Leyla’nın Kolu
Kimin yazdığını hatırlamadığım bir yazı okumuştum yıllar önce. Hala hafızamdan çıkmadığına göre demek ki tesiri fazla olmuş. Yazı Leyla ile Mecnun kıssasına dair.
Zaten meşhur olan efsaneler için kıssalar uydurmak gibi bir alışkanlığımız var. Mesela Nasrettin Hoca fıkraları da bunlardandır. Anlattığımız şeyi daha da güçlendirmek için başka bir mevzuya veya kişiye dayandırırız ki daha dikkat çeksin.
Okuduğum yazı Leyla ile Mecnun efsanesine uygun. Yani ruhunu yakalamış. Hikâye şu: Bir gün ismini duydukları Mecnun’un kim olduğunu merek eden devrin sultanı Mecnun’u tanımak ister. Etrafa haber salar ve Mecnun’u damat edeceğini duyurur. Fakat saraya onlarca kişi gelir. Hepsi de Mecnun olduğunu söylemektedir. Bu işin nasıl çözüleceğini ve asıl Mecnun’un kim olduğunu nasıl bilineceğini tartışılırken, birisi bir teklif ortaya atar. “Adayları bir çadıra alalım imtihandan geçirelim. Kim Leyla için kolunun kesilmesine müsaade ederse o Mecnun’dur.”der.
Mecnun adayları tek tek içeri alınır. Herkese Leyla için kolunu kestirip kestirmeyeceği sorulur. Bir kişi hariç hepsi reddeder. Gerçek Mecnun kolunu uzatır. Bir kılıç darbesi ile kolu vücudundan ayrılırken gıkını bile çıkarmaz. Sonra hazin hazin kesik kola bakar ve kesene dönerek:
- Ne istediniz Leyla’nın kolundan…
Leyla’nın kolu…
Bu kıssayı okuyunca acaba istediğimiz için neler yapabiliyoruz diye düşündüm. Veya neyi ne kadar isteyebiliyor, istediklerimiz için nelerden feragat edebiliyoruz?
Kimseden kolunu kesmelerini istemiyoruz elbet. Bu bir kıssa ve çıkarılacak hisse olmalı. “Armut piş ağzıma düş” devri yaşıyoruz sanki. Hiç zahmet çekmeden, çalışmadan, terlemeden, yorulmadan, mücadele etmeden bir şeylere ulaşmak istiyoruz. Hayatı en pratik şekilde ve refah içinde sürdürmek istiyoruz. Bedeli sevmiyoruz.
Her şeyin en iyisine layık olduğumuzu düşünürken, en iyiyi elde etmek için bir çaba içeresinde olmuyoruz.
Zaaflarımız vardır bizim. Sevgilerimiz suni. Cemil Meriç, Tanpınar için “Batı’yı bilir, Doğu bilgisi dekoratiftir, plastiktir…” demişti. Günümüzde sevgi ve saygı “dekoratif” oldu. Gönülden sevmiyoruz. Samimi değiliz yani.
Kısaca tereddütlerimiz var zaaflarımız gibi. “Bal kavanozunu dışından yalıyoruz.” Tadını tariflerden öğrenmeye çalışıyoruz. Ne kavanozun ağzını açmak için uğraşıyor, ne de akıl ediyoruz. Elde edemediklerimizi elimizden alınmış kabul ediyoruz. Mücadelelerimiz kazanmak için değil de kaybetmemek için oluyor çoğu kere.
…
Ah ne kadar da acıyordur şimdi!
Ne istediniz Leyla’nın kolundan?
Ah! Leyla…