Lozan’dan Ne Kaldı?
Türkiye’de her yıl 24 Temmuz günü “Lozan Barış Antlaşması” günü olarak kutlanmaktadır. Lozan’a taraf olan 17 ülkeden kaçında bu gün bir kutlama günüdür? Özellikle İngiltere’de kutlanır mı? Anglo Sakson geleneğinden gelenlerin anılarında bu konuda bir bilgi var mıdır? Bilindiği gibi itilaf Devletleri ile Ankara Hükümeti arasında imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşmasından (11-10-1922) sonra aynı itilaf devletleri Türkiye hakkındaki anlaşmazlık konularının ele alınacağı bir Barış Konferansının düzenlenmesine karar verdiler. Konferansın adı “Yakın Doğu İşleri Konferansı” diye ilan edilmiştir. Konferansa hem İstanbul (Osmanlı) hem de Ankara hükümeti ayrı ayrı 27 Ekim 1922’de davet edilmiştir. Osmanlı hükümetinin de davet edilmesi 1 Kasım 1922’de Osmanlı saltanatının (padişahlığının) kaldırılması ile sonuçlandı. Bu olay nedeniyle artık İstanbul Hükümeti de kalmamış oldu. Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Slovenya, Bulgaristan, Rusya (SSCB), Belçika, Portekiz ve ABD temsilcileri katılmıştır.
TBMM/Ankara Hükümetini temsilen İsmet Paşa başkanlığında Rıza Nur (Sinop Milletvekili), Hasan Hüsnü (Saka) beyden(Trabzon milletvekili) oluşan üç kişilik bir delege (murahhas) heyeti ile, müşavir, katip, basın müşaviri, tercüman gibi çeşitli unvanları olan yüzden fazla insandan oluşan bir heyet Lozan’a gitmiştir. O günlerde resmi olarak ordudan ayrılan Dış İşleri bakanı olan İsmet Paşa, ordu komutanlığı devam ediyormuş gibi yanına yaverlerini, hizmet için ondan fazla da asker alarak götürmüştür. Koskoca Batı cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın heyetin diğer üyeleri gibi tek başına gitmesi elbette şöhretine uygun düşmezdi! Konferans 20 Kasım 1922’de başladı özellikle Musul hakkındaki görüş ayrılıkları nedeniyle 4 Şubat 1923’te dağıldı. İkinci Lozan görüşmeleri 23 Nisan 1923’te başladı ve 24 temmuz 1923’te antlaşmanın imzalanması ile sonuçlanmıştır.
Konferansta ele alınan konular için; Askeri ve arazi komisyonu, Azınlıklar ve yabancılar komisyonu, Mali ve iktisadi işler komisyonu adıyla üç ayrı komisyon kurulmuştur.
Türk heyeti Lozan’da Misak-ı Milli kararını savunacaktı. Hatta pek çok resmi çevreye, Lozan kutlamalarına bakılırsa antlaşma ile Misak-ı Milli ilgili devletlere kabul ettirilmiştir. Hatırlanmalıdır ki Misak-ı Milli 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisinin aldığı bir karardır. Buna göre: “Mondros Mütarekesinin yapıldığı gün (30 ekim 1918) Osmanlı ordularının elinden çıkmış olan yerlerde referandum yapılmalı, o yerlerin halkı hangi ülkeye bağlanmak istiyorsa oralar da o ülkeye bağlanmalı, mütareke günü Osmanlı ordularının elinde bulunan yerler ise hiçbir şekilde bırakılmayacaktır.” TBMM’de açıldıktan sonra bu Misak-ı Milli kararını kabul ettiğini ilan etmiştir. Lozan öncesinde ve Lozan görüşmeleri devam ederken dönemin bütün yetkilileri yaptıkları konuşmalarda; Misak-ı Millinin kabulünden başka bir sonuca razı olmayacaklarını açıklamıştır. Ancak Lozan’da kabul edilen sınırlara bakıldığında, 30 Ekim 1918’de Osmanlı ordularının denetiminde olan Antakya-Halep-Musul Türkiye sınırları dışında kalmıştır. Mütareke gününe kadar Osmanlı ordularının elinden çıkmış olan Filistin-Lübnan-Ürdün-Suriye-Arabistan-Irak’ta referandum yapılmadığı gibi Lozan’da bunun müzakeresi bile yapılamamıştır. TBMM açıldığında Ankara milletvekili gönderen Batum Türkiye sınırları dışında kaldığı gibi orada da bir referandum yapılmamıştır. Yine Misak-ı Milli kararında Batı Trakya’da bir referandum öngörüldüğü halde bir referandum yapılamamıştır. Mısır-Sudan-Libya üzerindeki Osmanlı hakları Lozan’da müzakere bile edilememiştir. Limni, Semadirek, Sakız, Midilli, Sisam ve 12 Ada Yunanistan ve İtalya’ya bırakıldı. Kıbrıs’ın adı bile anılmadan İngiltere’ye bırakıldı. Boğazlar üzerine konulan uluslar arası komisyon ipoteği ise ancak 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile kaldırılabilmiştir.
Lozan’da Türkiye’nin kayıpları yukarıda sıralanan arazi ile sınırlı değildir. Beş yıl süreyle Türkiye’de adli ıslahat yapılana kadar hukukçulardan oluşacak bir müşavirler heyetinin Türkiye’de bulunması kabul edildi. Türkiye “hukuk alanında yapılan inkılablar” bu müşavirler heyetinin eseridir. Türkiye’de hukuk alanın emperyalistlerin istedikleri düzenlemelerin yapılması garantisinden sonra kapitülasyonların kaldırılmasının fazla kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Üstelik 1914’te İTC yönetimi kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırdıklarını ilan etmiştir. Gümrüklerin beş yıl süreyle eski düzeyinde kalacağı garantisi de Lozan antlaşmasında yer almıştır.
Lozan barış Antlaşması TBMM’de büyük eleştirilere uğradığı için Meclis aceleyle seçime götürülmüştür. TBMM’de Lozan’a dolayısı ile hükümete muhalefet eden milletvekillerinin hiç birisi 1923’teki seçimlere sokulmamıştır. Seçimden sonra yeni TBMM Lozan Barış antlaşmasını 23 Ağustos 1923’te oturuma katılan 227 milletvekilinin 14’ünün hayır, 213’ünün evet oyu ile kabul etmiştir. TBMM’de Lozan Barış Antlaşmasının onaylanmasından sonra 4 Ekim 1923’te İtilaf Devletleri İstanbul’u boşaltmıştır. 3 Mart 1924’te TBMM’de Halifeliğin kaldırılmasından sonra ise İngiltere Parlamentosunda Lozan Antlaşması onaylanmıştır.
Lozan’da aslında batı vesayetinde bir idarenin zemini hazırlanmıştır. Daha sonra modalaşan günümüzde de tekrarlanan Çağdaş uygarlık düzeyi (muasır medeniyet seviyesi) aslında batılı değerlerin yüceltilmesi ve kayıtsız şartsız hem de hükümet zoruyla onların Türkiye’ye yerleştirilme çabasıdır ki batı vesayetinde kurulan bir idari yapının formülüdür.
Türkiye sınırlarının, sömürgeci batılı ülkelere tasdik ettirildiği bununla sınırların garantiye alındığı gibi iddiaların da inandırıcılığı yoktur. Hatırlanmalıdır ki, 1856 Paris Antlaşması ile de “Osmanlı devleti bir Avrupa ülkesi” sayılmıştır. Sınırları Avrupa ülkelerinin garantisi içine alınmıştır. Ama o garantiyi veren ülkeler kısa bir süre sonra kendi aralarında Osmanlı topraklarını paylaşan gizli antlaşmalar yapmaktan çekinmemiştir.
Sevr Antlaşması ile Doğu Anadolu’da kurulmuş olan (altı ili içine alan) Ermenistandan vazgeçilmek zorunda kalınmıştır. Dicle nehrinin doğusunda kalan, Van Gölünün güneyinde bulunan (Hakkari-Siirt-Şırnak-Batman-Mardin) bölgeyi içine alan muhtar Kürdistandan vaz geçilmiştir. Bunun yanında Güney Anadolu’da Boğazlar bölgesinde, itilaf devletlerine bırakılan, Ege’de Yunanistan’a, Karadeniz’de ise Rumlara (Pontuslara) bırakılan bölgelerden batılılar vaz geçmek zorunda kalmıştır. Doğu’da Ermenilere karşı yapılan başarılı savaşın ardından Ermenistan Cumhuriyeti ile yapılan Gümrü Antlaşması ile (2 Aralık 1920), Batı’da Yunanistan’a karşı yapılan savaşta Yunanlıların büyük yenilgisi ile sonuçlanan savaş, itilaf devletleri arasında (özellikle İtalya ve İngiltere) arasında baş gösteren anlaşmazlık, Fransa’nın İngiltere’den ayrılarak Ankara hükümeti ile yaptığı 20 Ekim 1921 Ankara itilafnamesi ile güney sınırının ortaya çıkması 16 Mart 1921’de SSCB ile TBMM Hükümeti arasında Moskova Antlaşmasının yapılmış olması fiilen Sevr Antlaşmasını ortadan kaldırmıştır. İngiltere’nin tek başına, Sevr Anlaşmasını uygulamak için Türkiye ile savaşması ise dönemin şartlarında yıkarda sıralanan antlaşmalar nedeniyle de mümkün değildir. Türkiye sınırları İtilaf Devletlerinin özellikle İngiltere’nin bir lutfu olarak ortaya çıkmamıştır. Türkiye sınırlarını böyle bilmek ve göstermek ya büyük bir cehaletin yada siyasal bir bağnazlığın sonucu olabilir.
Son dönemde özellikle Kürt milliyetçi çevrelerinde “Lozan ile Kürtlerin dörde bölündüğü”, “Lozan’ın bir emperyalist paylaşma antlaşması olduğu” gibi iddialar savunulmaktadır. Hatırlanmalıdır ki, Türkiye ile İran arasındaki sınır daha 1639 Kasr-ı Şirin Atlaşması ile çizilmiştir. Antlaşmanın taraflarının (Safaviler-Osmanlılar) Kürtleri bölmek için böyle bir antlaşma yapmış olabileceklerini düşünmek tarihi yok saymak, Osmanlıları, Safavileri tanımamak olur. Doğrusu bu kadar bilmezlik ise aslında eğitimle olabilir! Kürt nüfusunun Irak ve Türkiye arasında Lozan ile bölündüğü açıktır. Türkiye’nin Irak’ta Kürt ve Türkmen nüfusun meskun olduğu Musul vilayetini almak için uğraştığı hatta bu yüzden Türkiye Irak sınırının Lozan Antlaşması kapsamının dışında tutulduğu da bilinmektedir. Ancak daha sonraki gelişmeler ve Ankara Hükümetinin aceleyle İngiltere ile anlaşmak ve çağdaş uygarlık seviyesi adı verilen düzenlemelere yönelmeyi tercih etmesi sonunda ve en başta ise Musul bölgesinde petrolün bulunması, petrol bölgesini İngiltere’nin Türkiye’ye bırakmak istemeyişi sonunda 1926 Ankara Antlaşması ile Musul ve orada meskun olan Kürtler ve Türkmenler Türkiye sınırları dışında kalmıştır.
Musul bölgesi zaten Osmanlı toprağı idi. Mondros Mütarekesi esnasında da Osmanlıların elindeydi. Bu yüzden Misak-ı Milli sınırları içinde sayılmıştı. Üstelik nüfus çoğunluğunun Kürtlerden ve Türkmenlerden oluşması Türkiye’nin kendi lehine saydığı unsurlardı. Ancak petrolünün olması ve Hindistan yoluna yakın olması Musul’u İngiltere için stratejik açıdan daha değerli ve vazgeçilemez etmiştir. Ankara Hükümeti İngiltere’ye karşı aynı ölçüde kararlı davran(a)mamıştır. Ankara Hükümetinin sırf Kürtleri bölmek için böyle davrandığını iddia etmek yalnızca hamasete dayalıdır.
PKK muhalifi Kürt Milliyetçi çevresinden nasname.com çevresinin, “demokratik özerklik” tartışmasına bağlı olarak başlattığı “2.Lozan’a hayır” kampanyası dikkat çeken bir içeriğe sahiptir. Çünkü onların iddiasına göre Kürtlerin bağımsızlığını içermeyen, demokratik özerklik veya federasyon gibi idari statüler sonuç itibarı ile “Kürtleri Ankara’ya bağlı tutmaya devam edecektir, kimsenin böyle bir karar almaya hakkı yoktur bu hak ancak her halkın kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde Kürt halkına aittir” denilmektedir. Kararı Kürtlere bırakılmak istenen “Kürdistan’ da yalnızca Kürtler değil, Türkler, Araplar ve Zazalar da meskundur. Onların kendi kaderlerini tayin etme hakları için ise “Kürdistan'da yaşayan halkların, Kültürlerin ve inançların özgürce yaşamasını sağlayacak tüm hakları, Kürdistan iç hukuku tarafından düzenlenecektir” görüşü oldukça dikkat çekicidir ve sömürgeci bir amacı barındırmaktadır. “Kürt ve Kürdistan Sorunu” Türkiye’nin iç meselesi sayılmazken, Türkiye’nin/Türklerin karar veremeyeceği bir konu olarak görülürken sıra “Kürdistan’daki halkların” durumuna gelince bu “Kürdistan’ın iç meselesi sayılmaktadır. Halbuki Kürtlerin elbette kendi kaderlerini tayin etme hakkı olmalıdır ama aynı şekilde Türklerin Arapların ve Zazaların da kendi kaderlerini tayin etme hakları olmalıdır. Adalet eşitlik ve mantık bu sonucu doğurmaz mı? Kürt milliyetçileri kendileri için gördükleri bir hakkı başkaları için görmüyorlar. Bu konuda Kemalizm’in etkisinde kaldıkları görülmektedir. Zaten milliyetçilik büyük ölçüde hayalci olmak ve gerçek dünyadan kopmuş olma sonucunu doğurmaktadır. Adalet eşitlik ve tutarlılık gibi temel kuralların göz ardı edilmesi sonucuna yol açmaktadır. Kürt milliyetçiliği de büyük ölçüde bu zaafları taşımaktadır.
SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA
Ayın Tarihi, 1340/1341 - 1924/1925. Ankara.
Bilal N. Şimşir, Lozan Telgrafları (1922-1923), Ankara 1990.
Bilal N.Şimşir, Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler, Ankara 2004 .
Çağrı Erhan, (2003) Yaşayan Lozan, Ankara 2003.
E. E. Adamof, Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu’nun Taksimi Planı, Çeviren: H. Rahmi, Sadeleştiren: H. Mutluçağ, İstanbul 1972.
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, C.l-ll, Ankara 1993.
Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası, Doz Yayınları, İstanbul 1992.
İsmail Beşikçi, Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mücadelesi 1915-1925 I-II, Yurt Yayınları, Ankara 1992.
İsmail Beşikçi, Devletlerarası Sömürge Kürdistan, Alan Yayıncılık, İstanbul 1990.
İsmet Demir, vd Musul – Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri, Ankara 1993.
İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, (1920-1945), Ankara 1983.
J. E. Claude, Kürtler, Türkler ve Araplar, Çeviren: Serdar Şengül, Serap Ruken Şengül, İstanbul 2003.
Kadir Mısıroğlu, Musul Meselesi ve Irak Türkleri, İstanbul, 1972.
Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi Hezimet mi? İstanbul tarihsiz.
Lozan Sulh Muahedenamesi, (1923) Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Ankara. .
Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Ankara 2007.
Mim K. Öke, Musul / Kürdistan Sorunu, İstanbul 1995.
Mim K. Öke, Musul Melesi Kronolojisi (1918-1926), İstanbul 1987.
M.C. Birsel, Lozan, C.2, İstanbul 1933.
M. Gönlübol, M.C. Sar, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1990), Ankara 1993.
Seha L. Meray, S. L.(1969) Lozan Barış Konfransı, Tutanaklar-Belgeler, Kitap1, C.1, Ankara.
Yusuf H. Bayur, Türkiye Devleti’nin Dış Siyaseti, Ankara 1973.