content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

16 Kas

Kurban Bayramı

Kurban kelime olarak; “kendisiyle Rabbe yaklaşılan şey” demektir. Âlemlerin Rabbi Kuran-ı Kerim’de; (37/100–110) İbrahim (as.) çocuğu olmadığı için, Allah’a “Salihlerden bana bir evlat ver” diye dua ediyordu. Âlemlerin Rabbi, İbrahim (as.)’e Salih bir evlat veriyordu. Bu evlat en sevimli ve yürür hale geldiğinde, armağan eden Rabbi onu kendisine kurban etmesini istiyordu. Yılarca evlat özlemiyle yaşanıldıktan sonra; ömrünün sonbaharında armağan edilen bu evlat, nasıl Allah yolunda kurban edilecekti! Bir anne ve baba için tek erkek evlat (ebeveynler daha iyi bilir), dünyalar dolusu altında daha kıymetlidir. Bir tarafta, her şeyin Maliki olan Rabbin iradesi; diğer taraftan da, yıllarca özlemiyle yanıp tutuşularak verilen biricik evlat...  

Teslimiyetin abidesi; emredileni yapmakta tereddüt göstermeden, biricik evladını kurban etmek için götürüyor, diğer taraftan da İbrahim’i bir ailede alınan terbiye ile İsmail babasına: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap…” diyordu.

Hz. İbrahim Rabbine yaklaşmak için, canından çok sevdiği biricik oğlunu kurban etmede, hiç pazarlıksız ve korkusuz olarak yerine getiriyordu. İbrahim gibi mürebbiden terbiye alan evlat ise, tıpkı babası gibi Rabbi’nin emrine tereddütsüz boyun eğiyordu.

Allah (c.c), Sure-i Kevser’de; “Biz sana Kevser’i bolluk verdik. Öyleyse, Rabbin için Namaz kıl ve Kurban kes”, buyuruyordu. Müslümanlar, öyleyse Allah’a teslimiyetin ve yakınlığın gereği olarak; namazlarını kılmaları ve kurbanlarını hakkıyla yerine getirmeleri gerekiyordu. Rahmani yolda, İbrahim (a.s) ve İsmail (a.s) gibi bir teslimiyetle yılmadan ve yalpalamadan yürünmelidir. Bunun için mutlaka, buyrulduğu gibi; “Şüphesiz namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnızca Âlemlerin Rabbi içindir…” (6/161–163), idrak ve bilinci olması gerekmektedir. Hayat çizgileri bu eksende olanlar, hiçbir zaman Rahmani yolda, mesafe ve mehabetler kat ederken, hiç başarısızlığa düşmezler. Hayatın gayesini elde etmeleri hasebiyle; ne ölüm, ne de başka acılar böyle insanları yıpratıp yeise düşürür. Hakka yakınlığı onu ümitle şahlandır ve korkudan emin kılar.

Bakın Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’i Ali ŞERATİ nasıl anlatıyor: “... O, oğlu İsmail’i kurban etmek için getirmişti. Senin İsmail’in kim veya ne?

— Mevkiin mi? Şerefin mi? Mesleğin, paran, evin, çiftliğin, araban, aşkın, ailen, bilgin, sosyal sınıfın, sanatın, elbisen, ismin, hayatın, gençliğin, güzelliğin... Hangisi?

Ben bilemem. Fakat sen kendin bilirsin. Kim ve ne olursa olsun, kurban etmek için getirmelisin. Sana hangisi olduğunu söyleyemem, ama yardımcı olmak için bazı ipuçları verebilirim:

— İnancını ne zayıflatıyorsa, “gitmek”ten ne alıkoyuyorsa, sorumluluk kabul etmekten ne geri çeviriyorsa, kendi kendinle olmana ne sebep oluyorsa, çağrıyı duymana ve gerçeği itiraf etmene ne engel oluyorsa, “kaçma”ya ne zorluyorsa, rahatın için bahaneler bulmana ne yol açıyorsa, seni ne kör ve sağır ediyorsa... İşte odur kurban edeceğin!

Zayıflığı (oğlu) İsmail’e olan sevgisinden kaynaklanan İbrahim’in durumundasın. Şeytan onu rahat durdurmadı. Kendini şerefin zirvesinde, gurur dolu ve uğrunda her şeyden geçebileceğin ve sevgisi için diğer bütün sevgileri kurban edebileceğin “Tek Bir Şey” olduğunu düşün... İşte bu senin İsmail’indir! İsmail’in bir kişi olabilir, bir nesne, rütbe, mevki, bir ‘zayıflık’ bile olabilir. Ama İbrahim için o oğluydu! ...” (ŞERİATİ, Ali – Hacc, sayfa; 104–105)

Ey Âlemlerin Rabbi; bizde bu kurbanlarımızı İbrahim’i bir teslimiyetle sana yakınlaşmak ve senin rızanı elde etmek için, “Senin Adınla” kesiyoruz. Ey Rabbim bana ve tüm İslam-ı Âleme “İsmaillerini” kurban etme bilinç ve teslimiyetini ver. Kurbanlarımızı da İbrahim (as.) ’e fidye olarak sunduğun, “Büyük Kurban” gibi kabul eyle.

Bayramlar; sosyal hayatımızın olduğu kadar kültür hayatımızın da canlanıp, hareketlilik kazandığı fevkalâde günlerdir. En temel sosyal motifi barışma ve buluşma olan bayramlar, türkülere de daha çok bu yanıyla yansımıştır.

" Bir dağ ne kadar ul'olsa
Bir kenarı yol olur
Buna bayram günü derler
Dostla düşman bir olur."


Erzurum'da Alvar imamı diye tanınan merhum Muhammed Lütfi Efe de, TRT repertuarına türkü olarak girmiş bir deyişinde bayramı şöyle anlatıyor:

"Can bula cananını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola!"


Asıl bayramın; kulun Rabbi ile buluşması olduğunu, Kurban ve Ramazan bayramlarının bu "gerçek bayramın" bir yansıması olarak mümin gönlünü aydınlatması ve "bulmaya" vesile olması gerektiğini çok sade ve çarpıcı bir dille anlatan Hacı Bayram-ı Veli'nin şu nefesi ise çok meşhurdur:

"Bayram’ım imdi, bayramım imdi
Bayram ederler yar ile şimdi
Hamd-ü senâlar, hamd-ü senâlar

Yar ile bayram kıldı bu gönlüm
"

Bir de "Bayram gelmiş, neyime / Kan damlar yüreğime, aman aman garibem!" diye feryâd-ü figân koparan türkü var ki, yukarıda bahsi geçen sûfi-yane türkülerle çelişir gibi göründüğü halde, tersinden, onlarla aynı şeyi söylemektedir. Zira bu bir gurbet türküsüdür ve gurbete bayram gelmez. Hatta gurbet bayramın (kavuşma şükür ve coşkusunun) zıddıdır. Kim ki! gurbetten yakınmaktadır, bilerek yahut bilmeyerek vuslatı övmekte, bayram türküsü söylemektedir. Arifler bilir ki! dünya dahi ahiret yurdunun gurbetidir.

“Can bula cananını
Bayram o bayram ola!
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola!”

“Huccac-ı Kiram’ın kutsal topraklarda “Lebbeyk!” nidalarıyla, dualarımızın karışarak kabulü niyazıyla Âlem-i İslam’ın bayramını en kalbi duygularımla tebrik ederim…”

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank