimin gelişmesine ket vurmamak bakımından bilgisayar ancak ortaokulda öğrenilir. Teknoloji ve bilgi işlem dersleri başlar.
Öğretmen karne hazırlamaz, ama her çocuğun yetenekleri ve kişisel gelişimi hakkında defter tutar. Velilerle çok sık görüşülür. Okul velilerle öğretmenlerden oluşan ve her hafta toplanan bir kurul tarafından idare edilir.