Kutu Kutu Pense, Bir Varmış Bir Yokmuş
Beni tanıyanlar televizyona karşı ilgimi/ilgisizliğimi az çok bilir. Evlenmeden önce birlikte yaşadığım insanların yüzünden seyrederdim. Eşim ise benden beter bu konuda. Bir televizyoncu (o zamanlar) olmasına rağmen evlenmeden önce evinden alınıp giden televizyonu bile fark etmeyecek derecede o siyah kutuya ilgisiz. Evlenmeye karar verdiğimizde alınacak eşyalar arasında televizyonu katmak ikimizin de aklına gelmedi. Aklımıza sokmaya çalışanlara ise kesin kararımızı bildirdik. Televizyona bağımlı yaşamayacağız! Çocuğumuzu da öyle büyütmeye çalışacağız. Bize mühlet biçenler oldu. "Üç ay! Üç aydan sonra sıkılacaksınız ve alacaksınız." Üç ay geçti, gitti. "Altı ay" oldu. Derken dört sene geçti. Evde televizyon yok. Ve bol bol zaman var, diyeceğim ama bazen onun da olmadığı oluyor.
Bu televizyonsuzluk zamanlarında Avrupa Yakası dizisine rastladım bir yerlerde. İnanılmaz güldüm. İki sene önceydi. Bir taşla iki kuş niyetine ablama geldiğim günleri çarşambalara denk getirdim. Eşim benimle dalga geçmeye başladı: "Televizyon seyretmek için komşulara kaçıyorsun. Eve televizyon alacağım." Eylül dönemiyle birlikte onu da hayatımdan çıkardım.
Televizyonsuzluğun tek dezavantajı herkesin televizyon seyrettiği bir ortamda ne açılan kutulardan, ne Seda Sayan'ın genç kocasından ne de kendinden bilmem kaç yaş küçük biri ile evlenen hatundan haberiniz oluyor. Bir de diziler var elbette... Hiç birinden haberim olmadığı için gündemde şu anda ne var onu bile bilmiyorum. Bir ara Aliye zavallısı vardı. Sonra Nikolas Geyç yüzlü adam başka bir dizide ahlaksız bir teklif yapmış felan... neeeyysee..
Konuyu şuraya getireceğim. Perşembe günü ablamdayım. (abla demek televizyon demek) Yeğenimin kuzeninin kuzeni şu kutu kutu pense açma yarışmasına katılmış. Derya, 10 numeroydu galiba. Onun bahanesiyle yarışmayı izliyoruz. Ama hiç anlamıyorum. Küçük sayıların olduğu kutuları açmaları gerekiyormuş. Büyük sayılar çıkınca üzülüyorlar felan.. Derken ne olduğunu anladım. Hani benim gibi bilmeyen varsa bir vatan görevi belleyerek olayı hemen izah edeyim. En küçük 1 YTL en büyük 500.000 YTL olmak üzere bilmem kaç tane rakamın içinde yazılı olduğu kutular, insancıkların önünde (ki bu insancıklar da zamanla yarışmacı olacaklar) mühürlü olarak duruyor. Ortada yarışmacı, yanında ailenizin sunucusu Acun...
Görüntü bu. Yarışmacı Siyomi diye bir Kübalı. Bir hikayenizin olması çok önemli burada. Ona göre insanların gönüllerini kazanıyorsunuz, para kazanamasanız bile. Derken, kutuların üzerinde yazılan sayıları ya da insanları seçiyorsunuz. Önemli olan seçtiğiniz kutunun içinden küçük sayıların elenmesi. Seçmek demek, o kutuyu dolayısıyla içindeki YTL miktarını yarışmadan ve hayatınızdan ve hatta hayallerinizden çıkarmak demek. Bu çok önemli... İnsanlar büyük ümitlerle bu yarışmaya katılıyorlar ve onlara sunulan haybeden paranın an ve an kendilerine gelişlerine sevinip, an ve an kendilerinden gidişlerini hüngür hıçkırık ağlıyorlar. Birkaç kutu açtıktan sonra programın görünmez, duyulmaz kişisi Hamdi telefon edip, yarışmacıya yarışmadan çekilmesi halinde bir takip para tekliflerinde bulunuyor. Şantaj değil canım. Sadece eğer daha büyük para kazanma imkanı yok ise, Hamdi'nin teklifi cazip bile gelebiliyor o anda. Allah'ım, Allah'ım... Heyecanla seyrediyoruz. Acaba seçtiği kutudan çıkan para miktarı küçük mü, büyük mü? Bizim zavallı Deryacığı seçiyor bir ara.
Aslında yarışmaya yeni katılanların kutularında genellikle küçük miktarlar çıkarmış. 500.000 YTL'le çıkmasın mı? Kadın ağlıyor, Derya ağlıyor... Henüz lohusa kırıntıları üzerimde, ben ağlıyorum. Niye? Ay kadın kızına altı sene sonra kavuşacakmış da felan feşmekan! Derya yarışmaya katıldığına bin pişman.. Derya, hassas kızcağız zaten. Neyse.. Buradan da geçip asıl mevzuuma geleceğim. Bir türlü gelemedim gibi görünse de bütün bu olan biteni aslında ben NALAN için anlatıyorum. Abi ben de bir NALAN istiyorum! Hayatıma yön verecek. Başım sıkıştığı zaman araya bileceğim, fikrini alıp, uyguladığım zaman başarılı olacağım bir NALAN istiyorum! Siyomi, kutuyu açsam mı açmasam mı, hangisini açsam aman Allah'ım, diye endişelenip tasalandığında NALAN'ı arıyor.
Nalan, kendinden emin ve uzman bir ses tonu ile önce ne hissettiğini soruyor. Sonra sakin olmasını, inanmasını söyleyip hemen kutu numaraları sayıyor. Bizim çikolata renkli yarışmacımız. Tak tak o kutuları söylüyor ve kutulardan olması gerektiği gibi küçük paralar yarışmadan ihraç oluyor. Başı sıkıştıkça NALAN! Nalan numara söylüyor açılıyor. Sonuç tam da söylediği gibi! İşte tam da bu noktada ben de hayatımda bir NALAN'ın eksikliğini nasıl hissettim anlatamam! Neden benim de bir Nalan'ım yok? Şöyle başım sıkıştığında, ya şundadır ya bunda diye, hayatımın kararlarını verme noktasında ikileme düştüğüm anlarda bir cep telefonu kadar bana yakın olan bir Nalanım olsaydı fena mı olurdu yani? Deliye döndüm. İsterim de isterim. Nalan'la arkadaş, hayır dost olmak istiyorum. Ona benim için neyin hayırlı, neyin şer olduğunu sormak istiyorum. Tamam bu çok spesifik olmadı. Daha direk şeyler sormak istiyorum. Şu an aklıma gelmiyor ama seçim yapmak zorunda kaldığımda arayacağım bir Nalanım olsun istiyorum, ayol. Çok şey mi istiyorum? Nalan sayesinden en azından kadıncağız 40.000 YTL kazandı. Fena bir para mı?