Kuzu Kurda Emanet!
Taraf gazetesinin haber manşetini, yazımın başlığı olarak kullanıyorum.
Çevre, doğa ve kültür varlıklarının yönetimi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan alınarak, inşaatçılıktan sorumlu Çevre ve Şehircilik bakanlığına verildi.
Bakanlığın başında kim var?
Geçen dönem TOKİ’nin başında olan betoncu Erdoğan Bayraktar, bu dönem AKP’den milletvekili oldu ve yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na getirildi.
Siz bakmayın şehirciliğin başına “Çevre” ibaresinin getirildiğine.
Bu kuruluştan ve bakanından da belli ki, asıl iş betonculuk; çevre burada işin kılıfı!
SİT alanları, milli parklar, kültür ve doğa varlıklarının korunması, bir betoncuya emanet!
Burada kuzu kurda emanet edilmiş!
Gerçeği bu denli özlü ve açık ifade eden Taraf gazetesinin manşetini ben de kullandım.
Özel Çevre Koruma Kurulu kapatıldı.
Kurumun sorumluluğunda olan tüm işler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandı.
SİT alanı ve tabiat varlığı olarak tespit ve tescil edilmiş alan ve varlıkların tüm statüleri 6 ay içerisinde yeniden değerlendirilecek.
Bunun anlamı şu: 6 ay sonra bu statüler kalmayacak.
Aynı zamanda arkeolojik, kültürel, kentsel ve tarihi SİT’ler de tehlike altında olup, başlarına her an beton dökülebilir!
Başbakan, Aksaray’daki tarihi buluntuları birkaç parça tahta, çanak çömlek kırıntısı olarak nitelendirmiş ve Marmaray projesinin gecikmesini bu arkeolojik kazılara bağlamıştı.
Bir ülkenin başbakanına yakışmayacak, düzeysiz açıklamalar!
Böyle bir anlayışla Erdoğan Bayraktar’ın anlayışı ne de güzel birbirini tamamlıyor.
Şimdi bunların önünde kim durabilir?
SİT alanı olması veya doğayı tahrip edeceği nedeniyle iptal edilen HES projeleri, şimdi raflardan indirilecek.
Hiçbir çevre faktörü ve bölgede yaşayan insanların hayatları dikkate alınmadan o güzelim dereler nasıl susuz bırakılacak, o güzelim doğaya nasıl beton basılacak, göreceğiz!
Zaten hükümetin derdi de buydu!
Kimse önüme engel çıkarmasın, bildiğimi yapayım!
Tam da zamanı!
Böyle hayati yasaların çıkması, genelde bir hay huy dönemlerinden olur.
Toplum olarak başımızı bir türlü tarihin bakiyesi siyasi sorunlardan kaldıramıyoruz ki!
Darbeler, muhtıralar, andıçlar, Kürt meselesi, kimlikler vs.
Kısacası bir demokrasi sancısı yaşıyoruz.
Hal böyleyken çevreymiş mevreymiş, kim takar!
Kaç kişinin umurunda Karadeniz’in yaylaları, gümüş dereleri?
Kaç kişinin umurunda Hasankeyf, Alionia?
Kaç kişinin umurunda 3000 yıllık Bizans eserleri?
Kaç kişinin umurunda Kaz dağlarının delik deşik edilerek ciğerlerine siyanür akıtılması?
Ve daha bunun gibi yüzlerce örnek verilebilir.
Yöredeki bir grup insanla üç-beş entel (bu kelime, bir başka aşağılamanın iğrenç ifadesidir!), birkaç şarkıcı itiraz eder o kadar, değil mi?
İşte basında da birkaç satır yazı çıkar, hepsi bu!
Hem onların gücü nedir ki?
Tam zamanıdır betoncular!
Tarih, doğa, çevre, arkeoloji, sanat sizler için ne ifade eder ki?
Hem bunlar entel-dantel işler!
Ülkemizin elektriğe, eve, fabrikaya, alışveriş merkezlerine ihtiyacı var, değil mi?
Tamam da, birsinin yapımının diğerinin yıkımını gerektirmeyecek çözümler de mi üretilemez?
Olabildiğince az zararla sorunlara çözümler üretilebilir elbette.
Ancak bu bir kültür ve bilinç işidir!
Ama bu, daha çok kar diyenlerin önünde başı dik durabilme işidir!