Leyla Zana
Dağlıca baskınıyla gerilen ülke gündemi tam da "organizatörler"in istediği şekilde seyrediyor. Suriye’nin densizliği sonrasında ise savaş narları arasında "Allah için savaşın da bir adabı var" feryatları duyulmaz oldu.
Kürtlerin halk olarak inkârdan birinci sınıf vatandaşlığa doğru seyrettiği bir süreçte barış gelecekti(r) ve barışın gelmesi şiddete şiddetle muhtaç olanları elbette ki rahatsız edecek. Bu rahatsızlığını birileri karakol basarak, birileri sivilleri öldürerek sabote edecek. Tıpkı barışa en yakın zamanlarda köyleri yakıp kül ettikleri gibi; U. Kaymazları, Ceylanları, Serapları ve Buseleri öldürdükleri gibi...
Şimdi de TRT ŞEŞ 24 saat Kurmanci, Zazaki yayın yapıyor, yetmese de Kürtçe eğitim devletin okullarına giriyor. PKK, BDP cephesinden barış için ilk kez olumlu beyanatlar geliyor ama PKK Dağlıca Karakolu'nu basıp 8 askeri şehid ediyor ve 16 askeri de yaralıyor. Ve bunu Kürtlerin hakları için yaptığını sanıyor, öyle mi? Van Belediye başkanını, Fırat Anlı’yı ve nicelerini tutuklayanlar da aynısını düşünüyorlar.
Bakın BİRİLERİ amacına nasıl ulaşıyor?
Leyla Zana’nın söylediklerini tartışmıyoruz, sadece “Leyla Zana böyle söyledikten sonra bu olayların olması...” cümlelerini kuruyoruz.
Kürtçenin seçmeli de olsa okullarımıza resmen girmesini de tartışmıyoruz, yerine “bakın tam da Kürtçe seçmeli ders olduktan sonra...”
Kılıçdaroğlu’nun başbakanla görüşmesinin önemini değil,
“Tam da başbakan-KİLİCDAROGLU görüşmesiyle iyi bir hava estirmişti ki...” cümlelerini kuruyoruz.
Yani,
İsin aslını değil, faslını konuşuyoruz.
Bakın, Ali Bayramoğlu’nun bu tespitini göz ardı ettiğimiz için yıllarca ne kadar da boş konuşanımız olmuş;
"PKK ve unsurları Ortadoğu'da bölgesel bir oyuncu haline geldikçe, Ortadoğu'daki çatışma eksenleri, İsrail ve Suriye sorunları Türkiye'yi kuşattıkça, Kürt meselesi Türkiye'nin sınırları ve çapını aşmaktadır. Bu durum içerideki savaş yanlısı ittifakı güçlendirmekte, Ortadoğu'nun diğer oyuncuları için üs ve araç haline getirmektedir." Bu tespit yabana atılırsa ne dostumuzu ve ne de düşmanımızı tanırız.
SSCB yıkılmadan 5 yıl önce başlayan PKK’nin silahlı mücadelesi sürecinde Türkî Cumhuriyetler özgürlüklerini kazanmış kendilerine yol/rota arıyorlardı, bir de abi.
Biz PKK-JİTEM ile yatıp kalkarken Türkî cumhuriyetler birilerinin insafına terk edilmiş oldu. Şimdi de durum aynı; Ortadoğu yeniden şekilleniyor ve biz yine aynı sorunu çatışma ortamında tartışıyoruz.
ABD ve Batı 40 yıllık, 50 yıllık planlarını, projelerini hazırlarken biz bir önceki 40-50 yılın projesiyle meşgul olduğumuz için olan bitene anlam vermede 50 yıl gecikmiş oluyoruz. Yani;
Kendimiz özne olamayınca hep yarım asır geç kalıyoruz.
Bakın, daha bu ilkbaharda BDP ve hükümet arasında görüşme(ler) olduğunu BDP eşbaşkanı Sayın Selahattin Demirtaş’tan duyduk. Gerçi Demirtaş’ın açıklamalarına bakılırsa taraflar çok da “çözümün tarafı” gibi davranmamışlar ama olsun, yeter ki konuşalım ve öldürmeyelim. Demirtaş bu görüşmelerde BDP’nin çözüm ve görüşme şartlarının olup olmadığını açıklamasa da, BDP’liler daha sonra görüşmelerin sağlıklı sürdürülebilmesi için 5 şartlarının olduğunu basına yansıttılar. Bu şartlar:
“Askeri operasyonlar durdurulmalı, Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı ki müzakerelere katılabilme koşulu yaratılmalı, her türlü siyasi operasyonlara son verilmeli, siyasetçi ve sivillerden oluşan barış konseyi kurulmalı ve parlamento tarafından yetkilendirilmeli, terörle mücadele önündeki engeller ve özel yetkili mahkemeler kaldırılmalı” dediler.,daha geçen gün S. Demirtaş, “PKK silahları susturmalı, görüşmelerimizin mesafe almasına katkıda bulunmalı” meyanında ifadede bulundu.
BDP cenahında durum bu minvalde seyrederken hükümet BDP’nin de komisyonunda yer aldığı yeni anayasada çalışmasında Kürtlere kimi haklar tanımayı amaçlıyor. Bunun için de PKK ile arasına mesafe koymasını istiyor. Kanaatim o dur ki BDP’nin PKK ile arasına mesafe koymasının pratik bir karşılığı bulunmamaktadır.
Tam da bu süreçte,
Sayın başbakanın Leyla Zana ile görüşmesi “Kürtlerin hakları sorunda” heyecan uyandırmıştır. Bunun sağlıklı yürümesi için taraflarda kararlılık ve sabır olmalıdır. Sayın Leyla Zana büyük bir risk alarak sorunun sayın başbakan tarafından çözüleceğine inancını deklare etmiş, sayın başbakanla görüşüp kendisinin tespit ettiği çözüm önerilerini dile getirmiştir. Kamuoyunda görüşmenin yararlı olacağı umudunu görüyorum. Bu süreçte hükümet öncelikle Kürt Sorunu/Kürtlerin hakları sorunu ile PKK ayrı değerlendirmeli; Kürt Sorununun çözümü belli, hak-hukuk meselesidir. PKK ile de görüşmelerin silahsızlandırmaya, PKK’lilerin ailelerine dönmelerine yönelik olmalı.
Ancak bir konuya açıklık getirmez isek sorunun çözümünde ciddi bir problemle karşı karşıya kalırız.
Bu sorun Kürtlerin hak talepleri sorunudur. Bu sorun cumhuriyetle beraber var olan sorun, PKK ile değil. Ya da Ak Parti olmadan önce can alan bu sorun, PKK olmadan önce de bedel alan bir sorundu. Çözüm sürecinde hükümet sadece BDP’yi muhatap alarak sorunu çözemez. BDP ile aynı kulvarda, aynı dünya görüşünde olmayanların muhatap alınmaması halinde ilerde nasıl bir çıkmaza yol alacağımızı bilmek için allame olmaya gerek yok. Zira çok iyi biliyoruz ki Kürt Sorunu bağlamında BDP-PKK ile aynı düşünmeyen ve Kürt sorununun çözümünde de farklılaşan sivil, örgütsüz büyük bir dindar kitle ile beraber farklı düşünen Alevi kitlesi bulunmaktadır. Hizbullah, Özgür-Der, çeşitli platformlar-örgütlü yapılar seslerini duyurabilirler ama kastettiğim sessiz ve örgütsüz büyük kitle bundan mahrumdur. Bu konudaki boşluğun doldurulması için de kanaat önderleri dikkate alınmalıdırlar.
(Bu konuda üç yazı dizisi halinde “KÜRT SORUNU ve MÜSLÜMANCA ÇÖZMEK” başlıklı makalemizde sorun ve çözüm önerilerine tafsilatlı olarak yer vermiş bulunuyoruz)
Sözün özü;
Geldiğimiz nokta sorunu PKK’nın geleceği sorunu, Kürtlerin haklarının verilmesi sorunu olarak ikiye ayırmamız gerekir.
Sayın Leyla Zana’nın da almış olduğu riski duyarlı vatandaşların kurdukları STK’lar, barış yanlıları ve kanaat önderlerince desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Zira kültürümüzde bir hanımın kavgada beyaz laçik/tülbenti ortaya atması kavgaları durdurmaya yeterlidir. Bizler bu laçikin üstüne basmak isteyenlere engel olmalıyız; dürüstçe, adilane ve hakkaniyete uygun.
Dökülen çocuklarımızın kanı,
Yeter artık…