Kur’ân ve Okumak (ı)
Maalesef bu ramazandan önceki ramazanlarda olduğu gibi, bu ramazanda da din adamlarından ve toplumdan duyduklarım değişmedi.
Hemen hemen her camide istisnasız, her gün olmasa da cuma günlerinde yapılan vaaz ve hutbelerde; bu ayın Kur’ân ayı olduğu, bu ayda Kur’ân’ın çokça okunması gerektiğine vb. söylemleri eskiden olduğu gibi bu ramazanda da duyduk.
Peki, bunlar denilmesin mi? Denilmemesi mi gerek? Kur’ân ayında, Kur’ân’ın çokça okunması denilmeyecek de ne denilecek?
Evet, elbette bunlara değinilecek, buna bir itirazımız yok. Fakat itirazımız “Oku deyip, nasıl okunmasının anlatılmamasınadır. Kur’an bizlere, içeriğinin, muhtevasının yaşanılması için gönderilmiş ilahi buyruktur...
Bu ramazan yine; günde 5-10 cüz okuduğunu söyleyen, 10-15 cüz okuduğunu söyleyen, hatta cemaatten günde bir hatim indirdiğini söyleyen birileri de oldu. Tabi sadece okuduklarını söylediler…
Okumak! Yaşamak!
Bir kere söylemeleri bile, ihlâs noktasında sıkıntılı… Bunu bir kenara bırak, Allah muhafaza birilerinin bunlara, “Riya olayı ve desinler diye” riskinin mülahazasını anımsatması gerek…
Okumak… Okuyun… Okudum…
Acaba “Okudum-okuyorum” derken kişi, bu söylemi ve eylemi ile Kur’ân ile arasında nasıl bir iletişimin olması gerektiğinin farkında oluyor mu? Yani ben Kur’ân’ı okudum hatmettim derken, hangi sorumluluğun altına girdiğinin farkında mı?
Mesela; biri, mahkemeden gelen ihtarı okur ve okuduğunu itiraf edip gelen ihtarın gereklerini yerine getirmezse, ona uymazsa ve bu ihtarı dikkate almadığından dolayı düştüğü bir yanlış sebebi ile mahkemeye gelir ise, sığınacak ve söyleyecek bir şeyi olur mu?
Kur’ân okuyor, zülüm yapıyoruz. Kur’ân okuyor, ticaretimize yalan ve hile karıştırıyoruz. Kur’ân okuyor, harama giriyoruz. Kur’an okuyor, yalan söylüyoruz. Kur’an okuyor, aldatıyoruz. İçinde Kur’ân okuduğumuz namazımız bizleri kötülükten alıkoymuyor.
Kur’ân okunuyor, aile içi şiddet bitmiyor. Kur’ân okunuyor, ama gençler hala intihar ediyor. Kur’ân okunuyor, ama ramazanda dahi hala İslam coğrafyasında kan akıyor.
Korkarım; “Birçok Kur’ân okuyucusu vardır ki, Kur’ân onlara lanet getiriyor” hükmünü unutmuşa benziyoruz.
Evet, onlar okuyorlar Kur’ân’ı, peki Kur’ân da onları okuyor mu? İşte bu, bir muamma…
Burada “Kur’ân” kelimesi ile okuyorum -“Ekreu/kere'tu” kelimelerinin üzerinde durarak, bu iki kelimenin arasındaki irtibat ve ilişkilerine girmeyeceğim. Başka bir yazıda inşaallah.
Bu yazıda, üzerinde duracağım konu; Kur’ân’ın aslında nasıl bir üslup ve tarz ile okunması gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
Kur’ân okumaya istiazeden sonra Allah’ın adıyla başlamalıyız.
İslam dinine göre, her meşru işe ve her salih amele Allah’ın adıyla başlanması müstehabî/gerekmektedir. Bu yüzden öncelikle, Kur’ân okumaya da istiazadan sonra Allah’ın adıyla başlanmalıdır. Kur’ân okurken, “Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. 16/98” hitabı gereği şeytan ve şeytanlaşan insanların Kur’ân’ı anlamaya engel olacak fikirlerinden, Allah’a sığınmalıyız.
Kur’ân-ı Kerim’i düşünerek okumalıyız
Allah, kitabında, “Kur’ân’ın gereği gibi okunması” gerektiğini belirtmiştir. “Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. 2/121” Bu yüzden Allah’ın kitabını O’nun istediği şekilde okumalı ve gereğini yerine getirmeliyiz. Gereği gibi okumak denilince, ayetlerin anlamını düşüne düşüne, anlayarak, hissederek ve yaşayarak okumak anlaşılmalıdır. Şimdi Kur’ân-ı Kerim’i düşünerek okumanın nasıl olması gerektiğini maddeler halinde açıklamaya çalışalım.
a) Tefekkür ederek okumalıyız: Kur’ân insanlara, bir takım ilahi gerçekleri anlamaları için, tefekkürü tavsiye eder. “Allah, size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. 2/219-266” Allah, Kur’ân-ı Kerim’de ; “Allah, gökten su indirdi de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz bunda dinleyecek bir toplum için bir ibret vardır. Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz. Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır. Rabbin, bal arısına şöyle ilham etti: ‘Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin. Sonra meyvelerin hepsinden ye de Rabbinin sana kolaylaştırdığı (yaylım) yollarına gir.’ Onların karınlarından çeşitli renklerde bal çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir (toplum) için bir ibret vardır. 16/65-69”, yağmur, hayvan, süt, hurma, üzüm, balarısı örneklerini ve “Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. 39/42”, uyku ile ölüm arasındaki benzerliği örnek vererek insanların bunlar üzerinde düşünmelerini tavsiye etmiştir. Bu sebeple Allah’ın kitabının ayetlerini okurken, ayetler üzerinde tefekkür ederek okumalıyız. Çünkü anlaşılmadan ve üzerinde tefekkür edilmeyen ayetlerin insanı uyarması ve sapık yollardan kurtarması mümkün değildir.
Tefekkür: Tasavvur etme, hatırlama, düşünme, kafayı çalıştırma, fikir üretme, bir işin akıbetini düşünmedir.
b) Tedebbür ederek okumalıyız: Allah, kitabının ayetlerinin tedebbürle okunmasını tavsiye etmiştir. “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var? 47/24”. Çünkü O’nun ayetleri üzerinde tedebbür etmeyen kişilerin O’nun mesajını ve o mesajın inceliklerini kavraması mümkün değildir. Bu sebeple Allah’ın kitabının ayetlerini okurken; o ayetler üzerinde iyice düşünüp taşınmalı ve onları derinliğine inmeliyiz. Aksi takdirde Kur’ân’dan gereği gibi faydalanmamız mümkün olmaz.
Tedebbür: O’nu iyiden iyiye düşünmek, kalbince, gönlünce sindire sindire okumaktır.
Yazının devamı yarın…
M. Burhan HEDBİ