Kürtajdan Uludere’ye, Nüfusumuz Nereye?
Avrupa’nın yaşlanan nüfusunu gençleştirmede her türlü tedbiri aldığını, Amerikalıların nüfusları iki yüz milyona
ulaştığında sevinç çığlıklarıyla kutlamalar yaptıklarını hatırladığımızda; vicdan ve akıl sahiplerinin, endişe ve düşüncelerimde haklılığımı kabul etmelerini beklerim.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirmesiyle ülke gündemimize oturan kürtaj, aslında bir nüfus planlaması yöntemidir. Ancak siyasi gündemimize çok farklı bir kulvarda oturdu. Dini boyuta kadar indirgenip deşilen kürtaj gündeminde, nedense işin gerçek boyutu olan nüfus planlaması hatırlanmadı.
Takip edebildiğim kadarıyla kürtajın nüfus planlaması yönüne sayın Taha Akyol “nüfus tartışması” yazısıyla değindi. Medyamız kürtajı, nüfus boyutu yerine siyasal ve magazinsel boyutuyla tartışmayı daha uygun buldu.
Başbakan Erdoğan’ın “üç çocuk” çağrısını burada hatırlayarak kürtaj çıkışını da aslında bu çağrısının devamı olarak görüyorum.
Gözlerden uzak tutulsa da maalesef nüfusumuz “SOS” işaretleri vermeye başladı. 1960’lardaki nüfus artış hızımız devam etmiş olsaydı; şimdi 75 milyon yerine 100 milyona yakın bir nüfusa sahip olacaktık. Artış hızı esas alındığında bundan sonra yıllar da geçse nüfus göstergemiz yüz milyonu maalesef vuramayacak. Hesaplamalar, 2050’de 97,500’e ulaşıp bu tarihten sonra giderek düşüşe geçeceğimizi bildiriyor. Zira yaşlanan nüfusa sahip oluyoruz.
1960’lardan bu yana bilinçli ve planlı olarak nüfusumuzu azaltmayı hedefleyen nüfus planlamasını gündeme getirip, kürtaj yerine hızla azalıp ve hızla yaşlanan dolayısıyla geleceğimizi tehdit eden nüfus hareketlerimizi tartışmamız, bu ülke adına daha faydalı olacaktı.
Bu bağlamda, kürtajın günah boyutuna dikkat çekilirken ve sayın Başbakan "Her kürtaj bir Uluderedir" vurgusu yaparken ben, biraz daha ilerisine gidip hali vakti yerinde olan insanlarımızın bir veya iki çocukla geleceklerini sınırlandırmalarını da “bir önceden kürtaj” olarak kabul edip kürtaj günahından daha büyük günaha sahip olduklarını iddia edeceğim.
Bu ülkede nüfus planlaması “siz yoksul ülkesiniz aman ha fazla çocuk yapmayın beslemezsiniz!” tehditleriyle zihinlere yerleştirildi. Fakiri de(doğu ve güneydoğu hariç) zengini de fazla “çocuk yapmayalım aman ha besleyemeyiz, iyi eğitim verip büyütemeyiz” endişesiyle ikiden fazla çocuk yapmadılar. Yoksul vatandaşımız hadi bir açıdan haklıydı; ama zengin vatandaşın buradaki haklılık payı nedir Allah aşkına söyler misiniz? Onca zengin vatandaşımız ikiyi de fazla görüp tek çocukla yetindiler! Yetindiler de en yüksek düzeyde iş, meslek ve görev konumuna getirebildiler mi? Üçten fazla alternatifleri olsaydı bu hedefe ulaşmada daha yüksek şansları olmaz mıydı? Çocuklara yazık değil mi; onları ablasız, ağabeysiz, kardeşsiz bırakıyoruz? Her yaşta ihtiyaç duyduğumuz çocuk sevgisinden kendimizi yoksun bırakmak kendimize kötülük değil mi?
Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim, “Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır. İsra 31” ifadesiyle kürtaja vurgu yapmakla birlikte yukarda belirttiğim üzere doğum kontrolüne de vurgu yapmaktadır. Zira cahiliye Arapları doğmuş kız çocuklarını rızık değil ahlaki boyuttan öldürüyorlardı. Ortada bunun dışında öldürme olayı olmadığına göre ayet elbette ki doğum kontrolü ve kürtaja işaret etmektedir.
Avrupa’nın yaşlanan nüfusunu gençleştirmede her türlü tedbiri aldığını, Amerikalıların nüfusları iki yüz milyona ulaştığında sevinç çığlıklarıyla kutlamalar yaptıklarını hatırladığımızda; vicdan ve akıl sahiplerinin, endişe ve düşüncelerimde haklılığımı kabul etmelerini beklerim. Kabul edilsin ki Batı dünyası nüfus artışımızı frenleyip durdurmayı çoktan başardı. ABD’nin üç yüz milyona yaklaştığı dünyada biz maalesef yüz milyonu hiçbir zaman bulamayacağız. Doksan dokuzdan sonra hep geriye gideceğiz. 2050’lilerde yaşlılar ülkesi olacağız maalesef!
Bu millette bazı jetonlar çok geç düşüyor. Umarım nüfus jetonumuzun düşmesinde çok geç kalmayız!