“LA” Deyip Gün Sayacaktı…
Kan var gözyaşlarında, oluk oluk dağ diplerine etek olmuş. Yere damladıkça düştüğü yeri yakmakta, başını toprağa koydukça büyüyen, açılan ve derinleşen bir hikmet var sine-i kaderde.
Cennet görünmekte
Uzakları yakınlaştıran
Yüreklerin yollarında… Bir adım ötede zemzem diyarında, kılıçlar saltanat kurmuş. Nereye sallandığı bilinmeyen bir serap misali, sancak olmuş İslam diyarlarına. İçtikçe içesi, sarhoş olası geliyor, seccadeler her başa değdiğinde alınan zemzem tadının doyumsuzluğunda.
Merhamet yağar gönüllere
Dile gelmeyenler yağmurunda
Irmaklar kadar söz birikmiş
Aki-fer oluklarına… Kabaran sevgiler dudak aralamış, beklemekte söz sırasını. Çığlıklar yükselmekte semanın semazen dönüşlerinde. Bir Nemrut'tur şer’i harfler, zalimlerin zalim zalim kahkahalar salan yüzlerine. Besmele ile başlayan mühür basıldı, Firavun’un ordusunun karanlığa yürüyen rüyalarına. Girdi de çıkmıyor, düşlerindeki kuytularından; sabahlara kadar feryat figan Ebabil sancıları bedenlerini didikleyen.
Tevhidden gökdelenler
Kuruldu âlemin kararan simasına
Helak oldu Şeddat’ın şehri
Lâl oldu dilleri mim’e bakarken fil askerlerinin… Yedi gece, yedi gündüz yaşandı sadece “LA” diyenlerinin memleketinde kıyamete değin. Ne kırk gün, ne de kırk gece çalmadı acı çalgılar, salınmadı bedevi kadınların soğuk bedenleri. Kara bulutların yüzleri bulandı aydınlığın ışığında. Bin ziya olmuştu kutup yıldızlarının; soğuk kadar sıcak, sıcak kadar ayaza göz kırpışları. Rüzgar yan gelip yatmadı insan gibi ve fısıldadı “LA” diye.
Yer, gök ve arası “LA” dediler birlikte,
Hilkatın olduğu an, şehadet ağlıyordu,
Ağlayan şehadete “LA”
dediler birlikte… Tebessümler bırakmadı "LA" seslerinin geldiği memleketleri. Kahkahaları hüzün sofralarına meze edenlere, tokat gibi parladı ansızın. Gerçeklerin aynası aşka gam oldukça ve aşkı sardıkça adını sayılayan zamana "LA" dediler tarihçe. Peygamber kadar can olmak ve seni sevmek adına aşılan candan yolları; sen açtıkça, kapattı ademin aciz çocuklarının aklı. Yedi kere tesbih etti ve cana geldi tefekkür ettikçe.
Vahdi sevdalı gül çağının
beklenen şiarında,
Çöl sıcağında karalanan gözlerine
“Sin” kadar gölgeler indi… Bulut olup sarıldı, zulmün dağıttığı her yere, her gece. Çeçenya dağlarında acı kadar rahmete yakın oldu dualar "LA" dedikçe, Gazze oldu kan kırmızı zikirler, Kudüs kadar fikir oldu gölgeler. Ve cenneti düşlediler “LA” diyerek gün saya saya seyyidler.