Kurutma Kâğıdı
Hey gidi günler hey!
İnsan şöyle bir maziye baktığında geride neler bıraktığını görünce bir hoş oluyor. Şairin “Mazi içimde bir yaradır” demesi boşuna değil demek ki.
Ardımızda o kadar çok şey bıraktık ki…
Hangimiz, ardımızda; belki sayısı az ama bizim için ömre bedel anlar ve kişiler bırakmadık ki?
Şimdi yanımızda olmayan sevdiklerimiz, sevenlerimiz ve diğer tanıdıkların kıymeti, var oldukları zamandan daha fazla değil mi?
Geride sadece şahıslar mı kaldı? Yitirdiğimiz mekânlara, meskenlere ne demeli? Teknolojinin bize “kolayca dayattığı” ve hiç itiraz edemediğimiz yenilikler bizden bazı şeyleri alıp götürme dimi?
Zaman sanki sevenleri ayırma makinesi…
Şöyle bir çocukluğumuza gittiğimizde hatırımıza gelecek o kadar şey var ki…
İşte bunlardan birisi de “kurutma kâğıdı.”
Sizce kurutma kâğıdını kaç kişi biliyor, kaç kişi kullandı? Bilmeyenlere, görmeyenlere, varlığını bildiği halde kullanmayanlara nasıl anlatılır?
Eskiden ilkokula başlarken kurşun kalemlerimiz olurdu. Ucu sivriltilen, bazen de bir yerinden bağlayıp boynumuza astığımız… Kurşun kalem yazısı silinme özelliği olduğundan yazmayı yeni öğrenenlere kolaylık sağlıyordu. Öyle ya silinmeseydi ne olurdu? Defter defter olmaktan çıkar bir takım yanlış ve anlamsız kelimelerle dolardı.
İlk iki sene sonra okumayı ve yazmayı öğrenen minicik öğrencilere artık silinmez kalemlerle yazı yazmasının öğretilmesi gerekiyordu. Bunun için de mürekkepli kalemler kullanılırdı. Mürekkep silinmediği için yanlış yazılmaması gerekiyordu.
Mürekkepli kalemlerle “güzel yazı” dedikleri derslerde yazma öğretilirdi. Her öğrencinin bir “hokka” takımı vardı. Bu “hokka takımı” konusunu sonraya bırakalım.
Öğretmelerimiz bize el yazısı yazdırmayı ve bu yazıyı da Latin harfleri ne kadar estetik yazılabiliniyorsa o kadar düzgün yazdırmayı öğretiyorlardı. Yazının estetikliği yazdığımız kalemin, kullandığımız mürekkebin kalitesi ve özelliğine göre değişiyordu.
Minicik ellerimizle yazdığımız yazılar bir zaman ıslak kalıyordu. Buna nemli de denilebilir. Bu durumda sayfa kapandığında, karşı sayfaya yazıların lekesi geçiyordu. Bunu önlemenin iki yolu vardı. Ya yazı kuruyana kadar beklenilecekti, ya da kurutma kâğıdı kullanılacaktı.
Bir kâğıtta mürekkebin kurumasını beklemek zaman açısından uygun değildi. Onun için kurutma kâğıdı denilen ve daha çok pembe renkli olan günümüzde kullandığımız “havlu mendil” esaslarına göre yapılmış küçücük kâğıtlardı. Her öğrencide bulunurdu.
Ev ödevleri de dolma kalemle yani mürekkepli kalemlerle yazıldığından kurutma kâğıtları burada da çok işe yarıyordu.
Daha düne kadar okul idarecilerinin masalarını süsleyen masa takımı için de kullanılan kurutma kâğıtları, teknolojinin de gelişmesiyle kendiliğinden kuruyan mürekkepli kalemler namı diğer pilot kalemler hayatımıza girdiği günden sonra kurutma kâğıtları da hayatımızdan çekildi.
Hayatımızdan neler çekilmedi ki…