Laiklik Vazgeçilir Değildir
Türkiye’nin bırakın laiklikten vazgeçmeyi, onun kırılmalara uğraması, uğratılması lüksü bile yoktur. Olamaz da… Zira bir bünye ancak sağlam olduğunda sessiz çalışır. Eğer bir ülkede hayati bir konu sürekli tartışılır hale gelmişse, ortada büyük bir sorun var demektir ki görünen manzara da bu yönde.
Laiklik bugün ülkemizde en büyük sorunsallardan biridir. Aslında laiklik sorun değildir, ama ülkemizde sorunludur. Gerçek anlamda demokrasi uygulanmadığı sürece de sorunlu olmaya devam edecek ve toplum da gerilimli olmayı sürdürecektir. Burada asıl yapılması gereken sorunu örtmek değil, açmak ve doğru çözümleri bulmak olmalıdır. Bunu yaparken de, düşünce kısırlığına yol açan cepheleşmelerden, ideolojik tavırlardan, düşünce alanını daraltan kısır döngülerden, iyi-kötü kesinlemelerinden sakınarak, birbirimizi dinleyerek ve tartışarak doğru çözümler bulabiliriz. Ve unutulmamalıdır ki konu çok ciddidir. Bir an evvel çözüme ulaştırılmalıdır.
Ancak şu da bir gerçektir ki Türk ulusunun büyük çoğunluğu laikliği benimsemiştir. Laikliğin savunuculuğunu dahi yapmaktadır. Bu da ülkemiz adına sevindirici, umut verici bir durumdur.
Devlet bir dine yaslanır, hukuka göre bunu kotarır ve dini devlete egemen kılarsa bunun adı teokrasi oluyor. Devlet dine egemen olur ve onu güdümlerse laisizm söz konusu olur. Teokrasi de, laisizm de dinler arası ve devletle dinler arası çatışmalara neden olmuştur. O nedenle laiklik çoğulcu olmak zorundadır.
Teokrasi, laikliğin karşıtı ve de düşmanıdır; demokrasinin seçeneği değil aksine yadsınmasıdır. Nasıl ki şovenizm ulusçuluğun yozlaşmış biçimi ise, laisizm de laikliğin yozlaştırılmış biçimidir.
Buna karşılık laik devlet, hiçbir dine karşı değildir, hiçbir dini de kayıramaz, koruyamaz. Belli bir iyiyi, yaşam biçimini insanlara dayatamaz. Belli bir dini, dünya görüşünü resmileştiren devlet, bunların dışında kalanları doğrudan mahkûm etmiş demektir. Ve belli bir noktadan sonra da onlara zor kullanılmasının önünü açmış demektir. Son yıllarda ülkemizde olanlar gibi. Böyle bir devlet totaliterdir ve eninde sonunda eşitliği çiğnemek, vatandaşları sınıflara bölmek zorundadır.
Oysa demokratik devlette yurttaşlık bir öğretiye ya da dine bağlılığı gerektirmez. Bu nedenle de laik devlet, halka belli bir ideolojiyi aşılamaya kalkışamaz. Yani bir devlet dini yaratamaz, dinsizlik aşılayamaz ve de dinsizlikle mücadele edemez. Bir ülkede laiklik varsa, devlet hiçbir biçimde dini, din de hiçbir şekilde siyaseti kullanmamalıdır. Kutsal ve kutsal olmayan yerler ayrılmalı, devletle din ve kurumları birbirlerinden bağımsız olmalıdır.
Kısacası laik devletin ne dayatacağı resmi bir görüşü ne de bir dini olmamalıdır. Bunlar özgür yurttaşların özgür tercihlerine bırakılmalıdır. Devlet, düşünceler konusunda yansız olursa, düşünce özgürlüğü; dinler konusunda yansız olursa laiklik güvenceye alınmış olur.
Laiklik kurallarına bağlı olunduğunda, düzen sağlam bir bünye gibi sessiz çalışacaktır. Eğer orasına burasına düğümler atarsanız, kırılmalara uğratarak yörüngesinden saptırırsanız inanılmaz bir çeviklikle sağladığı her şeyi geri alır. Ne zaman din siyasal iktidarı ele geçirmeye kalkışmışsa orada sorunlar çıkmaya başlamakta, kökten dinci akımlar ve dinin uğursuz sömürüsü harekete geçmekte ve bunlar dinin sırtından geçinmeye başlamaktadırlar. Burada kaybedenler laiklik yandaşları değil, demokrasi ve barış olmaktadır.
Ülkemizde özellikle son yıllarda laiklik büyük oranda sekteye uğramıştır. Eğer laikliği koruyamazsak bize sağladığı özgürlüğü, barışı ve tüm akılcı dinamikleri kaybedeceğiz ki bu özgürlüklerin kaybedilmesinin yolu açılmaya çalışılır oldu. Zira Başbakan çıkıp “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” diyor.
Ancak, büyük mücadelelerle elde edilen bu değerleri kaybetmeye hiçbir Türk vatandaşının tahammülü bile olmayacağını düşünüyorum. Ve inanmak istiyorum halâ Türk Halkı’nın tüm bunlara izin vermeyeceğine. Zira kaybedilenler çok büyük olacaktır ve geri dönüşü zor bir süreç başlayacaktır. Lütfen uyanın artık…
Arzu Kök