Kürt’ün Kürtle İmtihanı (I)
Orhan Miroğlu'nun dediği gibi bunca şey varken, Amy Winehouse'u yazmamı kimse beklemesin benden... Keşke şimdi size İstanbul'a 250 kilometre uzaklıkta İğneada'da geçen bir haftalık tatilimi yazabilseydim.
Oranın tabi güzelliklerini, çevre sorunlarını, ekolojik dengesini ve insanlarını anlata bilseydim.
Bütün bunların yerine Bingöl, Kiğıla'da doğup büyüyen 1960'lardan itibaren İstanbullu olan Kürt Mehmet'in (Hikâye gerçek olup, isimler hayal ürünüdür.) hikâyesi anlatmak istiyorum.
Kürt Mehmet, üç kız babası.. Vefakâr, cefakâr bir eşe sahip... "Bu memleket hepimizin baba kurban" sözlerinde zerre riya yoktu. Evlerinde yarı Türkçe yarı Kürtçe konuşulduğu için kızları Kürtçe'yi kısmen biliyorlar. Kızlarından biri anaokulu öğretmeni.. Kendini çok iyi yetiştirmiş, zeki, hoş sohbet ve güzel bir Kürt kızı.. Müfettişleri anlatıyor. Beş, altı yaşındaki, sorsanız kendi anneannesinin ismini bilmeyen, çocuklara Atatürk'ün annesinin ismini soruyorlarmış teftişlerde ve çocuklar cevap veremeyince öğretmeni sorguluyorlarmış.
Kürt Mehmet'in hayatı ayrı bir hikâye, Diyarbakır'da iki yıl şark hizmetini yapan Kürt kızının hayatı ayrı. Hüzün, hasret, samimiyet ve sevgi kokan hikâyeleri her gece büyük bir heyecanla dinledik.
Kürt Mehmet'i gözaltına almışlar. Kimlik bilgileri gözden geçirilirken Karakol komutanının dikkatini çekiyor. Çağırıp konuşuyor, hangi köydensin, falanı tanır mısın? Derken Hatice ananın oğlu Mehmet'i karşısında bulan komutan hüzünleniyor. Hemen kendini tanıtır. Mehmet, İstanbul'da gurbetteyken Komutan köyün karakolunda komutandır. Hatice ananın iki ineği vardır. Onlara, sırf askerleri beslemek için bakmaktadır. Sütünden sağıp götürür, yoğurtlarını yağlarını eksik etmez. Onlar, hepimizin memleketini korumak için gelen, bu hiç bilmedikleri yerlerde, uykularının, kurtların ulumasıyla kabusa döndüğü bu dağlarda ana kuzusuydular.
Kürt Mehmet "Allah seni inandırsın Hazal bacım ilkokula gidiyoruz. Köyün okulu ile evlerimizin arası bir kilometre ya var ya yok. Öğleye doğru bir kar bastırıyor, okul pencerelerinin yarısı karla kaplandı bir anda. kapılar açılmıyor. Eve gidemiyoruz. Sabah da peşimize köyün köpeği takılmış. Zavallı hayvan dışarı kaldı mı. İçeri alamıyoruz. Dağdan bir anda bir kurt sürüsü hayvana daldı mı!? Baba kurban hayvancağınızı, bir damla kanı yere düşmeden param parça ettiler. Yani bizim buralar böyle, askerler korkmasın diye korakolda sabahladığımızı çok bilirim.
İşte anam iki ineğine sırf askerleri beslemek için bakarmış. ve karşısında durduğum komutan bu askerlerin komutanıymış. Anamım vefatında ben yoktum onlar vardı yanında. Komutana demişler ki, bayrağı yarıya indirelim mi komutanım? Niye o? diye sorunca komutan "e Hatice ana öldü" saflığında ve temizliğinde cevaplayan askerlerinı komutanıydı karşımda duran adam, sarılıp ağlaştık.
Hepimiz bu memleketin evlatlarıyız. Kimse bizi ayıramaz, haydi Allah rahatlık versin..." hikâyeye yarın devam...