content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

20 May

Küresel Isınmanın Tarımda İlk Çan Sesi: S. Arababistan’da Buğday Tarımına Son!

Önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 5,8 C° civarında artış göstereceği tahmin ediliyor. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığı şimdiden son 30 yılda iki kat arttı, Doğu Avrupa gibi bölgeler bu yüzyılın başından beri sık sık sel felaketleri ile karşılaşıyor. Hatta bu etkiler gelecekte buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükseleceği, nehir ve kıyı taşkınlarında, sellerde artışlar gözleneceği, mercan 12kayalıkları, ormanlar, ekosistemler, doğal otlaklar gibi sistemler tehdit altında kalacağı, türlerin soylarının tükenmesinin ve biyolojik çeşitlilik kayıplarının başlayacağı doğrultusunda senaryoları yazılıyor. Bunlardan birinde Belçika, Hollanda, Danimarka, Letonya, Estonya ve Litvanya’nın tamamen sular altında kalacağı bekleniyor. Fransa’da Paris’e, Almanya’da Berlin’e kadar, İtalya’da Po Ovasının denizle kaplanacağı da tahminleniyor (Şekil 1). Söz konusu iklim değişikliğinin özellikle Akdeniz Bölgesinde tarımı çok etkileyeceği ve bazı bitkilerde örneğin buğdayda %20, çeltikte %30 ve mısırda  %47’ler seviyesinde verim kayıpların yaşanacağı bekleniyor (Şekil 2)[1].

Bazı projeksiyonlarda yakın dönemde önemli sıcaklık değişimi 1,5 C0 sıcaklık artışı), diğer bazı kötümser senaryoya ise 2071-2099 dönemi için 4-6 C0 sıcaklık değişimleri öngörülmektedir. İşin ciddiyeti CO2 untitled12yoğunlaşmasıdaki hızlı artışla da doğrulanmaktadır. Milyon yılda ancak 10 ppm artan karbondioksit miktarının son 50 yılda 80 ppm birden artması dünya ikliminde yaşanan dengesizliğinin bir diğer açıklanmasıdır.

Küresel ısınmanın doğaya, çevreye ve tarımsal üretime ne denli etkili olacağı sadece bir merak konusu değildir.  Bilim ve politika çevreleri ciddi arayışlara girmişken, konunun sun’i olarak ortaya atıldığı dahi savunulmaktadır. Hâlbuki çanlar çalmaya başladı bile: Suudi Arabistan yer altı sularını korumak için, buğday tarımına 2015’de son veriyor!

Artan nüfus ve artan günlük kalori gereksinimi karşısında ülkemizde de birçok yasal düzenlemeye başvurulmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığının “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2020” kapsamında İklim Değişikliğine Uyum yapısı altında  “Tarım ve Gıda Güvenirliliğine” yer vermiştir. Yine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planını (2013-2017)” yayınlamıştır (http://www.tarimreformu.gov.tr/duyuru%5Cd_tarimsalkuraklikmucadele.pdf). Planda, kurağa dayanıklı çeşit geliştirilmesi hedef olarak belirlenmişse de nasıl, hangi bitkilerde, ne zamana kadar soruları yanıtsız bırakılmıştır.

Bitki ıslahı dayanıklılık genlerinin saptanması ile başlar. Tarımı yapılan yüzlerce bitkinin her tür üretim ve tüketim kulvarı için (sera, tarla, sahil, geçit bölge vs.)  gereksim duyulacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi için tüm ulusal kaynakların devreye sokulması gerekmektedir. Konunun yalnız Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının AR-GE birimlerine bırakılması doğru değildir. Binlerce potansiyel bitki araştırmacısının bulunduğu Üniversiteler, hazırlıkları sürdürülen “İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023”nın tarım modülünde muhakkak devreye sokulmalıdır. Bu konuda özel sektör olasılıkla kamu araştırma kurumları ile ortak olarak devreye girmek isteyecektir. Üniversitelerin ekonomik konulara öncelik verilmesini sağlayacak düzenlemelere gidilmelidir. Hazırlanacak titiz yönergelerle batı üniversiteleri ziraat fakültelerinde olduğu gibi, yüksek lisans tezlerinin en az %80’lerinde uygulamaya yöneltilebilir. Türkiye’de ise söz konusu oranın maalesef %10’ların altında kaldığını hatırlatmalıdır. Uygun fizyolojik, biyolojik ve moleküler karakterizasyon konularında başlanacak güdümlü projelerin çok hızla artacağı beklenmelidir. Islahçı hakları yasasının işlerlik kazanmasından sonra  “tek gen”in dahi tescil edilebilme fırsatı, yarınlarda çok gereksiniminiz olacak kurak (veya tuzlu)  koşullara adapte olabilen yeni genotiplerin geliştirmesine büyük hız kazanacaktır. Ne var ki olayın öneminin öncelikle, bürokrasi, STK yöneticileri, bilim adamları ve politikacılara anlatılması ve benimsetilmesi şarttır. Aksi takdirde TÜBİTAK’ın yaptığı gibi yüksek lisans tezleri değil de lisans tezleri desteklenir![2] 

Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank