Kuzey Afrika’nın Yeniden Bölüşümü
İkinci Dünya Savaşından sonra gerçekleşen paylaşımda, Amerika Kuzey Afrika’yı Avrupa’nın sömürü alanı olarak, Avrupa’ya bırakmıştı.
Kuzey Afrika ülkelerinin hemen hemen hepsi faşist rejimler ile yönetilir. Liderleri Avrupa ve Amerika ile ilişki içerisindedir. Özetle söylersek, esas itibari ile Avrupa’nın etki ve sömürü alanıdırlar.
Soğuk Savaş bitip, CCCP dağılınca Amerika Yeni Dünya Düzeni adı altında, Dünya’nın tümüne birden sahip olmak istedi. Çıkarlarını düzenlerken, Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesini ortaya koydu. RTE’nin Eşbaşkanı olduğu şu Amerikan projesi.
Bu proje gereğince, Condolleezza Rice’ın açıkladığı gibi, 22 İslam ülkesinin sınırları ve rejimleri değiştirilecektir.
Emperyalizmin planı budur. Ama ne ölçüde gerçekleşebilir, onu bölge insanının kendi kaderine ne kadar sahip çıkacağına bakarak anlayacağız. Belki de emperyalizmin oyunlarının tümü bozacaktır.
Batı’nın ve bilhassa da Amerika’nın, küreselleşme adı altında gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere tecavüzü, 1999 yılından buyana, silahlı ve silahsız olarak sürüyor.
Tunus da meydana gelen ve nasıl sonuçlanacağı belli olmayan kalkışmanın Amerikan projesi mi, yoksa Amerika ile Avrupa’nın Kuzey Afrika’yı yeniden paylaşımı mı göreceğiz.
Olayların yalnızca Tunus ile sınırlı olmadığı, Mısır, Fas ve Cezayir ile devam edeceği kesin olarak görünmektedir.
Olayların sonuçları nasıl olursa olsun, şunu şimdiden söylemek zor değil.
Zaten krizle boğuşmakta olan Avrupa için bir felaket gelişiyor. Bunu görebiliyoruz.
Bilhassa da, Fransa, İtalya ve İspanya için Kuzey Afrika kapıları önemli bir zaman dilimi için kapanacaktır.
Soru şudur. Zaten emperyalizmin denetimi altında olan ve yıllardır diktatörlerce yönetilen bu ülkelere yeniden niçin müdahale edilmektedir.
Amerika’nın ve batının bu ülkeleri yeniden düzenleme ihtiyacı, kapitalizmin yapısal bir sorunudur. Tıkanan pazarları açmak, yeni finans düzenini yerleştirerek sömürüyü sürdürülebilir kılmak, emperyalizm için temel sorundur.
Ülke içinde Avrupa sermayesi adına işbirlikçi zümre zenginleşmiş, bu zenginlik sadece aracılık yapmaktan oluşmuştur. Üretim yapılmamıştır. Sadece var olan petrolün Avrupa’ya satılması, bunun gelirinin de hakça bölüşülmemiş oluşu, zaten bu ülke halklarını her an harekete geçirecek gizil gücü içinde taşımaktadır.
Tunus için şunu hatırlatmak, Türk İnsanının karakteri hakkında ya da plan ve program anlayışı hakkında da bizleri düşündürtecektir.
Osmanlı 400 yıl Tunus’ta kalmış. Fransızlar yüz yıl orada kalmışlardır. Aslında halen oradadırlar. Ama Tunus halkı Fransızca konuşur. Türkçe bilmez.
Aklıma şu iki dillilik meselesi geldi de, demek ki biz hep aynı şeyleri tekrarlıyoruz.