Kürdlerin Statü Talebi ve Meşruiyet Dayanağı
Toplumların kendini yönetme ve geleceğini tayin etme hakkı her ulusun temel hakk ve hürriyetidir. Uluslar ve Milletler, kendi dillerini ve kültürlerini özgürce yaşabilmek adına bu hakkı doğuştan elde ederler. Ancak her nedense konu Kürd Ulusu ve Milliyeti olduğunda bu hakk ve "kendini yönetme olanağı" askıya alınmakla beraber, bu meşru istek baskı altına alınmaktadır. Kürd Halkının tarihi Yukarı Mezopotamya toprakları üzerinde -tarihsel, arkeolojik ve bilimsel veriler ışığında incelendiğinde binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Kassi, Mitani, Gutium ve "Zagros Halkları Topluluğu" ekseninde gelişen "Kadim Kürd Tarihi", Büyük Med İmparatorluğu ile birlikte {Millattan Önce 674'de} Diakos ve Feruars (Feridun) komutasında bütük bir impatatorluğa kavuşmuştur.
Karduklar-Sasaniler üzerinden akan Kürd Tarihi, Arap-İslam istilası üzerine Zagros, Mahabad ve Şehrezor merkezli gelişen devrimci halk ayaklanmaları bu istilanın başarıya ulaşmasında engelleyici unsurlar olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu ile Acem Şahları arasında yaşanan büyük savaşlarda bir takım Kürd beyleri düşeşe getirilmiş, işbirlikçi Beylerin eli ile Kürd Coğrafyası kan-gölüne dönüştürülmüştür. Kürdlerin kendi geleceğini tayin etme hakkı konusunda ilk metinlerin sahibi olan Kürd düşünürü Ehmedê Xanî bu gerçekleri "Mem û Zîn" adlı eserinde şöyle ifade ediyor: "Bu iki cephe Kürtlerin karşısına geçmiş, Onları imha etme oklarına hedef etmiş {Herdu terefan qebîlê Kurmanc, Bo tîrê qeda kirîne amanc}"
Osmanlı'nın Feoal Emperyalizmi ile Acem Şahları'nın düzenbazlığından bağımsız bir Kürd İrdaesinin ortaya çıkışı adına üyük çabalar sarf eden, belki de tarihin ilk Kürdperveri olan Ehmedê Xanî acilen Kürd Beylerinin birleşmesini ve kendi devletlerini kurmaları adına çağrılar yapmıştır. Bu çağrıların kıvılcımları 1800'den sonra Cizre Beyî Mîr Bedirxan ile ortaya çıkmış ve bugüne kadar Kürd Ulusunun ana akım özgürlük marşı hiç sönmemiştir. Yaklaşık iki asırlık Kürd Halkının Özgürlük mücadelesi İngilizler, Ruslar, Türkler, Acemler, Araplar hatta Ermeniler ve Uluslararası Emperyalist odakların büyük oyun ve katliamları ile sekteye uğratılmış, kendi doğallığında bir Kürd İradesinin oluşmaması adına büyük çabalar sarf edilmiştir. Kürd Hareketleri "Terörist" olarak lanse edilirken; diğer bütün hareketler kurtuluş hareketleri olarak adlandırılmıştır. İslamcı Örgütlerin rastgele saldırılarına ve sivil-asker dinlemeden büyük katliamlarına rağmen hepsine "Mücahit" muamelesi yapılmıştır. El-Kaide ve Hamas gibi örgütler Türkiye, İran, Irak ve diğer Uluslararası kuruluşlar tarafından Mücahit veya Kurtuluş Hareketleri olarak tanınırlar. Ancak söz konusu Kürd olduğunda "Terörizm Damgası" hazırdır.
Peki gerçekten de Kürdlerin talepleri 'Bölücülük, Terörizm veya Kötü birşey midir? Öncelikle Türk-SoL'u, İslamcı Gruplar ve tüm Çevrelerin ısrarla Kürdleri öcü olarak tarif edip bu taleplerini maniple etmeleri, çarpıtmaları ve söz konusu Kürd olduğunda "Irkçılıktır, Devletleşmek Haramdır" cümleleri ikiyüzlülükten ibarettir. Nitekim dört parçaya bölünmüş olan ve yurdu istilaya uğrayan Kürdlerdir. Kürdlerin birliğini bozan, onlaro dört parçaya ayırıp suç işleyenler 'kendileridir. Bunu yine Ehmedê Xanî a.g.e'nde şöyle anlatır: "Bu Türkler ve Bu Araplar Kürtleri kuşatmışlar, Kürtlerin tümü dört parçaya ayrılmışlar (Ev Rom û ‘Ecem bi wan hesar in, Kurmanci hemî li çar kenar in). Kürdlerin kendi kültürlerini, dillerini, yaşam biçimlerini ve milli birliklerini oluşturup yaşataması ne İslam açısından, {sözüm ona} ne de Sosyalizm açısından sakıncalıdır. İslam inan ilkelerinden biri olan "Peygamberlik" gibi bir mevki bile "Kavim" ile bağlantılıdır.
Her Peygamber kendi Kavminin adı ile anılır. ve her peygamber kendi Kavminden sorumludur. Hatta kendi kavmini bırakıp kaçan bir peygamber Allah tarafından cezalandırılır {Yunus Peygamber Örneğinde olduğu gibi). İnsanın kendi halkı özgür değilken başka kavimler ile uğraşması kınanır. Hz. Musa gibi "Ul'ul-Azm" olan bir peygamber bir ulusu {Yehudileri} özgürlüğüne kavuşturmak ve firavun despotizminden kurtarmak için görevlendirilmiştir. Dil ve Kültür de Allah'ın bir "Ayeti" olarak nitelenir. Rum Suresi {22}: "Dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir." Aynı biçimde Sosyalizm için de geçerlidir. Marks ve Egels'in Teorisini Pratiğe döen olarak bilinen Lenin'in bu konuda birçok eseri ve çalışması bulunur. "Ulusların kaderlerini tayin hakkı", "Ulusal sorun üzerine tezler" ve yine bir sözünde {sözüm ona devrimden sonra Kürdler zaten hakkını alacak diyenlere} şunu diyor: "Ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı sosyalizmin geleceği ana kadar ertelenemez." Demek ki, Kürd Ulusunun kendi geleceğini tayin etme hakkı meşru bir hakktır. Meşru olmayan şey bu hakkı gizlemek, örtmek ve ertelemektir; ardı sıra oyalamaktır.
"Kürdler Kendini Yönetemez, İlla biz onları yönetmeliyiz, Kürdler Kullanılıyor" gibi faşizazn ve emperyalist zihinlerden dökülen sözler tamamıyla gayr-i meşrudur. Hakk ve vicdan karşısında hiçbir değeri olmayıp Kürdleri düşük görmenin entellektüel ağzıdır. Kürd Halkı bu hakk ve taleplerinin meşru olduğunun bilincinde olarak geleceğini kurmalı, faşizan ve oylayıcı taktikleri bir kenara bırakarak; onların özgürlüğü pazarlığa açanlara kulak asmamalıdır.
{...} Mehmet Salih ÖZALP
{...} malamazdek.wordpress.com
{...} bilgiagi.net/yazar/mehmet-salih-ozalp