Kuzuların Feryadı Yüreğimi Dağladı
Ölüm bir gerçek, hemde kaçınılmaz bir gerçek. Ancak çevremdeki ölüm olayları içime bir hüzün bırakır. Ağlayanlarla ağlar, o inanılmaz acıyı hissederim. Nedense ölüm ağıtları pek yaman dokunur bana...
Şair dostum Osma Yüksel’le akşam üstü Kent Parka doğru açıldık. Yolda Salim Gülbahçe’yi arayıp çay yapmasını ve Kent Parka inmesini söyledik. Çok geçmeden Salim Gülbahçe’de bize katıldı ve tatlı bir çay sohbetine başladık. İlk bardağımı bitirmeden telefonum çaldı. Arayan kardeşim Bekir Sargın’dı. “Abi hemen hazır ol köye gidiyoruz, Alaaddin emmi ölmüş!..” dedi. Çayın yudumları boğazımda düğümlendi, İkinci bardağı tamamlayamadım.
Alaaddin Amca, (Köyde ona hep Alaaddin Onbaşı derlerdi, askerde onbaşılık yapmıştı) Alaaddin Onbaşı babamın en yakın dostu hayat arkadaşıydı. Yozgat’a sürekli bizim eve gelir, bizde kalır anneme de “Çolağan Kızı” diye çok takılırdı.
Yozgat’a gelince mutlaka babamı bulur eski günlerini yad ederlerdi. Köydeyken evlerimiz iç içeydi. Bahri Emmi, Arif Amca, Alaaddin Emmi bizim birer horantamız gibiydiler. Onlarla akrabadan öte aynı aileden birileri gibi yakınlığımız vardı. Ne hatıralarımız geçmişti o eski dam evlerde? Şimdi onların hepsi birer birer gözümün önüne geliyor. Hele o yaman kış günü babam, Alaaddin amca ve ben Yozgat’a bir yolculuk etmiştik.
O günü unutabilmek mümkün mü?
“Abi Alaaddin Emmi ölmüş!” diyence hatıralarım depreşti. Çocukluk anılarımın içinde 50 yıllık bir yolculuğa çıktım. Rahmetli eşi Hüsne Ablayı unutmak mümkün mü, kızlarını, hele hele nur gibi güzel Nerimanı, nasıl unutabilirdik. Neriman’ın hatırasına bir hikaye bile yazmıştım. Öldüğünde yaşı 25’di ve köyün en güzel kadınları arasında yer alıyordu. Çocukluğumuz onlarla geçmişti. Onlarla oynamış, onlarla gülmüştük...
“Alaaddin Emmi ölemez!..” diyemezdim. Çünkü hayat kadar ölümde gerçekti.
Ama geçen hafta görmüştüm onu Yozgat’ta hal hatır sormuştum, “Hoca çok iyiyim” demişti. Ölüm bu, iyiliğe, kötülüğe gelmiyor ki, kimin ömrü tamam olmuşsa Azrail onun dalına konuyor.
Köye ulaştığımızda Alaaddin Emmi hayata çoktan veda etmişti. Sonraan evlendiği zavallı sakat karısı söyleniyor, kendi kendine çırpınıp duruyordu. Onunda bakıma muhtaç olduğunu öğrendik. Alaaddin Emmiye bakmak ne kelime, Alaaddin Onbaşı ona da bakmak zorunda kalıyormuş. Hayat işte yaşlılıkta insanı ne çilelere sürüklüyor.
Kadınların ağıtları arasında üç kişiyle tutup cenazeyi içeri taşıdım. Onu soyutmak da bana kalmıştı. Kör bir makas bulup elbiselerini keserek çıkardım, üzerine de beyaz bir örtü örttüm. Vücudu sıcaktı, gözleri de açık. Cenazenin gözlerinin açık olması beni çok duygulandırır.
*Hayalleri ve umutları yarım kalmış!” diye düşünür çok üzülürdüm.
O gün hava çok sıcaktı, uzak bir tarlaya gitmiş, yorulmuş, güneşte kalmış. Yayan akşam eve dönmüş, bir dilim karpuz kestirmiş.
Dilimi tamamlamadan olduğu yere düşü; can vermiş. İhtimal güneş çarpmış, yada sıcağa kalbi yenik düşmük olmayıldı. Komşuları hava sıcak, cenaze kokar, şişer diye ısrar edince Belediyenin cenaze aracıyla onu Yozgat Devlet Hastanesi morguna kaldırdık. Aile hekimini çağırdılar, tepeden tırnağa muayene etti. bir tutanak tutup bize teslim etti.
Ertesi günün sabahı cenaze yıkandı, kefenlendi bize teslim edildi. Öğle namazından Büyük Cami de cenaze namazını kıldırıp Kırım Köyü’ne kendi yurduna götürecektik. Çapanoğlu Cami her zaman ki gibi muhteşem kalabalıklığı ile uğurladı Alaaddin Onbaşı’yı.
“Komşular mevtaya hakkınızı helal edin!..”
Hep bir ağızdan helal olsun dediler. Ben de bu vedalaşmayı seviyorum “Hakkımız helal olsun!..” mesajıyla...
Cenaze konvoyu ile Kırım yoluna çıktık. Amcımız önce evine uğrayıp çocukları ile helalleşmek oradan mezarlığa geçmekti. Biz de öyle yaptık. Evi kadınlarla dolmuş, taşmıştı.
Zavallının bir oğlu olmamıştı, 7 tane kızı onlarca torunu vardı. Hep bir ağızdan feryada başladılar. Ağıt sesleri Kırım obasında yankı buluyor, dağlardan, taşlardan ağıt sesleri geliyordu... “Kuzularının feryadı yüreğimi dağlamıştı...” Sesiz sessiz ıyım ıyım göz yaşı döküp malesef bu ağıda bende katıldım çevrede herkes ağlıyordu. Çünkü o halim, selim kendi halinde bir insandı. Kimseyle kavgası dövüşü olmaz, insanları severdi... Allah’ın adamıydı.
Cenazeyi kızlarının elinden zorla alıp araca koydurttum. Mezarlığa indiğimizde Kırım Köylüleri, komşuları toplanmış ona son görevini yapmayı bekliyorlardı. Üzerine toprak atılırken bende dedemin, ninemin, eski dostların mezarlarını ziyaret edip birer fatiha okudum. Hepsiyle yaşadığım unutulmaz anılarım vardı. Mezarlıkta kaybolmuştum, eski günlerin hayaliyle yaşıyordum... Alaaddin Onbaşı da o eski dostların arasına karışıvermişti... Mekanı Cennet olsun Allah Rahmet eylesin.
Değerli hemşerim. Acı, sizn kadar benim de yüreğimi dağladı. Biz, birbirimizin acısını böyle yürekten hissetmeyi bildikçe millet oluşumuz daha bir güzel hâl alıyor. Kuzularımıza sabırlar diliyorum.
Ocak 2nd, 2011 at 12:25Serap Hocam Teşekkür ederim.
Ocak 2nd, 2011 at 17:48Alaaddin Onbaşı bizim evden biri gibiydi
Baba dostumuzdu. Babamın en yakın arkadaşıydı.
Rahmetli Anneminde dger verdiği bir insandı.
Allah mekanını cennet eylesin
Size de sonsuz teşekkürler..Sag olunuz..selamlarımla